Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



30 Aralık 2011 Cuma

Mutlu Yıllar

Güle güle 2011, hayatımın ilk "anne " olarak geçen, bana en güzel ve en zor ilkleri yaşatan yılı ! Güle güle....

Geçen sene 31 Aralık gününü hatırlıyorum, kızımın neredeyse tüm gün kucağımda ağlamasını, akşamüzeri apar topar hastaneye gidip "kolik" le tanışmamızı ve 4.5 aylık sürecek "gaz"lı günlerimizin başlamasını...

O 4,5 ayın sadece "gaz" değil, minicik kızımın ilk kahkaha attığı, ilk başını kaldırdığı, ilk beni tanıdığı günleri de içerdiğini.... yani çok özel ve unutulmaz anlarımızın da olduğunu...

Anneliğin sonsuz fedakarlık ve cefakarlık olduğunu bir kez daha, bu sefer yaşayarak öğrendiğimi...

Bardağın boş yanını düşünüp üzülmektense dolu yanını gerçekten, kalben görüp sevinmeyi...

Her geçen gün biraz daha büyüyen, yaptıklarıyla beni şaşırtıp mutlu eden, yüreğimi ısıtan minicik kızımın şimdilerde daha da bağımsız olma yolunda "adım" atmaya çalıştığını....

Eşimin, neredeyse "yok" denecek ilgime katlandığını, hatta bazen benden yana umutsuzluğa kapıldığını, bu duruma içten içe kahroluşumu...

Evden dışarı çıkmadan/çıkamadan maksimum kaç gün delirmeden durabileceğimi...

Tam da bir noktaya gelmişken, kariyerimi elimin tersiyle itmeyi...

24 saatin hem ne kadar uzun hem de ne kadar kısa olduğunu...

Hayatımı, "küçük mucize"min varlığına göre planlamam ve kabul etmem gerektiğini...

ve şimdi aklıma gelmeyen neleri 2011'de yaşadım...

2012 !... Bizim için neler hazırlıyorsun bilmiyorum ama şundan eminim ki, hayat yolculuğumuz, biz birlikte olduğumuz, birbirimize inandığımız, iyilikler için elele tutuştuğumuz sürece keyifli, yaşanası ve dayanılır olacak.

Bu vesile ile blogumu takip eden tüm dostlara mutlu yıllar dilerim... Tıpkı fotoğrafta, kış soğuğuna inat kıpkırmızı meyve veren çiçek gibi...

27 Aralık 2011 Salı

Aşure

Evlendiğim sene aşure yapmaya merak saldım. Sordum soruşturdum, internetten araştırdım. Neticede, aşağıda bulacağınız kendi tarifimi oluşturdum.

Bence aşure, bir evin bereketi. Çünkü "yine fazla oldu ne yapacağım ben bu kadar aşureyi" diye düşünsem de iki gün içinde hepsi bir şekilde tükeniyor. O günlerde mutlaka eve gelen birileri oluyor ve yiyorlar ya da komşularımıza ve yakınlarımıza dağılıveriyor.

Geçen sene aşure mevsimi tam doğum iznine ayrılacakken, Defne'm 3 haftalık erken sürprizi ile beni şaşırttı ve bana aşure pişirtmedi. Ben de bu sene, onun diş buğdayı & doğumgünü kutlamasına aşure pişirdim. Aşure, kesinlikle bebekli bir evde pişirilecek tatlı değil, çünkü başında durmanız gerekiyor. Eğer pişirecekseniz ya size yardım eden birilerinin olması ya da mutlaka bebekten erken kalkmanız ve aşure bitene kadar onun uyanmaması için dua etmeniz gerekiyor :)

Aşure vesilesiyle küçük kızımın dişleri sağlıklı ve kalıcı, kendisinin de uzun ve bereketli bir ömrü olsun...

Malzemeler (en az 10 kalem malzeme olmalı):

- 1 su bardağı aşurelik buğday
- 1/2 su bardağı kuru fasulye (önceden haşlanmış)
- 1/2 su bardağı nohut (önceden haşlanmış)
- 1 çay bardağı pirinç
- 6 ya da 7 adet kuru kayısı
- 50 gram kuş üzümü
- 2 ya da 3 adet karanfil
- 100 gram çekirdeksiz kuru üzüm
- 4 ya da 5 adet kuru incir
- 1 çay bardağı süt
- Bir portakalın kabuğu
- Toz şeker
- Süslemek için nar taneleri ve hindistan cevizi
- Su

Yapılışı:

1) Buğdayı büyük bir tencereye alıp üzerini 5 parmak geçecek kadar içme suyu ile doldurun ve bir taşım kaynatın.tencerenin üzerini iki kat havlu ile sarıp ertesi günü bekleyin.

2) Buğdayı, iyice ezilene kadar arasıra karıştırarak ve taşmaması için tencerenin kapağını aralık bırakarak pişirin. Bu arada su azalırsa kaynar su ilave edin. (Buğdayın piştiğini, hem tadarak hem de patlamış mısır görüntüsü almasından anlayabilirsiniz.)

3) Buğday pişerken ayrı bir tencerede kuru kayısı ve incirleri haşlayıp doğrayın.

4) Buğdayın pişmesine yakın pirinci ilave edin. Pirinç iyice yumuşayana kadar pişirmeye devam edin.

5) Pirinç de pişince, önceden haşladığınız nohut ve fasulyeyi ilave edin. 10 dakika kısık ateşte kaynatın.

6) Çekirdeksiz üzüm ve kuş üzümünü ekleyin. Üzümler de pişince toz şekeri ilave edin. Toz şeker için belli bir ölçü vermiyorum, arasıra tadarak damak zevikinize göre ayarlayabilirsiniz. Burada dikkat etmeniz gereken, toz şekeri ilave etmeden önce tüm malzemenin pişmiş olması çünkü şekeri ilave edince malzemeler pişmiyor.

7) Sütü ilave edin, bir taşım daha kaynatıp altını kapatın. Süt, aşureye beyaz bir görüntü veriyor.

8) Portakal kabuğunu ekleyip, bir kez karıştırın.

9) Doğradığınız incir ve kayısıları aşure kaselerine paylaştırın. Üzerine aşureyi dökün.

10) Nar taneleri ve hindistan cevizi ile süsleyin.

** Su azalırsa, kaynar su ilave etmeyi ve aşurenin başında durarak arasıra karıştırmayı unutmayın.

Afiyet olsun !

24 Aralık 2011 Cumartesi

Haydi Kuzum, Uyu Kuzum

Ahkam kesmeye hakkım olmayan bir konu daha. "Bebek nasıl yatağında uyutulur?" Peki neden yazıyorum, burası blogum olduğu ve yaşadıklarımı paylaşmak istediğim için. Belki bu yazımı okuyanlar da paylaşır yaşadıklarını, yardımcı oluruz birbirimize.

Bebek nasıl yatağında uyutulur, bilemem, çünkü Defne'm son birkaç güne kadar hiçbir zaman kendiliğinden, yatağında uyuyakalmadı. 17 günlük olana kadar memede uyudu, ben de uyandırmayıp yatırdım. 17 günlükken, 4.5 ay sürecek o kahrolası gaz sancısı başladı. Yavrucağız uyuamıyordu bile. Kucağımda sallayarak uyutup yatağına koyuyordum ve şansıma uyursa uyuyordu ya da yine uyumuyordu.

Nisan-mayıs gibi havalar ısınınca fark ettim ki bizimki dışarıda pusetin içinde de uyuyor. Hem de açık havada daha uzun uyuyor. Böyle dediğime bakmayın, evde 30 dakika olan uykusu dışarıda 40 ya da 45 dakika. Yani yanıma kar saydığım 10-15 dakikadan ibaret. Ama ana yüreği işte. Dediğim gibi Nisan mayıs gibi bunu fark edince, vurduk kendimizi sokaklara. Allahtan apartmanın bahçesi var. Bir elimde puset, diğerinde dergim-suyum-cep telefonum, Defne uyuyana kadar volta atıp uykuya dalınca oturup dinlendim. Evde her uyumadığında, babası ya da ben kaptık Defne'yi hadi sokağa. Ama gel zaman git zaman hava soğudu, biz de ağırlaşan bebeğimizi kucak yerine evde pusette sallamaya başladık. Aynı market arabası sürer gibi evin içinde pusetiyle gezdirdik bizimkini, ta ki uyuyana kadar. Gündüzse bu şekilde uyuttuk, akşamsa yatağına alana kadar canımız çıktı. Çünkü pusetinden kaldırınca kazaen uyanırsa bir daha uyuması en az 1 saatimizi alıyordu.

Baktık böyle olmayacak yine kucakta sallamaya döndük. Kucakta 10 dakika ile başlayan uykuya dalma süresi kimi gün 20-25 dakikalara kadar uzadı. Bu arada Defne 1 yaşına geldi. Olacak gibi değil, her sabah berbat bir sırt ağrısı ile uyanıyorum. Doktorumuza danıştık, internetten araştırdık. Önce en şefkatli metodları denedik. Yani yanında yattım, uyuyor gibi yaptım, ninni söyledim, elimle pışpışladım. Ama yok yok yine yok.

Ben onu uyutmaya çalıştıkça, gözleri kan çanağı halde yanımda zıplayıp o minicik elleriyle gözlerimi açmaya çalışıyor. Uykusu var besbelli ama uyumamak için direniyor. Hadi uyumasın, ama uyumayınca yemek de yemiyor ve dayanma gücü kalmadığından en basit hareketlerinde bile yere düşüp ağlıyor. o küçücük bacaklarda dermen kalmıyor.

Tamam dedim kendi kendime bu böyle olmayacak. Tam o sırada beni cesaretlendiren bir şey oldu. Bir gün arabanın içinde, kendi oto koltuğunda uyuya kaldı. Üstelik araba hareket de etmiyordu, yani sallama yoktu, üstelik ben de yanında değildim. İşte o gün kendime göre yorumladığım Ferber Yöntemini uygulamaya karar verdim. Geçen pazartesi akşamından beri iyi kötü uyguluyoruz metodu. Yani ne yapıyoruz, uykudan önce belli bir rutin uygulayıp Defne'yi yatağına bırakıyoruz ve odadan çıkıyoruz. Eğer durmamacasına ağlarsa, ilk günler daha sık sonrasında gittikçe daha uzun aralarla oday agirip yatıştırıyoruz. Eğer geceyse emziriyorum ve emerken uyursa uyandırmayıp o şekilde yatağına bırakıyorum. Bu arada, kesinlikle uykudan delirmesini beklemiyoruz, yani en ufak bir sinyal aldığımızda uyku rutinini uygulayıp hoppa yatak.

Bunun en zor yanı, bazen odadan çıkarken hüngür hüngür ağlaması ve gözlerimin içine bakması. Otur kahrol, harap ol, o derece. Daha ne kadar sürecek böyle bilemiyorum. Belki birkaç haftaya ağlamadan uyumaya geçer. Çok şükür şu son bir iki gündür çok uzun ağlamıyor ama o iki dakika bile perişan olmama yetiyor.

Annelik ne zor zanaatmiş kardeşim....

23 Aralık 2011 Cuma

Havuç Tarator

Eşimin babaannesine ne zaman gitsek, o mis gibi ızgara köftenin yanına mutlaka havuç tarator yapar. Hatta, sevdiğimizi bildiği için o kadar çok yapar ki sofradaki bitince buzdolabından hemen takviye eder. Çocukların da severek yiyeceği, besleyici bir meze olduğuna inanıyorum. Bakalım benim iştahsız büyüyünce sevecek mi?

Malzemeler:

- 2 ya da 3 adet havuç
- Bir kase süzme yoğurt
- 1 ya da 2 diş sarımsak
- Arzu ediyorsanız bir çorba kaşığı mayonez (ben kullanmıyorum)
- 1 ya da 2 kaşık sıvıyağ
- Tuz
- Süslemek için maydanoz ya da dereotu

Yapılışı:

1. Havucu rendeleyip sıvıyağ ilavesiyle, tavanın ağzı açık şekilde, arasıra karıştırarak sote edin.

2. Bu arada sarımsağı ezin, maydanoz ya da dereotunu yıkayıp ince doğrayın.

3. Pişen havucu; yoğurt, kullanıyorsanız mayonez, ezilmiş sarımsakla karıştırın. Tuzunu ayarlayın. Servis tabağına alıp maydanoz ya da dereotu ile süsleyin.

Afiyet olsun !

19 Aralık 2011 Pazartesi

Hünkar Beğendi


"Aynı yemeklerden bıkan padişah, baş aşçısını çağırmış ve ona, daha evvel hiç yemediği bir yemek yapmasını istemiş. Baş aşçı, düşünmüş taşınmış, e ne de olsa karşısındaki hünkar, kolay mı? Sonunda patlıcanları közlemekle başlamış işe, bir yandan da yumuşacık bir et hazırlamış yanına. Uğraşmış didinmiş ve ortaya patlıcanlı etli bir yemek çıkmış. Elinde tepsi, korku ve heyecanla padişahın huzuruna çıkmış, padişah kaşığını yemeğe daldırırken tirtir titriyormuş. Aldığı ilk lokmadan sonra baş aşçıya yemeğin ismini sormuş padişah. Baş aşçı da, bu yemeğin bir ismi olmadığını, mutfaktaki malzemelerden doğaçlama yaptığını söylemiş. Bunu duyan padişah, yemeğe "Hünkar Beğendi" ismini vermiş."

diye anlatırdı rahmetli annem. Kim bilir belki de bu yemeğin gerçek hikayesi budur ne dersiniz?

Öyle ya da böyle bizim evde en sevilen yemeklerden biridir Hünkar Beğendi. Bence işin zor kısmı patlıcanları közlemek, çünkü hem ortalık çok kirlenyor hem de kokuyor. Bu yüzden tercihim, hazır közlenmiş patlıcan satın almak ya da yakındaki bir fırında patlıcanı közletmek. Eğer hazır kavanoz kullanacaksanız, kavanozun içini dikkatli okuyun, çünkü bazılarında şeker ilave edilmiş. Yemek olarak kullanacağınız için şekersiz olanını almanız gerekiyor.

Bir de fotoğraftaki doğranmış et yerine, burada linkini verdiğim tarife göre eti pişirmeyi de deneyebilirsiniz. Zaten orjinalinde de etin salçalı sulu kıvamda olması gerekiyor.

Malzemeler:

Et için, yukarıdaki iki linkten birini kullanabilirsiniz.

Beğendi için,

- 2 ya da 3 patlıcan
- 2 çorba kaşığı un
- 2 çorba kaşığı tereyağ
- 1 ya da 1,5 su bardağı süt
- Rendelenmiş kaşar peynir
- Tuz
- Karabiber

Yapılışı:

1. Patlıcanları közleyerek ince doğrayın.

2. Tereyağını eritin. Unu ilave ederek, kavurun. Unun topaklanmamasına dikkat ederek, sütü yavaşça ilave edin, bir yandan da hızlıca karıştırın. Patlıcanları ilave edin. Tuz ve karabiberini ayarlayın. Servisten önce sıcakken rendelenmiş kaşar peyniri ilave edin.

3. Tabağa önce beğendiyi, ardından etinizi yerleştirin.

Afiyet olsun.

15 Aralık 2011 Perşembe

Portakallı Çikolatalı Cheese Cake

Aslında bütün bu macera, eşimin, doğumgününde facebook sayfasına gönderilen bir iletiye yaptığı yorumla başladı. Yorumda, "en çok cheecake'i tercih ederdim" demişti ve biz en son ne zaman cheesecake yemiştik hatırlamıyorum. Bir cesaret internet sitelerini karıştırdım, belki onlarca siteye girdim. Tariflerin ortak noktalarını ve kendi damak zevkimizi gözönüne alarak kızımın doğum gününe, kendi deyimimle "çirkin görünüşlü ama lezzetli" bir cheese cake yaptım. Oldu mu, oldu ama gelecek sefer çirkin görünüşün önüne geçmeliyim.

Hadi bir cesaret siz de deneyin, pişman olmayacaksınız.

Malzemeler:

Hamur için:

- İki paket Eti Burçak (ben bir paketin tamamını kullandım, hamur tutmayınca diğer paketin de bir kısmını ilave ettim)
- 75 gram eritilmiş tereyağ
- 1 portakal kabuğu rendesi
- Yarım portakalın suyu

Peynir Dolgusu için: 

- İki paket labne peynir (toplam 400 gram olacak)
- 3 yumurta
- 1 yemek kaşığı un
- 1/2 su bardağı toz şeker

Üzeri için:

Arzu ettiğiniz miktarda çikolata (kare çikolatanın 1/4'ünü kullandım)

Yapılışı:

1. Bir paket bisküviyi buzdolabı poşetine koyup elinizle ezerek un haline getirin. Un haline gelen bisküvileri, eritilmiş tereyağını, portakal suyunu ve portakal kabuğu rendesini yoğurma kabına alıp yoğurun. Hamurun, elinize yapışmayacak yumuşaklıkta olması gerekiyor. Eğer benimki gibi fazla yumuşak olursa, ikinci paket bisküvinin içerisinden yine elinizle ezmek suretiyle ekleme yapabilirsiniz.

2. Hazırladığınız hamuru varsa yağladığınız kelepçeli kalıba, kelepçeli kalıbınız yoksa, yine yağladığınız en küçük boy kare borcama elinizle bastırarak yayın. Hamurun kenarlarını biraz yükseltin. Buzdolabına kaldırın ve peynir dolgusunu hazırlamaya geçin.

3. Labne peynirleri, toz şekeri ve unu karıştırma kabına alın. Şeker eriyene kadar mikserle çırpın. Yumurtaları teker teker ilave ederek çırpmaya devam edin. Bu aşamada hayli sıvı kıvamda bir dolgu haline gelecek ki ben, pişmeyeceğinden çok korkmuştum. Paniğe kapılmadan devam edin :)

4. Hazırladığınız dolguyu, hamurun üzerine dökün. Önceden 150 derecede ısıtılmış fırında, üzeri hafif kızarana kadar pişirin. Ben bir saat pişirdim.

5. Pişince, fırının kapağını hafif aralık bırakarak cheese cake'i fırının içinde soğutun. (Bu aşamada peynir dolgusunun biraz çökmesi normal.)

6. Çikolata sosu için, arzu ettiğiniz miktarda çikolatayı benmari usulü eritin ve soğuyan cheece cake'in üzerine dökün. Sabredebilirseniz ertesi güne kadar buzdolabında bekletin, ki tadı çok ama çok fark ediyor. Ertesi gün soğuk servis edin.

Afiyet olsun !  

Not: Tüm keklerde olduğu gibi, yumurta ve peynirlerin oda sıcaklığında olması gerekiyor.

10 Aralık 2011 Cumartesi

Biftekli Salata

Lokanta menülerindeki salatalarla ilgilenir misiniz? Açıkçası benim pek ilgimi çekmez. Yeşilliklerin nasıl yıkandıkları aklıma takılır, bir de "salata bu nasıl olsa evde de yiyebilirim" diye düşünürüm. Geçenlerde, yemek yapmaya üşendiğim birgünün akşamı bu salatayı yaptım, beğenerek yedik. Denemenizi tavsiye ederim. 

Malzemeler:

- İki adet biftek
- Marul
- Akdeniz marulu
- Bir adet turp
- Bir adet kırmızı soğan
- Maydanoz
- Mısır
- Zeytinyağı
- Hardal
- Tuz
- Eti pişirmek için sıvıyağ

Yapılışı:

1. Öncelikle yeşillikleri ayıklayıp sirkeli suda yarım saat bekletin. Yıkayıp, suları süzüldükten sonra ince ince doğrayın.

2. Turbu kibrit çöpü şeklinde, soğanı piyazlık doğrayın.

3. Salata malzemelerini kaselere paylaştırın.

4. Arzu ettiğiniz miktarda zeytinyağı, hardal ve tuzu bir kasede iyice karıştırarak sosu hazırlayın.

5. Diğer yanda eti az yağlı tavada kızartın, şeritler halinde keserek salatanın üzerine yerleştirin. Sosu, salataya gezdirip etler sıcakken servis edin.

Afiyet olsun. 

7 Aralık 2011 Çarşamba

Pizza

Ne zaman pizza hamuru hazırlamaya girişsem, gözümün önüne, iki küçük tombiş elin önce hamuru yoğurduğu,sonra da annesinin açtığı hamura sosis ve domates yerleştirerek, fırının önünde sabırsızlıkla pizzasının pişmesini bekleyen o küçük çocuk geliyor...

Pizza, beni yıllar öncesine götürüyor. Tüm hafta çok yoğun çalışmasına rağmen, haftasonları çocukları istiyor diye pizza yapan, daha doğrusu sabırla, "bir an evvel bitsin de kurtulayım" mantığı olmadan onlara yapılmasını öğreten rahmetli anneciğim, canım...

Uzun zamandır pizza yemiyorduk, geçenlerde dışardan söyleyelim dedik, bir türlü gelmedi. Ben de madem öyle, bir cesaret ben yapayım dedim. Cesaret dememin tek yanı, evde 1 yaş civarında minik bir cadının olması ve o cadının elim tam hamurluyken bana ihtiyacı olursa ne yaparım korkusu.

Cadıyı uyutunca, hemen hamuru hazırladım, hamuru dinlendirirken de olabilecek en az gürültüyle malzemeleri doğradım. Geriye, akşam üstü hızlıca hamuru açmak ve malzemeleri yerleştirmek kaldı. Bu esnada kardeşim ve eşinin bizde olması işimi kolaylaştıdı. Onlar miniği oyalarken 10 dakikada pizza hazırdı.  Demem o ki, çok dar zamanlarda bile rahatlıkla yapabileceğiniz bir tarif bu, bence deneyin.

Malzemeler:

- 1/2 paket yaş maya (kalanı streç filme sarıp buzdolabına kaldırın)
- 1 su bardağından bir parmak az ılık su
- 1 küp şeker
- 100 gr eritilmiş tereyağ
- Tuz
- Un (yaklaşık 2,5 su bardağı)
- Üzeri için dilediğiniz pizza malzemeleri (fotoğraftakinde yeşil zeytin, piyazlık doğranmış soğan, sucuk, salam, kaşar peynir, salçalı su ve mısır var)

Yapılışı:

1. Yaş maya ve şekeri ılık suda eritin.

2. Yoğurma kabına un ve tuzu koyun. Bir yandan yoğurarak, yavaşça mayalı suyu ve ardından eritilmiş terayağını ekleyin. Kulak memesi yumuşaklığında ele yapışmayan bir hamur elde edin. Hamur sert olursa ılık su ilave edin.

3. Yoğurma kabının üzerini alüminyum folyo ile kapatıp, kaloriferin üzerinde 40 dakika bekletin. Böylece hamurunuz mayalanacak ve kabaracak. Bu sırada üst malzemeyi hazırlayıp zaman kazanabilirsiniz.

4. Hamuru, yağladığınız fırın tepsisine elinizle açın. Üzerine salçalı su gezdirin. Biraz kekik serpin ve kaşar peynir hariç dilediğiniz pizza malzemelerini koyun.

5. Pizzanızı, önceden 200 derece ısıtılmış fırında 5-10 dakika pişirin, ardından kaşarı ekleyip eriyene kadar pişirin.

Afiyet olsun !

30 Kasım 2011 Çarşamba

Tüm Kalelerim Fethedildi

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamak lazımmış. Aslında belki şöyle demek lazım, bilgi sahibi olmadan ve somut olayla karşılaşmadan fikir sahibi olmamalı, büyük konuşmamalıymış insan.

"Ben çocuğuma oyunla yemek yedirmeyeceğim, alışmasın....."

" Mevsim sebze, meyvelerine alışsın, ne kadar çeşit yerse o kadar iyi."

" Kucağa alıştırmamak gerekiyormuş, ben de öyle yapmayı düşünüyorum...."

" Kendi başına uyusun, uyumazsa uyumasın..."

Peki ne oldu?? Bilgi kısmı doğruydu ama iş pratiğe gelince, eksi artıyı götürdü ve elimde oyuncak karşımda bücük maymunluk yapa yapa yemek yedirir; uyusun diye belim, sırtım kopa kopa o oda senin bu oda benim taşır buldum kendimi.

Ama hep söylediğim gibi, bugünüme şükür. Neden mi??

4,5 aylık gaz kabusu bitti, inşallah bir daha da hayatımızda olmayacak. Belki gazlı olmasaydı kucağa da bu kadar alıştırmayacaktım Defne'mi. Her ağladığında aldım, bensiz, çaresiz, yapayalnız ağlasın istemedim. İstedim ki karnı ağrırken, acı çekerken mis gibi anne kokusu yanında olsun. Bilsin ki, elinden birşey gelmese de annesi onun acısını paylaşıyor. Yeri geldi gövdemde uyuttum, iki büklüm ben de uyudum onunla, düşürmeyeyim diye de kollarımın altını, yanlarımızı kocaman yastıklarla kapladım. Hiç unutmam bir gün tam 5 saat uyumuşuz böyle, kırkı çıkmamıştı daha... Biliyorum er ya da geç, gün gelecek o da kendi kendine uyumaya alışacak. İşte o gün, ben yine şükredeceğim halime.

Birkaç kaşık yiyip gerisini reddetme günleri de sona erdi. Oyunla olsun, şarkılı türkülü olsun bir şekilde yiyor bücüğüm. Günde 4 defa olan yemek seanslarımızın sonunda derin bir nefes alsam, hatta itiraf edyorum son seanstan sonra "yaşasın bugün de bitti" diye dans etsem de, eskiye göre daha çok yediği ortada. Keşke iştahlı olsaydı. Ağzını kocaman açıp bana gülümseseydi, daha isterim deseydi. Kendi küçüklüğümü hatırlıyorum, yuvaya giderken nasıl da yemediğimi, büyüklerimin canına okuduğumu. Çoğunu rahmetle anıyorum ve şimdi, kıymetlerini bir kez daha üstelik daha da fazla anlıyorum. Biliyorum, er ya da geç, gün gelecek benden yemek isteyecek.. "Annecim ne zamandır x pişirmiyorsun, özledim" diyecek, diyecek mi? diyecek tabii :) İşte o gün yanında olup isteğini yerine getirebilirsem yine şükredeceğim.

Anne olunca şunu öğrendim ki, hayatta "kale"leri olmamalıymış insanın. Somut olayın gereklerine göre hareket etmeliymiş insan. Hariçten gazel okumamalı, güçlü olmalı ve sabretmeliymiş. Hiçbirşey için olmasa dünyaya getirdiği masum melek için.

Özetle: büyük konuşma, sabit fikirli olma, haline şükret !

24 Kasım 2011 Perşembe

Dana Şinitzel ve Patates Salatası

Dün eşimin doğum günüydü. İlk kez baba olarak kutlayacağı bu özel günde, hep birlikte dışarı çıkamayacağımıza göre evde, pratik ve ne zamandır yemediğimiz birşeyler pişireyim dedim ve neticede rahmetli anneciğimin biz küçükken yaptığı şinitzel geldi aklıma. En son iş gezisi nedeniyle gittiğim Viyana'da yemiştim, bu açıdan da nostalji olacaktı.

Şinitzelin yanına patates salatası ve mevsim salata yeterli olacaktı. Zaten bildiğim kadarıyla orjinal servis usulü de şinitzelin patates salatası ile servis edilmesidir.

Haftasonu kasabımızdan dana antrikot istediğimi, şinitzel yapacağımı söyledim ve etleri dövmesini istedim. İşte önemli olan, etin iyi kalite olması ve dövülerek normal boyutunun iki katına ulaşması. Elimde dört adet şinitzellik et oldu. Gelelim malzeme ve tarife:

Malzemeler:

- Dört parça şinitzellik hazırlanmış et (iki kişiyseniz iki parça da yeterli)
- Bir yumurta
- İki yemek kaşığı su
- Un
- Rondodan geçirilmiş ekmek içi
- Tuz, karabiber
- Kızartmak için sıvıyağ
- Eti servis ederken kullanacağınız bir parça tereyağ ve limon.

Yapılışı:  

1. Etleri yıkayın ve sularını süzdürün. Ardından karabiber ile tatlandırın.

2. Diğer yanda yumurtayı çırpın ve suyu ilave ederek karıştırın. Yumurtaya su ilave edilmesinin nedeni hem etin kabarması hem de çıtır çıtır olması.

3. Unun içerisine bir miktar tuz ilave edip karıştırın.

4. Etleri önce una, sonra yumurtaya ardından rondodan geçirilmiş ekmek içine bulayarak bol yağda kızartın.
(Galeta unu yerine, rondodan geçirilmiş ekmek için kullanmanızı şiddetle tavsiye ederim, daha lezzetli oluyor)

5. Kızarttığınız etleri servis tabağına alıp üzerlerine bir parça tereyağ ve limon dilimi koyun. Yemeden önce tereyağını sıcak etin üzerinde eritin, ardından limonu etin üzerine sıkın.

Patates Salatasını ise şöyle yaptım: Patatesleri doğrayıp buharda pişirdim. Bence buharda pişirilen tüm sebzeler hem aromalarını iyi koruyor hem de vitaminleri içlerinde kalıyor. Diğer yanda hardal, limon suyu, zeytinyağı ve tuzu iyicec karıştırarak sosu hazırladım. kırmızı soğanı piyazlık doğradım. Patatesler yumuşayınca sıcak sıcak servis tabaklarına alıp, hemen sosu döktüm. Sos için ölçü veremeyeceğim, göz kararı ve damak zevkinize göre ayarlamanız yeterli olacaktır.

Netice; çıtır çıtır şinitzel, hafif ekşimsi tatlımsı patates salatası = mutlu iki bünye ve 11 aylık bebişleri...

Afiyet olsun !

22 Kasım 2011 Salı

Küçük İştahsızım

Al, eve getir, yıka-soy-ayıkla, pişir, tadına bak olmuş mu... sonra geç karşısına, ağzını mühürlesin, yemesin... kahrol otur...

Defne Ece 5 aylık olmuştu, hadi ne zaman başlıyoruz ek gıdalara... Anne sütü yetmediğinden değil, bücürün her yediğimizde ağzımıza elimize bakmasından.. acaba canı mı çekiyor diye düşünmemizden... madem öyle dedi çocuk doktorumuz, o zaman ağzı alışsın diye meyve suyu/pürelerinden başlayın bu ay... ve bizim yemek/yememek maceramız 5. ayda işte böyle başladı... iki kaşık yedi mi, aaa sevdi; üçüncüyü reddetti mi haklı çocuk anne sütü sıcak, oysa meyve püresi soğuk, e bir anda alışmasını da bekleyemeyiz derken, geldik 6-7 aya ve tabii kahvaltılar sebze çorbaları gündeme geldi... Yok, yok, yok... O küçücük ağız mühürlü, dudaklar büzülmüş, gözler ağlamaya hazır, mama sandalyesine tünenmiş... al, eve getir, yıka-soy-ayıkla, pişir, tadına bak veeee yenmesin DÖK ! Bu bebek aç mı diye kahrol, her mızmızlanmasını açlığa bağla, nerdeyse elinde tabak arkasından koş, her fırsatta ağzına birşeyler tıkmaya çalış.. olmasın olmasın...

Ta ki, yaz tatilinde yaşadığımız tatsız bir olay sonucu doktorumuzu değiştirmemize kadar... Eylül'de gitmeye başladığımız Dr. Bahriye Altaş bize ilaç gibi geldi... şimdi düşünüyorum da acaba kızımızın doğduğu ilk günden itibaren ona gitseymişiz herhalde önce Defne'mizin sonra da bizim hayatımız çok daha farklı olurdu, kim bilir.. Neyse...

Bahriye Hanım, detaylı ilk muayeneden sonra kan ve idrar tahlili istedi. Çıkan sonuçlar, Defne'nin ciddi oranda kansız olduğunu gösteriyordu ki, kansızlık=iştahsızlık... hemen ferrum damla başladık, gittikçe damlaları arttırdık, kakası zift gibi olsa da gözünün yaşına bakmadık... ama asıl kalsiyum desteği olarak Almanya'dan getirttiğimiz Calcium Frubiase işimize yaradı çünkü bu vitamin Defne'nin iştahını açtı... Lakin, şimdi de istekle, ağzını koccaman açarak yemiyor ama en azından şarkılar ve oyunlar eşliğinde o küçük ağız bayağı hareketleniyor (maşallah)... "ben çocuğuma oyun yaparak yedirmeyeceğim" diye işe başlayan bendeniz her zamanki gibi nakavt ! Mama sandalyesinin karşısında, Ali baba/daha dün annemizin ve bilcümle çocuk şarkısı eşliğinde miniğimin ağzına bakıyorum.. iki lokma fazla yesin diye eline oyuncak ya da ekmek içi verip onlarla oyalanırken ağzına bir iki kaşık daha çorba ya da yoğurt koyuyorum... Ne yapalım bizimki de böyleymiş..

İlk aylar, gazsız bebek annelerine imrenerek bakardım, şimdi iştahlı bebek annelerine imreniyorum.. çünkü itiraf edeyim bu seramoni başımı şişiriyor.. ama yine de her seferinde iyi ki doğru doktoru bulduk, iyi ki reçete edilen vitaminleri almaya gücümüz var ve en önemlisi iyi ki miniğim sağlıklı, oyunla da olsa bir şekilde yiyor işte diye binlerce kez şükrediyorum ve imrendiğim için kendime kızıyorum, neticede herkesin çocuğu kendine..

Calcium Frubiase kullanımından sonra, 11 aylık ilk dişini de çıkardı bizimki.. gerçi dişlerin çıkışı gecikebilirmiş ama ne bileyim 11 ay da fazla değil mi? Şimdilerde iki diş daha geliyor, etti mi size 3... Ah Defne, vah Defne acaba dişlerin tamamlanıp çiğnemeye başlayınca köftelere, patetes kızartmalarına da hayır diyebilecek misin, yoksa o potansiyelin de var mı güzel kızım, canım.....

3 Kasım 2011 Perşembe

Yoğurt Yapımı

Doktorumuzun tavsiyesiyle, kızıma yoğurt yapmak için Arzum yoğurt yapma makinesi satın aldık. Ne kadar memnun kaldık anlatamam. Hem küçücük çok yer kaplamıyor hem de ekonomik. İçerisinde 6 adet küçük kavanoz ve 1,5 litrelik bir kap mevcut. Dilerseniz kavanozları dilerseniz büyük hazneyi kullanarak yoğurt yapabilirsiniz. Doktorumuzun tarifiyle yaptığım yoğurtların piyasadakiler kadar lezzetli olduğunu söyleyebilirim. Gerçi iştahsız kızım porsiyonunun hepsni yemiyor ama olsun bize kalıyor mis yoğurtlar :) Diyorum ki keşke evlendiğim zaman yoğurt makinesi alsaymışım. Bu kadar pratik ve lezzetli, üstelik de sağlıklı olacağını düşünememişim.

Gelelim tarife... Yoğurt yapmak için oda sıcaklığında bir paket aktivya ve 1 litre günlük süte ihtiyacınız var. Aktivyanın içindeki suyu dökün ve kaşıkla iyice karıştırın. Ardından herbir küçük kavanoza 1,5 tatlı kaşığı aktivya koyun. Kavanozları yarısına kadar sütle doldurun, bir kez yavaşça karıştırın. Sonra kavanozlara üzerlerinde bir parmak boşluk kalacak şekilde tekrar süt ilave edin. Kavanozları hazneye yerleştirin, oda sıcaklığına göre saati ayarlayın ve makine çalıştığı sürece asla ve asla makineye dokunmayın. Sürenin sonunda yoğurt kıvamı tutmamışsa süreyi biraz daha uzatabilirsiniz. Yazın 6 saatte olan yoğurdun kış aylarında 10 saatte olduğunu hatırlatırım.

Afiyet olsun !
 

20 Ekim 2011 Perşembe

Haydari

Bebeğime kendim bakmak için işten ayrılmaya karar verip, yardımcı hanımı da gönderdikten sonra internet sitemi güncellemeye zaman bulamıyorum. Zira vaktinin çoğunu evin içinde şirinlik yapmakla geçiren küçük kızım, uykuyu pek sevmiyor. Onu güçlükle uyuttuğum zamanlarda ben de uyumayı tercih ediyorum ki enerjisine yetişebileyim. Neyse, gelelim esas konuya... Birkaç ay evvel deneğimin haydariyi paylaşmak istedim (hazır kızım uyurken ve hazır uykum yokken :))

Malzemeler (iki kişilik):

- Küçük bir kase süzme yoğurt
- Bir diş sarımsak
- Yarım çorba kaşığı ezilmiş beyaz peynir
- Nane
- Süsleme kiçin dereotu
- Tuz

Yapılışı: Tüm malzemeyi güzelce karıştırın. Servis yapacağınız kaseye alın ve dereotu ile süsleyin.

Not: Süzme yoğurdu satın almak zorunda değilsiniz. Evde bulunan yooğurdunuzu, içerisine kağıt havlu serilmiş bir süzgece koyun ve en az yazrım saat bekletin. Böylece yoğurdun suyu süzülmüş olur ve süzme yoğurt elde edersiniz :))

22 Eylül 2011 Perşembe

Kaşıklaaaaaa !!!!

Küçükken, kardeşimle bana bakan hanımdan, mantı yapmasını isterdik. O da bizi kırmaz, evde malzeme varsa çabucacık 3-4 kişilik mantıyı yapıverirdi. Akşam eve yorgun gelen annem de mantıyı görünce çok sevinirdi. O günleri özlemle hatırlıyorum… Benim bu işte görevim, hanımın açarak içlerini koyduğu mantıları kapatmaktı. Kardeşimse uslu durarak bizim çalışmamızı seyrederdi, yardımcı olabilmek için henüz çok küçüktü… Bu iş hem oyun gibi gelirdi hem de mis gibi mantıyı yiyecek olmanın heyecanını yaşardım. Sonrasında, uzun bir süre ev yapımı mantı yerine asla aynı tadı alamadığım hazır mantılarla idare ettik. Bazen de,yaratıcı annemin eseri olan, istiridye şeklindeki makarnayı kıymalı içle doldurarak kendi mantımızı yaptık. Onun da tadı muhteşemdi ama el açımı hamura benzemiyordu tabii…


Birkaç sene evvel, internetten aldığım tarifle evde mantı açtım. Belki bu işe yalnız girişmenin de verdiği acemilikle hamuru biraz kalın oldu ve çok uğraştım. O kadar yorulmuştum ki, mantımı yedikten sonra 1,5 saat uyumuşum. Değmiş miydi, bence hayır !

Geçenlerde Carrefour’da “Kaşıkla” markalı mantıya rastladık. Küçücük kapatılmış mantılar hemen dikkatimi çekti, belli ki Kayseri mantısıydı. Bu markayı ilk kez görmüştüm. Kullanılan malzemenin ne olduğuna baktım, çünkü prensip olarak soya kıyması yemiyoruz. Kaşıkla’da tamamen dana kıyma kullanılıyormuş ve herhangi bir katkı maddesi de yokmuş. Alıp denemeye karar verdik. Sonuç, muhteşem… Uzun zamandır bu kadar güzel mantı yememiştik. Meğer “Kaşıkla”, Kayseri’nin ünlü mantıcılarındanmış. İstanbul’da da çeşitli yerlerde şubeleri varmış.

Gelelim, mantının sosuna. Eğer mantıyı yazın yapıyorsam, göz kararı olgun domatesi birkaç diş sarımsakla birlikte doğrayıp az tereyağında suyunu bırakana kadar pişirip, tuzunu ilave ediyorum. Domates yeterince sulu değilse, mantının haşlama suyundan ilave ediyorum. Eğer mantıyı kışın yapıyorsam, bir miktar domates ve kırmızı biber salçasını doğradığım sarımsakla birlikte yağda kavurup üzerine mantının haşlama suyundan ilave ediyorum. Bence bu soslara tat veren, ilave ettiğim sarımsak.

Sizler mantıyı nasıl yapıyorsunuz? Sos için farklı önerileriniz var mı?

12 Eylül 2011 Pazartesi

Makarna Bulli

Yavru vatan Kuzey Kıbrıs’ın tavuklu makarnaya verdiği isim Makarna Bulli. Bunu çok sevdiğim KKTC’li üniversite arkadaşlarımdan öğrenmiştim. Orijinal tarifi nasıl bilemiyorum ama doğaçlama yaptığımı beğenerek yedik. Denerseniz yorumlarınızı beklerim…


Malzemeler:

- 1 paket makarna
- 1 kase küp küp doğranmış tavuk eti
- 2 domates
- 1 kırmızı dolmalık biber
- 1 kuru soğan
- 1 ya da 2 diş sarımsak
- 2 ya da 3 patlıcan
- Parmesan ya da gravyer peynir
- Sıvıyağ
- Tuz, karabiber

Yapılışı:

1. Doğranmış tavuk etini, piyazlık doğranmış soğan ve sarımsakla birlikte tencereye alarak, az yağda rengi dönene kadar kavurun.

2. İnce doğradığınız domatesleri, orta irilikte doğradığınız patlıcanı ve verev doğradığınız kırmızı biberi ilave ederek, ara sıra karıştırmak suretiyle kapağı kapalı olarak pişirin.

3. Domates suyunu çekmesine rağmen sosunuz pişmediyse, makarnanın haşlama suyundan ilave edin. Tuz ve karabiberini ayarlayın.

4. Diğer yanda makarnayı her zamanki gibi pişirin.

5. Servis tabağına önce makarnayı, ardından tavuklu sosu koyun. Üzerine küp doğradığınız ya da rendelediğiniz peyniri serperek servis yapın.

Afiyet olsun !

25 Ağustos 2011 Perşembe

Annemin Sağlıklı ve Pratik Patates Kızartması


Patates kızartması sağlıklı olur mu? Olur ! Rahmetli annem, ara sıra bize sürpriz yapıp değişik yemekler yapardı. Vişneli ekmek tatlısı, fırında otlu et, nane likörlü elma hemen sayabileceklerimin arasında…Hem göze hem damağa hitap eden bu yemekleri bayılarak yerdik. Bu sene yazlıkta, uzun bir aradan sonra ilk kez annemin usulü patates kızartması yaptım, çok güzel oldu ve övgüler aldı. Umarım siz de dener ve beğenirsiniz.


Yapılışı:

1. Arzu ettiğiniz miktarda patatesi kabukları ile birlikte haşlayın.

2. Patatesler iyice yumuşadıklarında kabuklarını soyarak irice doğrayın.

3. Doğradığınız patatesleri, altın sarısı olana kadar az yağda kızartıp, tuzlayın.

Afiyet olsun !

23 Ağustos 2011 Salı

Bostana

Şanlı Urfa'nın yöresel yemekleri arasında sayabileceğim bostana, sıcak yaz günlerinde içinizi ferahlatacak.

Tarif ve Malzemeler:

1. Bol miktarda olgun, kırmızı domateslerin kabuğunu alarak, çok ince doğrayın. Üzerine tuz ve çok az toz şeker ilâve edip elle mıncıklayarak sulandırın. Bu işlem için mikser veya blender kullanmayın.

2. Kırmızı biber, yeşil biber, kuru soğan, yeşil soğan (inceleri), nane, maydanoz, semizotu (pirpirim) ve salatalığı (çendelköy) ince doğrayarak domatese ilave edin.

3. Nar zamanı ekşi nar suyu, nar yoksa nar pekmezi (nar ekşisi) ilâve edin.

4. Buzdolabına koyarak soğutun.

Not: Bostana, sulu kıvamda bir salatadır. Soğuk olarak ve kaşıkla yenir. Küçük kaselerde servis yapılır.


17 Ağustos 2011 Çarşamba

Bebekle Seyahat

7,5 aylık kızımla seyahat etme zamanı geldiğinde, tedirgin olmadığımı söylesem yalan olur. Ek gıdalara geçmiş olsa da, temelde anne sütü ile beslenen, biberon ve emzik almayan, uykusu az bir bebekle İstanbul'dan Artur'a (Ören'e yakın bir yazlık site) arabayla yolculuk etmek tam bir macere olacaktı. Önce internetten "bebekle seyahat" konusunu araştırdım, birbirini tekrar eden faydalı bilgilere ulaştım, ancak bloglarda pek birşey bulamadım. Sonra da çocuk doktorumuza danışarak önerilerini dinledim. Şansımızın da yaver gitmesiyle hem gidiş hem de dönüş yolunda ciddi bir problem yaşamadık. Çok şükür küçük kızımız, kimi kez ağlasa da genel olarak uyumlu bir yol arkadaşı oldu. İnşallah tüm seyahatlerimiz böyle geçer.

Kısaca bahsetmek gerekirse, bir gün önceden suluğuna yeni su doldurdum ve yolda vereceğim kahvaltısını hazırlayarak biberona koydum. Arabada oturacağı yerin hemen önüne en sevdiği oyuncağı iple astım. (Bu oyuncak, aüzını sıkınca havlayan, peluş bir kukla köpek.) Yanıma, kalınlıkları değişen birkaç örtü, ağız bezi ve başka oyuncaklar da aldım. Yolda çok sıkıldığında, köpeği havlatmak/diğer oyuncakları sırayla eline vermek çok işimize yaradı.  Arabanın camlarında güneşlik olmasına rağmen, bebeğin koltuğuna güneş vurduğunda, örtülerden ufak bir çadır yapıp sorunu çözdüm.

Molalarımızı, keyfimize göre değil, bebeğe göre ayarladık. Ana prensibimiz, "acil bir ihtiyaç yoksa, bebek huysuzlanana kadar durmak yok" oldu. Böylece zaman kayıplarını önlemiş olduk.

Yolda bizi en çok zorlayan, emzirme işi oldu. Genelde boş/tenha benzin istasyonlarını tercih ettik. Ama yine de "acaba biri görecek mi", "ne kadar sıcak, hemen emse de gitsek" telaşı vardı. Keşke benzinliklerde "anne-bebek" odaları olsa...

Bebeğimiz huysuzlanır endişesiyle, arabalı vapura/deniz otobüsüne binmedik. Yolculuğumuzun tamamını arabamızla yaptık, pişman olmadık. Ancak yol yapım çalışmaları trafiği o kadar çok tıkadı ki, seyahatimiz sırf bu yüden 2 saat uzadı.

Gelelim, bebeği ile seyahate çıkacaklara tavsiyelerime;

1. Bebeğinizin sevdiği, oyalandığı en az 3 oyuncağı yanınıza alın.

2. Bir seferlik kavanoz mama kullanabilirsiniz, ama benimkisi gibi onları yemiyorsa; gıdalarını taze olarak hazırlayın ve arabanın içine koyun. Bagajda sıcaktan bozulabilir, arabada klima çalıştığından serin kalır.

3. Yanınıza kalınlıkları değişik örtüler alın. Bebeği, hem klimadan hem de güneşten korumak için kullanırsınız.

4. Bebeğin el çantasını bagaj yerine arabanın içine yerleştirin. Böylece eşyalarına kolay ulaşabilirsiniz. Ayrıca bebeğin üzerinize kusmasına karşı kendiniz içinde yedek kıyafet bulundurabilirsiniz.

5. Mümkünse erkenden yola çıkın. Güneş altında ve trafikte seyahat etmemiş olursunuz, ayrıca bebeğin uyku saatlerinde yol katedersiniz.

6. Molalarda, bebeği araba koltuğunda tutmayın. Kucağınıza alarak hava aldırın ya da başında olmak kaydıyla bir müddet arka koltukta yatırın. sürekli oturmaktan onun da beli/bacakları ağrıyabilir.

7. Yazın seyahat ediyorsanız, bebeğe bol bol su verin.

8. Emziriyorsanız, "emzirme yastığını" arabada yanınızda bulundurun.

9. Bebek çok huysuzlanırsa, müziği kapatıp ona ninniler söyleyin. Kucağınıza alamasanız da, annesinin sesini duymak onu sakinleştirecektir.

10. Eşinizle uyumlu bir ikili olun, pozitif düşünün, bebekle seyahat eden ilk ve son taze ana-baba siz değilsiniz.

11. Doktorumuzun abi tavsiyesi; "bir yere varmak için değil, gezmek için yola çıktığınızı unutmayın, acele etmeyin, telaş yapmayın."

Gelelim bebeğin bavulunda neler olmalı;

1. Kıyafetleri

2. Gideceğiniz yere göre; yedek bebek bezi, ıslak mendil, alt değiştirme örtüsü.

3. Doktorunuzun tavsiye ettiği ilaçlar (özellikle eczane bulmanız zor bir yere gidiyorsanız ateş düşürücü vs)

4. Kozmetik ürünler (şampuan, bebek yağı, güneş kremi, pişik önleyici krem)

5. Gideceğiniz yere göre; park yatak, yatak örtüsü, kullanacaksanız cibinlik

6. Tarak, tırnak makası, burun aspiratörü

7. Biri deniz, diğeri gezme için 2 şapka.

 8. Mama önlüğü, mama kaşığı, suluk, biberon, emzik

9. Puset

10. En önemlisi bebeğin aşı/doktor defteri.

Sizlerin bunlara ekleyecekleriniz/önerileriniz/yaşanmış tecrübeleriniz var mı?

 

2 Ağustos 2011 Salı

Fırın Makarna

Makarnanın her türlüsü çok güzel ama fırında olunca bence tadı bambaşka. Küçüklüğümden beri severek yediğim fırın makarnanın tarifini paylaşmak istiyorum. Afiyetle yiyin, yedirin...

Malzemeler:

- 1 paket makarna
- 2.5 yemek kaşığı tereyağ
- 2 çorba kaşığı un
- 2.5 su bardağı süt
- Rendelenmiş kaşar peynir
- Tuz, karabiber
- İsterseniz arasına koymak için rendelenmiş tuzsuz beyaz peynir&maydanoz karışımı

Yapılışı:

Makarnayı pişirip suyunu süzün. Bu arada, tereyağını eritip unu kavurun. süt ve tuzu ilave edip muhallebi kıvamına gelene kadar karıştırın. Fırını 200 dereceye ısıtın.

Fırın makarnayı pişireceğiniz borcamı yağlayın. Beşamelin bir kısmını borcama yayın. Süzülmüş makarnanın yarısını yayın, üzerini düzeltin. İlave edecekseniz beyaz peynir&maydanozu serpiştirin. Üzerine çok az beşamel sos dökün.

Makarnın kalan kısmını dökün. Üzerini beşamel sosla kaplayın. Kaşar peynir rendesini de ilave ettikten sonra üzeri kızarana kadar fırında pişirin.

12 Temmuz 2011 Salı

Zeytinyağlı Pırasa

Pırasa, hem anne sütünü arttırdığını hem de anne sütünden bebeğe geçerek bebeğin bağırsaklarının çalışmasını sağladığını duymuştum. Bu yüzden emzirdiğim kış aylarında pırasa yemeye özen gösterdim. Faydasını gördüğümü söyleyebilirim.


Malzemeler:

- 1 kilo pırasa
- 1 ya da 2 havuç
- 1 avuç pirinç
- Zeytinyağı,tuz, su.

Yapılışı:

Pırasayı yıkayarak beyaz kısımlarını verev doğrayın. Doğradığınız havuç ve pırasayı zeytinyağında 5 dakika kadar kavurun. Üzerini geçecek kadar sıcak su, yıkadığınız pirinci ilave ederek havuç yumuşayana kadar pişirin. En son tuzunu ayarlayın.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Karides Güveç

Kendimi bildim bileli karidese bayılırım. Babamın anlattığına göre henüz 2 yaşındayken, 40’a yakın küçük karidesi mideye indirip annemle babamı şaşırtmışım. Onlar da, herhalde ilk çocuk olmamın verdiği cahil cesareti ile, ben yedikçe vermişler. İyi de yapmışlar. İnşallah minik kızım da benim gibi karidesi sever.



Malzemeler:


- 1 paket dondurulmuş karides (buzu çözülerek, suyu süzülmüş)

(eğer hazır karides kullanyamacaksanız, ki öyle yapmanızı tavsiye ederim aynı oranda karides satın alın. Kaynar suda birkaç dakika tutun, suyunu süzün ve baş ile gövdesindeki pembe kabukları soymak suretiyle soyun)

- 1 tatlı kaşığı salça
- 1 yumuşak domates
- 1 paket mantar
- bir iki diş sarımsak
- Tuz, sıvıyağ, su
- Rendelenmiş kaşar peyniri


Yapılışı:



Karidesi sıvıyağda biraz kavurun, salçayı ilave edin. Rendelediğiniz yumuşak domatesi, doğradığınız mantar ve sarımsağı ilave edin. Suyu azaldıysa pişirecek miktarda su ilave edin. En son tuzunu ayarlayarak, güveç kaplarına paylaştırın. Üzerine rendelenmiş kaşar peynir serperek fırına verin.

Afiyet olsun !

22 Haziran 2011 Çarşamba

Gebelik Hesaplaması

Doktor ve internet sitelerinde hafta hafta takip edilen gebeliği, ay olarak doğru şekilde tespit edebilmek için aşağıdaki tablo kullanılabilir:


Hafta = Ay

1-6    = 1. Ay
7-10   = 2. Ay
11-14 = 3. Ay
15-18  = 4. Ay
19-22  = 5. Ay
23-26  = 6. Ay
27-31  = 7. Ay
32-35  = 8. Ay
36-40  = 9. Ay

15 Haziran 2011 Çarşamba

Terbiyeli Tavuk Sote

Kayınvalidemin lezzetli tarifiyle….


Malzemeler:
- Bir paket tavuk kalça şiş
- Bir küçük kutu süt
- Bir çorba kaşığı salça
- Bir tutam kekik
- Bir diş rendelenmiş sarımsak
- Zeytinyağı

Yapılışı:

Tavuğu yıkayıp suyunu süzün. Diğer malzemeler ile iyice harmanlayıp tercihen bir gece buzdolabında bekletin. Pişireceğiniz zaman, tavuğu terbiye harcından çıkararak yağsız tavada önce her iki yanı kızarana kadar kapağı açık yüksek ateşte, sonra kapağını kapatarak pişirin.

Afiyet olsun !

7 Haziran 2011 Salı

Bebek için Alışveriş Listesi

Giyim:


Kısa kollu ya da kolsuz badi, 5 -6 tane
Uzun kollu, önden çıtçıtlı tulum, 5 -6 tane
Çorap, 3-4 tane
Patik, 2-3 tane
Astronot (kışın doğacak bebekler için hayat kurtarıcı)
Bere ya da şapka, 2 tane
Evin sıcaklığına göre uygun kalınlıkta yelek, hırka 2-3 tane
Eldiven (sadece hastanede kullandık, evde hiç kullanmadım)

Temizlik ve Bakım:

Havlu seti
Banyo küveti, maşrapa, kova
Küvete takmak için banyo filesi
Alt değiştirme örtüsü (bence Can Bebe bebek bakım örtüsü en iyi seçenek)
Pişik kremi, sabun ve sabunluk, şampuan, bebe yağı
Deterjan (bebeğin kıyafetlerini yıkamak için)
Tırnak makası ve törpü (çıtçıtlı makası tavsiye ederim)
Tarak seti
Bebek bezi

Oyuncak:

Dönence
Çıngırak

Genel İhtiyaçlar:

Eşyaları taşımak için çanta
Emzirme yastığı
Battaniye ve pike, değişik kalınlıkta 3 -4 tane
Çarşaf takımı, 3-4 tane
Alez (kustuğunda ya da altına kaçırdığında yatağı koruması için)
Ateş ölçer (Braun’un kulaktan ateş ölçen aletini aldık çok memnunuz)
Önlük (3-4 tane)
Ağız bezi (genelde 10’lu olarak satılıyor)
Park yatak, araba koltuğu, ana kucağı, bebek arabası (Haşim İşcan Geçidi’nin altındaki dükkanlarda hem seçenek bol hem de pazarlık imkanı var.)
Emzik, biberon, biberon ısıtıcı, biberon fırçası

** Yastık kullanılmıyor.

** Çok heves edip banyo suyu için ısı ölçer almıştım, bir kez bile kullanmadım. Suyun sıcaklığını dirseğim ile ölçmem yeterli geldi.

** Evinizin sıcaklığına göre, çok kalın kıyafetler almamanızı öneririm.

** Eminönü’ndeki Havuzlu Han hem bol seçenek sunması hem de fiyatlarının uygunluğu yüzünden bence tercih edilmeli. Ünlü markalar maalesef hep Çin üretimi. Tavsiyem, bebeğinize Türk malı tekstil ürünleri giydirmeniz. Özellikle İdil Bebe’nin ürünlerinden çok memnun kaldığımı söyleyebilirim.

**Bebeğime kıyafetlerinin çoğu hediye olarak, doğumdan önce gelmişti. Eksiklerini Eminönü’ndeki Havuzlu Han’dan tamamladık. Havuzlu Han’ın en alt katındaki dükkanda market arabaları kullanarak çok rahat bir şekilde alışverişinizi tamamlayabilirsiniz. Çalışanlar gayet tecrübeli olduklarından size en iyi şekilde yardımcı oluyorlar.

** Kıyafet alışverişi bence abartılmamalı, çünkü bebekler çok hızlı büyüyor. Doğumdan sonra hemen dışarı çıkamayacağınızı ve bebeğinizin kilolu doğabileceğini gözönüne alarak sadece 0-3 ay arası değil, ileriki aylar için de alışveriş yapmanızı öneririm. Böylece hem sıkıntıya girmemiş olursunuz hem de bebeğinizi kendi zevkinize göre giydirirsiniz.

2 Haziran 2011 Perşembe

Tarhunlu, Nohutlu Yoğurt Çorbası

Kayınvalidemin yaptığı kimi çorbalarda kullandığı tarhun, Konya mutfağında rastlanan baharatlardan biri. Kadıköy çarşısındaki aktarlarda rahatça bulabilirsiniz. Saklanması için de buzdolabı daha uygun, çünkü bozulmaya çok elverişli bir baharatmış.


Malzemeler: 1 kase yoğurt, 1 kahve fincanı pirinç, 1 su bardağı haşlanmış nohut, 1 yumurta, 1 çorba kaşığı un, su, tuz, arzu ettiğiniz miktarda tarhun, tereyağ ya da sıvıyağ.

Yapılışı:

1. Pirinci, ayıklayıp yıkadıktan sonra çorba yapacağınız tencereye alıp üzerine 3 su bardağı kadar su ilave ederek, pirinçler yarı pişmiş hale gelene kadar arasıra karıştırarak pişirin.

2. Diğer yanda, yoğurt, yumurta ve unu iyice özleşene kadar karıştırın.

3. Bu harca, kaynamakta olan çorbadan azar azar su ilave ederek devamlı karıştırın. Harç ılınınca, yavaşça çorbaya ilave edin. Nohutu ekleyin.

4. Çorbanın kaynamasına izin vermeden devamlı karıştırarak pirinçlerin pişmesini sağlayın.

5. Diğer yanda, kullanacağınız kadar tarhunu bir miktar tereyağ ya da sıvıyağda kavurup, çorbaya ekleyin. Çorba ılındıktan sonra tuzunu ayarlayın.

Afiyet olsun !

20 Mayıs 2011 Cuma

Ezogelin Çorbası

Son zamanlarda mercimek çorbasını o kadar çok içtik ki, değişiklik olsun diye ne zamandır pişirmediğim ezogelin çorbası yapmaya karar verdim. Gayet pratik olduğundan, iş çıkışında bile rahatlıkla pişirilebilir.


Malzemeler: 1 su bardağı kırmızı mercimek, 1 kuru soğan, 2 diş sarımsak, 1 patates, çeyrek su bbardapı ince bulgur, 1 yemek kaşığı domates salçası, kuru nane, sıvıyağ ya da tereyağ, su, tuz.

Yapılışı:

1. Kuru soğanı yemeklik doğrayıp, doğradığınız sarımsakla birlikte sıvıyağda rengi sararıncaya kadar kavurun. Salçayı ekleyin ve kokusu gidene kadar bir iki kez karıştırın.

2. Yıkayıp suyunu süzdüğünüz kırmızı mercimeği, küp doğradığınız patatesi ilave edin. Ardından ılık su ilave edip, mercimek ve patates yumuşayana kadar pişirin.

3. Çorbayı blenderdan geçirin. Soğumadan, ince bulguru ilave edip tencerenin kapağını kapatın. Ayrı bir yerde, kuru naneyi tereyağında kavurun ve karıştırarak çorbaya ilave edin. Tuzunu ayarlayıp servis yapın.

Afiyet olsun !

14 Nisan 2011 Perşembe

Ekmek Pizzası (Bruschetta)

Dünyanın neresinde olursanız olun hanımların en büyük kaygısı evdekileri doyurmak değil midir? Hele söz konusu olan oyundan ya da okuldan eve dönmüş çocuklarsa, hem pratik hem besleyici bir şeyler hazırlamak gerekir. işte, İtalyan annelerin bu pratik ve bezleyici tarifinin adı Bruschetta. İster "bruschetta" diyin, ister "ekmek pizzası", bu lezzetli dilimlere “hayır” denilebileceğini hiç sanmıyorum.

Malzemeler: Arzu ettiğiniz miktarda dilimlenmiş ekmek(eğer tost ekmeği kullanacaksanız kabuklarını keserek ayırmanızı ve çorbalarınız için kruton olarak kullanmanızı tavsiye ederim). Üzeri için: bir miktar zeytinyağı, rendelenmiş kaşar peynir, küp doğranmış domates,çarliston biber, kekik.

Yapılışı: Ekmeklerinizin üzerine bir miktar zeytinyağı gezdirin. Diğer malzemeleri yerleştirerek ister fırında ister kapaklı teflon tavada kaşar peynir eriyene kadar pişirin. Sıcak servis yapın.

* Ekmeklerin üzerine başka malzemeler de koyabilirsiniz.

5 Nisan 2011 Salı

Kabak Dolması

Son yıllarda, bildiğimiz sakız kabağının yanısıra, sakız kabağına göre koyu yeşil, tombul, küçük kabaklara da pazarlarda rastlamak mümkün. Bu kabakları ne zamandır almak isteyip, fiyatları sakız kabağına göre daha yüksek olduğundan, “değmez” deyip vazgeçiyordum.


Bahsettiğim minik kabaklar, bu sefer her yıl mola verdiğimiz Ayvalık, Kaz Dağlarındaki köy pazarında karşıma çıktı. Sakız kabağı ile aynı fiyattan satıldığını duyunca aldım. Asıl niyetim dolma yapmak olsa da, yazlıkta dolma yapmakla uğraşmayıp yoğurtlu kabak olarak yedik. Sakız kabağına göre daha tok, kütür kütür ve lezzetli olduğunu söyleyebilirim.

İstanbul’a dönüşümüz sırasında aynı köy pazarından aldığım kabaklarla, dolma yaptım. Bu sefer de, çıkan içlerini yoğurtlu kabak olarak yedik.

Kabak dolmasını, buradaki linkte görebileceğiniz biber dolması tarifi ile aynı şekilde pişiriyorum ve iç artarsa domates dolması yapıyorum. Biberden farklı olarak kabakların sap kısımlarını bir miktar kesmeniz ve içlerini dikkatlice oymanız gerektiğini hatırlatırım.

Afiyet olsun.

30 Mart 2011 Çarşamba

Kadriye Teyze'nin Çorbası

Yıllarca hem çok keyifli hem de çok zor anları paylaştığım, önce bana ve kardeşime sonra da eşime kalbini, evini ve sofrasını açan, bizi “torunlarım” diye seven, her daim güleryüz ve pozitif enerji deposu Kadriye Teyze… aslında “teyze” desem de manevi “büyükannem”… maalesef geçenlerde kaybettim.


Hani bazı insanlar vardır, kan bağınız yoktur ama olanlardan daha iyi anlaşırsınız. Kimse yanınızda değilken, o elinizden tutar, sizi motive eder, her şeye rağmen hayatın güzel ve yaşamaya değer olduğunu öğretir ve anımsatır, kapısı her daim açıktır…. iyi gününüzde de kötü gününüzde de…. İşte böyle bir teyzeydi, Kadriye Teyze… yaşdaşlarından daha dinç, daha yaşam dolu ve bakımlıydı, uzun zamandır yaşadığı sağlık sorunlarına rağmen bu kadar çabuk gideceğini düşünemedik… aslında yaş ne olursa olsun her ölüm erken; her ölüm bir şeyleri yarıda bırakıp gitmek değil mi?

Bize açtığı sofralarında her zaman lezzetli ve sağlıklı yemekler yedik. “Kadriye Teyze Çorbası” da bu leziz yemeklerden biri. Onun güzel anısına bu çorbayı yayınlıyorum, eğer deneyip beğenirseniz lütfen duanızı esirgemeyin.

Kadriye Teyze’ciğim, hayatıma giren değerli insanlardan biriydin. Seni, o güleryüzün, ışıl ışıl gözlerin ve yaşam sevginle hatırlayacağım. Işıklar içinde uyu, hakkını helal et !

Malzemeler:
-Birer çay bardağı haşlanmış nohut ve yeşil mercimek,
-1 kuru soğan
-1 diş sarımsak
-Birer adet çarliston ve kırmızı dolmalık biber
- Erişte (yoksa şehriye)
- 1 yemek kaşığı domates salçası
- 1 yemek kaşığı yoğurt
- 1/2 yemek kaşığı un
-Pişirmek için sıvı yağ
- Tuz ve arzu ettiğiniz diğer baharatlar
- Su
 
Yapılışı:
 
1. Yemeklik doğradığınız soğan ve sarımsağı yağda kavurun.
 
2.Küp doğranmış biberleri ilave edin. Salçayı da ekleyerek, salçanın kokusu gidene kadar karıştırın.
 
3. Unu ekleyip karıştırmaya devam edin. Sıcak su ve şehriyeyi ekleyerek, devamlı karıştırmak suretiyle şehriyenin pişmesini sağlayın.
 
4. Haşlanmış nohut ve mercimeği ilave edin.
 
5. Yoğurdu, çorbanın suyu ile inceltip eekleyin. Yoğurdun kesilmesine izin vermeden hafifçe kaynatın. En son tuz ve baharatlarını ilave edin.
 
Afiyet olsun !

25 Mart 2011 Cuma

Ah şu Gaz Sorunu !!!

14 Aralık’ta dünyaya gelen minik kızım, 31 Aralık günü 8 saate yakın bir süre kucağımda deliler gibi ağlayınca gaz sorunu(kolik) ile tanışmış oldum. Yakın çevrenizde doğum yapmış arkadaşınız ya da akrabanız varsa, bu sorunu daha iyi bilirsiniz, ama benim olmadığından, bir başka problem olabilir düşüncesiyle bebeği apar topar hastaneye götürdük. Çeşitli tahliller yapıldıktan sonra sorunun gaz olduğu ortaya çıktı. Daha ciddi bir sağlık problemi olmadığı için çok sevinmekle birlikte, bizi en az 3-4 ay sürecek bir maratonun beklediğini de öğrendik.


Çocuk doktorumuzun, "ne yaparsanız yapın bunu yaşayacaksınız kaçış yok" demesine rağmen, damlalara, kucakta sallamalara, bebek arabasıyla evde gezdirmelere, aspiratör-elektrik süpürgesini açmaya, karnına sıcak havlu/biyot koymaya başladık. Sıcak havlu/biyot kesinlikle işe yaramadı, diğer yöntemler tesadüfi fayda sağladı ve her zaman yararlı olmadı, ama sanırım damlaların(Sab Simplex/Herbacol Drop, ki Herbacol Drop bence diğerine göre daha iyi geldi) ve özellikle doktorun dediği gibi geçen zamanın faydasını gördük.

Minik yavrunun, sancılar içinde kıvranmasına, kıpkırmızı olarak ağlamasına dayanmak hakikaten çok zor ve gerçekten sabır işi. Çünkü o anlarda sorunu tamamen giderecek bir yöntem olmadığından çaresiz kalıyor, miniği kucağınıza lıp teskin etmeye çalışıyorsunuz.

Kızım 2,5 aylık olduğunda poposundan gaz çıkarmaya başladı. Bu sefer de kendi çıkardığı gazın sesinden ya da yine sancısından (bazen rüyasında şeytan görmüş gibi çığlık atarak) uyanıp tekrar uyumakta güçlük çekti, ve geceleri inleme nöbetlerine girebiliyordu. Önceden, gaz çıkarmayı başaramadığını ve yorgunluktan bitap düşene kadar, tırnaklarını yatağına geçirerek ağladığını hatırladıkça bu günlere şükrediyorduk.

Gaz sorunuyla ilgili internette bulduğum en iyi bilgi şu linkte http://www.bilgiara.com/bilgi/tcmft-bebeklerde-gaz-problemi/ belki sizler de okumak istersiniz.

Yavrusu, “LPG’li olanlara” (bu ismi babamız buldu) özellikle sabır diliyorum. Umarım en kısa zamanda bebeklerimiz bu sorunlarını atlatıp huzurlu ve mutlu uykularına ve hayatlarına kavuşurlar, tabii bizler de !!

21 Mart 2011 Pazartesi

Ev Usulü Kentucky Fried Chicken

Zincir fast food dükkanları ülkemize gelmeye başladığında, kardeşimle ben küçüktük. Rahmetli annem, bizi arasıra Taksim’deki Jimmy’s Fried Chicken’a götürür, biz de hafta içi devamlı sebze yemekten bıkmış vaziyette, bayıla bayıla kızarmış tavukları ve coleslaw salatayı yerdik. O zamanlar fast food’un zararları hem şimdiki gibi bilinmiyordu hem de Türkiye’de bu tarz ilkler hevesle karşılanıyordu. Sonrasında Jimmy’s Fried Chicken’dan daha yaygın olarak Kentucky Fried Chicken dükkanları açılmaya başladı. Menü içerikleri aynı olmasına rağmen marka farkı vardı.


Eskiden tek tük rastladığımız ve gitmek için haftasonunu iple çektiğimiz fast food lokantaları, her köşebaşında, evimizin hemen yanında, bir “tık” kadar uzak, üstelik telefonla da sipariş verilebiliyor, paket edilip eve de götürülebiliyor. Yani erişim çok kolay, bu da onları daha cazip kılıyor. Ne kadar lezzetli ve pratik olsa da uzak durmaya çalıştığımız fast food’u, arasıra “ev usulü” yapmakta sakınca görmüyorum. En azından, kullanılan malzeme ve temizlik açısından içim daha rahat ediyor.

Kentucky Fried Chicken’ın gizli reçetesi tabii bende yok, yaptığım tavuklar oradaki kadar lezzetli değil, olamaz da. Ama görünüş ve tad açısından yakın olduğunu söyleyebilirim. “Kızarmış tavuk” isteyen çocuklarınıza, fırın patatesle birlikte yapıp evinizi zincir fast food’çu haline getirebilirsiniz!

Malzemeler: Arzu ettiğiniz miktarda haşlanmış parça tavuk eti, etin miktarına göre 1 ya da 2 yumurta, galeta unu, un, tuz, karabiber, pul biber, kekik, kızartmak için sıvıyağ.

Yapılışı:

1. Tavuk etlerini tuz ve kullanacağınız diğer baharatlarla iyice harmanlayıp mümkünse yarım saat kadar dinlendirin.

2. Etleri önce una, ardından çırpılmış yumurtaya ve galeta ununa bulayın.

3. Arzu ettiğiniz miktarda yağda (ben fazla yağ kullanmıyorum) renkleri dönene kadar kızartıp servis yapın.

Afiyet olsun !

14 Mart 2011 Pazartesi

Bebek Beslenmesi-Anne Sütünün Önemi

Anne sütü, bebeğin beslenmesi için çok önemli ve değerli bir besin. Uzmanlar ilk altı ay, bebeğin sadece anne sütü ile beslenmesini, su dahil hiçbir besin verilmemesi gerektiğini belirtiyorlar. Bu da demektir ki, ilk altı ay anne, bebeğinin yanında olmalı, ondan uzak kalmamalı. En çok çalışan anneler açısından sıkıntı yaratabilecek bu konu için işverenlerin anlayışlı olması, hem yasal doğum izni hem de ücretsiz izin verme konusunda katı davranmamaları gerekiyor.


Doğumdan sonra başta anne ve babaya, sonra da diğer aile bireylerine anne sütünün önemi anlatılsa bile, hastane çıkışında bu konu unutulabiliyor, özellikle çevreden gelen “sütün yeterli değil” gibi ileri sürülen iddialar ve çevrenin, emzirmesi için anne ve bebeğe uygun ortam sağlamaması (stres, yoğun iş yükü, emzirme anında anne-bebeğin rahatsız edilmesi, kaygı yaratılması vs), anne sütü ile beslenme oranında ciddi azalmaya neden oluyor.

Sütün yeterli olup olmadığı, hem doğum sonrası hastanede hem de doğumdan sonraki 7. ve 15. gün yapılan kontrollerde ortaya çıkıyor. Bu kontrollerde bebek tartılarak, ağırlığının ve kilo artışının yeterli olup olmadığı değerlendiriliyor. Bebeğin,

- günde 15-30 gram alması,

- en geç iki haftalıkken doğum kilosuna dönmesi,

- günde en az 5 kez idrar, birkaç kez de büyük tuvaletini yapması,

- ilk 6 ay en az 500 gram en fazla 900 gram ağırlaşması,

- emerken, yutma seslerinin duyulması anne sütünün yeterli olduğuna işaret.

Anne sütünün bol olması için en önemli faktörlerden biri de annenin emzirmeye istekli olması. Çünkü bu istek vücuttaki hormonları uyarıyor ve süt salgılamasını sağlıyor. Bebeği düşünmek, sesini duymak ve görmek pozitif etkenler. Stres, üzüntü, yorgunluk, kaygı, ziyaretçilerin anne-bebeği baş başa bırakmaması gibi faktörlerse anne sütünün azalması, kesilmesi, hiç gelmemesine neden olabiliyor. Sütün artması için, vitamalt (mayalı içecek) tüketimi, ısırganotu çayı, pekmez, rezene çayı, çemen (fenugreek) tabletlerinin kullanılması mümkün. Bunların dışında bol sıvı tüketimi, bebeği sık sık ve özellikle geceleri emzirmek (prolaktin hormonu geceleri daha sık salgılanıyor), yalancı meme, biberon gibi anne memesi dışında bir beslenme gereci kullanmamak çok önemli.

Doğumdan sonra, bebek uykuya dalmadan önce anneyle bir araya gelmeli ve emmeye başlamalı. Doğumdan sonraki ilk 15 gün anneyle bebeğin bol bol temas etmesi, birlikte olması emzirme konusunda hem bebek hem de anne için avantajlar içeriyor. Emzirme dönemi boyunca annenin özellikle göğüs bölgesini sadece suyla temizlemesi, kokulu parfüm, sabun, duş jeli kullanmaması tavsiye ediliyor. Uzmanlara göre, bu dönemde annenin en basit parfüm değişikliği bile bebeği memeden soğutup reddetmesine neden olabiliyor.

Emzirme döneminde annenin, normal diyetinden 400 kalori fazla alması ise yeterli kabul ediliyor. 400 kalori, 1 kase meyveli yoğurda eşdeğer. Bu dönemde, baklagiller, lahana, çikolata, çay ve kahve tüketimi ise önerilmiyor. Eğer bebekte kolik varsa, annenin süt ve süt ürünlerini de kesmesi gerekebiliyor.

Doğumdan hemen sonra gelen süt, kıvamı ve miktarı açısından sonraki dönemlere nazaran, daha az ama daha kıvamlı oluyor. Bebeğin, her iki memede 15-20 dakika arası tutulması yeterli kabul ediliyor. Doyan bebek uyuyacağından, uykudan sonra diğer memeye geçmesi de uygun. Memeden gelen ön süt karbonhidratlı, arka süt ise yağlı besin içeriyor. Dolayısıyla 15-20 dakikadan daha az memede tutulan bebek sadece karbonhidratı alıp, yağdan mahrum kalmış oluyor. Huzurlu ve sağlıklı bebekler için bebeğin hem önsütü hem de arka sütü almasına dikkat etmek gerekiyor.

Emzirmek için rahat ve sessiz bir ortam, annenin bel ve sırtını destekleyecek yastıklar tavsiye ediliyor. Sezeryan doğumda bir süre oturulması mümkün değil, dolayısıyla bu dönemde yan yatarak emzirilebilir. Bebeğin, memeyi iyice kavramadığı; bebeğin huzursuzlanmasından, şapır şapır sesler çıkarmasından anlaşılabilir. Bu durumda annenin, bebeğin işini kolaylaştırması, gerekirse pozisyon değiştirmesi gerekebilir. İlk 3 ayda, emzirme sıklığı bebeğe bağlı ve herhangi bir sınırlama yok, ancak her halükarda bebeği 4 saatten fazla aç bırakmamak gerekiyor. Bebek de, emme hareketliliğindeyse (örneğin ellerini emiyorsa), memeyi arıyorsa, emmek istediği anlaşılabilir. Tüm bunlara rağmen isteği giderilmeyen bebek, son çare olarak ağlayarak açlığını bildiriyor.

7 Mart 2011 Pazartesi

Ispanak Çorbası

Geçen kış bol bol yaptığım ve severek içtiğimiz ıspanak çorbasının tarifini yayınlıyorum. Ispanak çorbasını hem klasik aile soframızda hem de gelen arkadaşlarıma ikram ettiğimde, önce biraz yadırganır gibi olsa da, gayet güzel tepkiler aldım. Bu yüzden gönül rahatlığıyla, denemenizi tavsiye ederim.


Malzemeler:

- Yarım kilo ıspanak (güzelce yıkanıp ince doğranmış)
- 1 kuru soğan (ince doğranmış)
- 1 yemek kaşığı un
- Yarım su bardağı ılık süt (“biraz zararlı olabilir” derseniz yarım paket süt kreması)
- Sıvıyağ, ılık su, karabiber, tuz.

Yapılışı:

1. Kuru soğanı, yağda kavurun. Ispanakları ilave edip, ıspanaklar sönene kadar arasıra karıştırmak suretiyle kavurmaya devam edin.

2. Unu, ıspanakların üzerine serpercesine eleyip karıştırın. Ilık süt ve dilediğiniz miktarda ılık suyu, unun topaklanmaması için devamlı karıştırarak ilave edin. (Eğer krema kullanacaksanız bu aşamada eklemeniz gerekiyor)

3. Çorba kaynayıncaya kadar sürekli karıştırın. Ilındıktan sonra tuz ve karabiberini ayarlayın.

Afiyet olsun !

25 Şubat 2011 Cuma

Hamilelikte Giyim

Hamileliğin hem çok keyifli hem de zor kısımlarından biri bence kıyafet konusu. Üstelik kurumsal bir firmada çalışıyorsanız, maalesef bir kot-bir tayt- birkaç tunikle hamileliğinizi geçirmeniz pek de mümkün olmuyor, “çocuk da yaparım kariyer de” havasında, belli bir renk ve şıklığı korumak zorunda kalıyorsunuz.


Gebeliğimin neredeyse 12. haftasına kadar hiçbir sorun yoktu. Zaten gebe kaldığımda normal (hatta zayıf denebilir) kilolu olduğumdan, her zamanki kıyafetlerimi rahatlıkla kullanabildim. Bu dönemde, biraz fazla yediğimde ya da şişkinliğim olduğunda pantolonlarımın üst düğmelerini açarak kullanmam yeterli oluyordu. Gel gelelim zaman ilerleyip, düğme açma ve düşük belli kotumu giyme yeterli gelmeyince mecburen arayışa girdim.

Huyum kurusun, çok tutumluyumdur. Sadece birkaç ay giyeceğim “hamile kıyafetleri”ne bir dolu para vermek hiç işime gelmiyordu. Nitekim, azıcık araştırdığınızda siz de göreceksiniz ki, “hamile kıyafet”lerinin fiyatı, üstelik sadece bu işi yapan markalarsa, hem normal kıyafetlerle yarışır vaziyette hem de bazıları hakikaten demode. Yani aynı paraya Network, Fabrika gibi nispeten üst segmente hitap eden ve 9 aylık hamileliğiniz haricinde her daim kullanabileceğiniz, evladiyelik parçaları almanız mümkün. Üstelik “markalı hamile mağazaları” indirime girdiklerinde de durum, pek de farklı olmuyor.

Bir gün tesadüfen, Büyük Beşiktaş Çarşısı’nın en üst katında hamile kıyafeti satan bir butiğe rastladım. Adı: Motherland Hamile Dünyası. Burası hayatımı kurtardı diyebilirim. Hemen, hamileliğimin sonuna kadar hem işte hem de haftasonu giyebileceğim, biri bej diğeri siyah iki pantolon aldım. Bej pantolon, düşük belli ve klasik kesim; siyah pantolon ise beli kumaş kaplı, ayarlanabilir lastikli ve klasik kesim olanlardan. İkisine toplam 79 lira verdim. Bu dönemde mağazalar, her zamanki gibi biraz erken olarak sezon indirimine girdiğinden, Zara ve Mudo’dan gayet ucuza ve hamilelikten sonra da giyebileceğim şekilde bol bluzlar aldım, aslında dar bluzlarımı da giyebilirdim ama işyerime hamileliğimi söylemek için acele etmek istemediğimden böyle bir yöntem benimsedim. Bir de eşim doğum günümde Ayvalık’taki bir mağazadan, turkuaz mavisi(nazardan koruyacakmış efendim) önü bol kesimli çok hoş bir bluz aldı, bu bluzu kardeşimin nişanında da giydim. Bluzların, emzirme dönemi için mümkün olduğu kadar düğmeli olmalarını tercih ettim.

Ayakkabı olaraksa, maalesef erkenden başlayan bel ağrılarım nedeniyle topuklularıma hemen veda etmek zorunda kaldım. Yine, indirimdeki Bambi’den, biri siyah diğeri bej iki babet aldım.

Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarını bu şekilde mutlu mesut geçirirken, Eylül’de havaların erken soğuması ve yağışların başlaması beni yine arayışa itti. Çünkü büyüyen karnım yüzünden, hırkalarımın ve ceketlerimin düğmeleri kapanmıyor, zar zor kapansa bile gayet komik bir görüntü oluyordu. Hamileliğimin 20 küsuruncu haftalarında olmama rağmen çok kilo almamış olmam(bebeğin gelişimi iyi olduğundan doktorum buna takılma demişti) yine imdadıma yetişti. LC Waikiki’nin hamile reyonunu hep duyardım ama hiç gitmemiştim. İlk fırsatta Cevahir’deki mağazasına gittim. Ama burada da hamile reyonundan değil, normal reyondan biri bej diğeri petrol mavisi, yakaları genişçe ve düğmeleri göğüs altında biten iki hırka aldım. İçlerine giymek için gereken uzun kollu penyeleri Levent'teki Salı pazarında buldum. Bir de Mango’dan daha kalınca, yine düğmeleri göğüs altında biten bir hırka alınca sorun çözümlenmiş oldu. Beşiktaş’taki Motherland’den de hem pantolon beli hem de kumaş beli ayrı ayrı ayarlanabilen koyu renk bir kot pantolon aldım(Zara mom’un yarı fiyatını bile ödemedim diyebilirim). Böylece, sonbahar kreasyonum tamamlanmış oldu. Bu dönemde, önceden de biraz bol gelen yağmurluğumu ve deri montumu kullanabilmek benim için şans oldu.

Kış yaklaşırken de paltomun üzerine giymek için kalın bir panço aldım, ama havalar çok da soğumadığından pançoyu kullanmaya pek fırsatım olmadı. Sadece haftasonları birkaç kez giydim.

4 Ocak 2011 Salı

Sebze Çorbası

Çok lezzetli ve pratik olan sebze çorbasının tarifi aşağıdaki gibi .... İsmi sebze çorbası olunca, içerisine başka sebzeleri de eklemek mümkün tabii, yaratıcılığınıza ve damak zevkinize kalmış.


Malzemeler :

- Bir kuru soğan (irice doğranmış)
- Bir ya da iki bağ pazının sap kısmı
- İki orta boy patates (soyulup küpler halinde doğranmış)
- İki orta boy havuç (soyulup küçük doğranmış)
- ¾ su bardağı kırmızı mercimek
- Bir ya da iki diş sarımsak
- Bir silme yemek kaşığı un
- Sıvıyağ
- Sıcak su (et suyu ya da tavuk suyu da olabilir)
- Tuz, dilediğiniz baharatlar.

Yapılışı :

1. Sıvıyağı, çorbayı pişireceğiniz tencereye alın, soğanı ve havucu ilave ederek kavurun.

2. Soğan sararınca, unu serperek ilave edin ve kokusu gidene kadar karıştırın. Daha sonra, unun topaklanmamasına dikkat ederek sıcak suyu ilave edin.

3. Patates, pazı sapları, kırmızı mercimek ve sarımsağı ekleyerek, havuç yumuşayıncaya kadar pişirin.

4. Pişince mutfak robotundan ya da blenderdan geçirin. Tuzunu, baharatlarını ve suyunu ayarlayın.

Afiyet olsun !
 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac