Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



26 Şubat 2010 Cuma

Maş Fasulyesi Salatası


Güneydoğu Anadolu mutfağında çok kullanılan bu minicik yeşil fasulyeler, Maş Fasulyesi’dir. İçeriğindeki protein ve lif sayesinde hem hücre yenileyici hem de bağırsak düzenleyicidir.

Maş fasulyesiyle tanışmam, teyzem sayesinde oldu. Geçen sene bize gelirken getirdiği Maş Fasulyesi Salatası, aklımda o kadar yer etmişti ki, kendim de denemek istedim ve çay soframız için aşağıdaki şekilde salatasını yaptım.

Maş fasulyesini, aktarlarda ve yöresel ürünler satan dükkanlarda rahatlıkla bulabilirsiniz. (Ben, Kadıköy çarşısında bakliyat satan bir yerden aldım. Sonrasında Şişli’de bir dükkanda da rastladım.)

Malzemeler:

- 1 su bardağı maş fasulyesi
- ¼ demet maydanoz
- 3 ya da 4 sap taze soğanın beyaz ve açık yeşil kısımları
- ½ nar
- Limon suyu
- Tuz
- Zeytinyağı

Yapılışı:

1. Maş fasulyesini ayıklayın, güzelce yıkayıp, haşlayın.

2. Bu sırada narı ayıklayın, maydanoz ve taze soğanı çok ince doğrayın.

3. Haşladığınız fasulyenin suyunu süzüp kaseye alın. İnce doğradığınız yeşillikleri, limon suyunu, tuzu ve zeytinyağını ilave edip karıştırın.

4. Nar taneleri ile süsleyerek servis yapın.

Afiyet olsun !

Püf noktası: Maş fasulyesini haşlarken sık sık kontrol edin ki tanecikleri patlamasın.

24 Şubat 2010 Çarşamba

Çay Sofrası ve Paçanga böreği


Bence Pazar öğleden sonraları evde çay ziyafeti yapmak, ailecek bir araya gelmek için çok uygun. Böylece, hem bir gün öncesinden rahat rahat hazırlanma, mutfak alışverişi yapma imkanı oluyor hem de insan haftaya daha dinç başlıyor. Birkaç hafta önce pazar günü, kayınvalidem, eşimin teyzesi ve kardeşim bize çaya geldiler. Eşimle birlikte kendilerine hazırladığımız soframızda;

- Sebzeli, beşamel soslu krep
- Paçanga böreği
- Maş fasulyesi salatası
- Zeytinyağlı yaprak sarma
- Patates salatası
- Peynir tabağı
- Cevizli ve zeytinli ekmek
- Kek
- Çay&Meyve suyu

vardı.

Paçanga böreğini, daha önce yılbaşı soframız için de muska böreği şeklinde sararak yapmıştım. Bu sefer rulo sarmayı tercih ettim.

Bence paçanga böreği, çay ve uzun soluklu yemek sofralarında, herkesin beğenerek yediği bir börek çeşidi. Sağlıklı olmasını istiyorsanız fırında, lezzet benim için daha önemli diyorsanız yağda kızartarak pişirebilirsiniz.

Malzemeler:

- Üç yufka
- 100 ya da 150 gram pastırma
- 100 gram rendelenmiş kaşar peyniri
- Kızartmak için sıvıyağ veya üzerine sürmek için yumurta sarısı

(* Ben malzemeleri göz kararı kullanıyorum.)

Yapılışı:

1. Her bir yufkayı altı üçgen parçaya kesin.
2. İçlerine dilediğiniz miktarda pastırma ve kaşar peyniri yerleştirip sarın.
3. Sıvıyağda kızartın veya üzerine yumurta sarısı sürüp, 180 derecelik fırında üzeri kızarana kadar pişirin

Afiyet olsun !

** Dilerseniz, yufka parçalarının içerisine çekirdekleri çıkarılmış domates dilimleri de koyabilirsiniz.

22 Şubat 2010 Pazartesi

İstanbul Kahve Festivali & Ayasofya Müzesi


Geçtiğimiz Cuma aldığım bir elektronik posta mesajı, Cuma da dahil olmak üzere üç gün sürecek İstanbul Kahve Festivali’ni haber veriyor, kahve üreticisi ve kahve makinesi satıcısı firmaların, ürün ve sunumlarını yapacaklarını haber veriyordu. Festivalin düzenleneceği yer, çok sevdiğim Sultanahmet’teki, Binbirdirek Sarnıcı’ydı.



Bu haberin üzerine, dün, annem ve eşimle birlikte önce Binbirdirek Sarnıcı’ndaki İstanbul Kahve Festivali’ne, ardından Ayasofya’ya gittik.



Festival kapsamında açılan kahve standlarında hem değişik kahveleri tatma hem de satın alma imkanı vardı. Hatta çikolata sunumu yapan bir tezgah da vardı.



Festival yerindeki gezimiz umduğumuzdan daha kısa sürdüğü için, hemen eve dönmeyip Ayasofya Müzesi’ne gittik. Müze Kartlarımız sayesinde girişteki uzun kuyrukta beklememize gerek kalmadı.



Ayasofya, her zamanki gibi muhteşemdi. M.S 2. yüzyılda kilise olarak inşa edilmiş, 1200’lü yıllarda uğradığı Latin istilası sonucu tarumar edilmiş, fetihten sonra ise onarılarak camiye, Kurtuluş'tan sonra da müzeye dönüştürülmüş bu mimari harikası yapı bence insana, hem manen hem de fiziken ne kadar küçük olduğunu anımsatıyor.



İçerisindeki freskler ve ayetler, kocaman kapılar ve bunlardaki özenli, detaylı işçilik bence görülmeye değer.



Ayasofya'daki freskler arasında; mimarı tarafından Ayasofya'nın maketinin ve dönemin imparatoru 1. Jüstinyen tarafından şehrin maketinin, Meryem ve bebek İsa'ya sunulmasını tasvir eden bu fresk, benim en beğendiğim fresk oldu.



Gezimizden sonra, Sultanahmet Köftecisi'ne gidip hem dinlendik hem de meşhur köftelerden yedik.

20 Şubat 2010 Cumartesi

Piknik Zamanı


Piknik için hazırlıklarımız aslında dünden başladı. Cumartesi günü havanın güzel olacağı haberini alır almaz, eşim ve kardeşime, sonbahardan beri özlediğim Belgrad Ormanı'na gitmek istediğimi söyledim. Bu isteğim coşkuyla kabul edilince, vakit kaybetmeden öğlen tatilinde sandöviç ekmekleri satın aldım. Akşam eve dönerken de iç malzemeleri, yani füme et, kaşar peyniri, domates ve tabii turşu.

Sabah, her zamankinden biraz erken uyandık, kahvaltımızı ettik, ufak tefek ev işlerini yaptık. Ekibimizin diğer üyesi, yani kardeşim gelince, sandöviçleri ve piknik sepetini hazırladık.



Orman, her zamanki gibi çok güzeldi. Tüm hafta havasız ortamlarda can çekişen ciğerlerimizi tertemiz havayla doldurduk. Kuş seslerini ve lodos rüzgarının kuru dallara vurarak çıkardığı uğultuları dinleyerek tüm parkuru yürüdük. (yaklaşık 7 kilometre)


Belgrad Ormanı'ndaki baraj gölü ağzına kadar dolmuştu. Her yerden gürül gürül sular akıyordu.


Yürüyüşümüz sırasında değişik bir kuşla karşılaştık. Gözleri siyah tüylerle süslü, kanatlarının kenarları masmavi bu kuş, fotoğraf makinem ve benden kaçmak için epey uğraştı. Ama biraz sabredip, hakkıma razı olunca fotoğrafını çekebildim.


Kimi yerlerde rengarenk çiçekler de açmış, hatta ilk kez fosforlu sarı renkte bir kelebek bile gördük. Bahar mı geliyor derken, kupkuru dallarda başlayan canlılık, bizi gülümsetti! Evet, bahar geliyor. Orman daha da güzel olacak ve biz her fırsatta ormana gelip doğayla başbaşa saatler geçireceğiz.



Parkuru tamamladıktan sonra, piknik soframızı kurduk. Büyük bir termos sıcak su, meyve çayları, sandöviçlerimiz ve tabii çikolata! Ormana gelmekle ne kadar iyi ettiğimizi düşündük. Temiz hava ve doğayla içiçe olmak, üstelik 7 kilometrelik yürüyüş, çiçekler, kuş sesleri, rüzgarın huzur veren uğultusu.... velhasıl tüm güzel zamanlarda olduğu gibi bugün de çok çabuk geçti!

18 Şubat 2010 Perşembe

Domates Çorbası


Dün öğleden sonra işler biraz hafifleyince, akşama ne pişirsem, mutfakta ne malzemeler vardı diye düşünmeye başladım. Aklıma buzdolabındaki yumuşamış domatesler gelince, çorba yapmaya karar verdim. İddia ediyorum bu tarif, hazır domates çorbalarına taş çıkartacak lezzette ve kolaylıkta.

Malzemeler:

- 3 ya da 4 yemek kaşığı sıvıyağ
- 2 yemek kaşığı un (kaşık fazla dolu olmamalı)
- 1 yemek kaşığı domates salçası
- 3 ya da 4 adet rendelenmiş domates
-Yarım çay bardağı süt
- Su
- Tuz
- Üzeri için rendelenmiş kaşar peynir

Yapılışı:

1. Önce unu, sıvıyağda kavurun. Ardından ocağın altını kapayarak soğumaya bırakın. Bu arada, domatesleri ve kaşar peyniri rendeleyin.

2. Ocağın altını tekrar yakın. Domates salçasını ekleyin. Salçanın kokusu gidene kadar birkaç kez hızlıca karıştırın. Ardından rendelenmiş domatesleri ilave edin. Devamlı karıştırarak domateslerin iyice ezilmesini ve malzemenin topaklanmamasını sağlayın.

3. Arzu ettiğiniz kadar su ilave ederek çorbanın kıvamı ayarlayın. (domates çorbasını koyu kıvamda sevdiğim için ben 3-3,5 bardak kadar su kullandım) Tuzu ilave edin. En son aşamada sütü katın. Eğer çorba topaklandıysa, el blenderından geçirin.

4. Çorbayı kaseye aldıktan sonra, rendelenmiş kaşar peyniri serperek servis yapın.

Afiyet olsun !

16 Şubat 2010 Salı

Çerkez Tavuğu



Aslında ne zamandır denemek istediğim bir tarif bu. “Denemek” diyorum çünkü çok sevmeme rağmen hiç Çerkez Tavuğu yapmadım.

Annemin kuzeni, Çerkez Tavuğunu çok güzel yapar. En son birkaç sene önce yurtdışından misafiren gelen akrabalarımız için hazırlamıştı. Sonrasında ise, bir havayolu şirketinin ikramında ve iş yemeğinde tatmıştım. Hepsi birbirinden lezzetli ve farklı reçetelerdi, sunumları da ayrıydı. Kiminde tavuk eti kiminde ceviz tadı ağır basıyordu. Bir tanesi sandöviç ekmeğine sürülerek ikram edilmiş, diğeri ise ordövr tabaklarına paylaştırılmıştı. Her bir reçete ve sunum kendi içinde gayet lezzetli ve şıktı.

Ben de, hazır buzlukta haşlanmış tavuk eti de varken, belli bir tarife bağlı kalmaksızın Çerkez Tavuğu yaptım. Sonuç, gayet pratik ve lezzetli!

Malzemeler:
(İki ya da üç kişilik)


- Yarım tavuk göğsü (haşlanmış)
- Bir diş sarımsak (dövülmüş)
- 3 ya da 4 dilim ekmeğin içi (bayat olmalı)
- Arzu ettiğiniz miktarda ceviz içi (cevizi sevdiğim için ¾ çay bardağı kullandım)
- Ekmek içini ıslatmak ve kıvamı sağlamak için tavuk suyu ya da normal su
- 2 yemek kaşığı sıvıyağ
- Tuz, karabiber, kırmızı biber

Yapılışı:

1. Tavuk etini keskin bir bıçakla küçük küçük kesin. Derince bir kaseye alın.

2. Ekmek içini, tavuk suyuna ya da normal suya batırıp çıkarın, iyice sıkıp, elinizle ufalayarak kasenin içindeki tavuk etine katın. Sarımsak, tuz, karabiber ve çekilmiş ceviz içini ilave edin. Bir çatal yardımıyla ezerek karıştırın.

3. Malzeme kuru ise, tavuk suyu ya da normal su ilave ederek yumuşak bir kıvam tutturun. (ben bu aşamadan biraz zeytinyağı da ilave ettim)

4. Çerkez Tavuğunu servis yapacağınız tabağa koyun. Üzerine yağda kızartılmış kırmızı biber dökerek servis yapın.

Afiyet olsun !

14 Şubat 2010 Pazar

Sevgililer Gününüz Kutlu Olsun !


Bizim evin yerleşik adeti; “önemli” günlerin, değişik yemek ve gezi etkinlikleri ile, bazen de sembolik küçük hediyelerle kutlanması şeklindedir. Sevgililer günü, gezi programlarımızın sınırlı olduğu kış aylarına denk geldiği için, genellikle değişik (kabul ediyorum modern mutfaklara özgü) yemekler yapmayı tercih ediyorum.

Bu sevgililer gününde, evdeki malzemeleri ve yaratıcılığımı kullanarak ismi çok uzun olan bir makarna hazırladım. Biraz el oyalayıcı olsa da, bence denemeye değer.

Hadi siz de mutfağa girip, sevdiğiniz biri için ya da kendiniz için bu makarnayı pişirin…. en gözde tabaklarınıza yerleştirip, mumlar eşliğinde yiyin! Pişman olmayacaksınız!

Beşamelli ıspanak soslu, somonlu makarna



Malzemeler:

- ¾ paket makarna
- 2 demet ıspanak
- Varsa 5-6 adet mantar
- İki diş sarımsak (ince doğranmış)
- 1 dilim somon (derisi ayrılmış, küpler halinde doğranmış)
- Biraz sulu kıvamda beşamel sos*
- Tuz, karabiber
- Sıvıyağ

* Makarnalarda genellikle süt kreması kullanılır. Ancak bizde her zaman süt kreması olmadığından, beşamel sos kullandım. Arzu ediyorsanız, beşamel sos yerine, yarım paket süt kreması kullanabilirsiniz.

Yapılışı:

1. Ispanağı güzelce yıkayıp, ince kıyın. Kullanacaksanız, yıkayıp orta irilikte doğradığınız mantarlar ve sarımsak ile yağda kavurun. Makarna sosunun fazla sıvı olmaması açısından, bu işlem sırasında, kullandığınız tencerenin kapağını açık bırakın.

2. Diğer yandan somonu güzelce yıkayıp, suyunu süzdürün. Somonun yağlı bir balık olduğunu dikkate alarak, hiç ya da çok az yağ ilavesi ile ayrı bir yerde pişirin. Tuzunu ayarlayın.

3. Beşamel sos için bir yemek kaşığı unu, 4-5 kaşık yağda kavurun. ¾ su bardağı sütü yavaş yavaş ilave edip hafifçe kaynayana kadar devamlı karıştırın. (eğer pütür pütür olursa, el blenderınızı kullanın)

4. Beşamel sosu, ıspanağa ilave edip güzelce karıştırın. Tuzunu ayarlayın.

5. Her zamanki gibi haşladığınız makarnayı, delikli bir kepçe ile alarak, beşamelli ıspanağa ilave edin. Makarna ve sosu özleşene kadar, makarnayı ezmemeye özen göstererek harmanlayın.

6. Servis tabağına önce makarnayı, ardından somonu yerleştirin. Karabiber serperek servis yapın.

Afiyet olsun !

11 Şubat 2010 Perşembe

Ihlamur’un hatırlattıkları…


Küçükken annem beni bazen işyerine götürürdü. Tüm günüm kendi kendime sessiz oyunlar oynayarak, boyama kitaplarımla vakit geçirerek ve pencereden dışarıyı seyrederek geçerdi. Bu ziyaretlerimin en sevdiğim kısımlarından biri, çaycının (evet, o zamanlar işyerlerinin büyük çoğunluğunda çaycı vardı) her sabah ve öğle yemeği sonrası annemin odasına gelerek ne içmek istediğimizi sormasıydı. Benim cevabım istisnasız “ıhlamur” olurdu.

Annemin işyerindeki çaycının, ıhlamuru nasıl yaptığını bilmiyorum, ama ince belli çay bardağına doldurduğunu ve yanında bir dilim limonla getirdiğini hatırlıyorum. Ve annemden bunun karşılığında “sarı renkli marka” aldığını.

O zamanlar hayallerimden biri, çalışmaya başlayınca kendi markalarımın olmasıydı, bunları annem gibi çekmecemde saklayacak ve renklerine göre ayıracaktım. Yıllar geçti, büyüdüm ve maalesef sadece ilk çalıştığım yerde halis ıhlamur, elma-tarçın çayı, kışın salep yapan bir çaycı vardı. Onun sefasını sadece bir yıl sürebildim, sonrasında kahve makinesi olan bir yere tayinim çıktı. Ben de, demlenmiş gerçek ıhlamur çayı içmeyi, akşamlara ve haftasonlarına bıraktım.

Benim tarifime göre, iki kişilik ıhlamur yapılışı şöyle;

Bir avucun yarısı kadar ıhlamuru, hafifçe yıkayıp varsa tozundan arındırın. Demliğinize koyun. Bir elmanın kabuk ve çekirdeklerini ilave edin. İki ya da üç fincan su ekleyin. Su kaynayıncaya kadar ısıtıp ardından 2-3 dakika demlenmesi için ocağın altını kısın. Süzgeçten geçirerek fincanlara paylaştırın. Eğer soğuk algınlığınız varsa, bir tatlı kaşığı bal ilave ederek ıhlamurunuzu içebilirsiniz. Ihlamurun içine limon dilimi koymayı sevmiyorum, ama isterseniz fincanınızın büyüklüğüne göre bir dilim limonu ikiye ya da dörde bölerek ıhlamurunuza ilave edebilirsiniz.

Afiyet olsun !

9 Şubat 2010 Salı

Meyve Salatası


Bizim evin son modası işte bu! Rengarenk mevsim meyveleri, natürmort tabloları anımsatıyor. Üstelik dilediğiniz meyveleri kullanabileceğiniz için, herhangi bir tarife de ihtiyacınız yok. Tamamen damak ve göz zevkinize kalmış.

Yapılır yapılmaz tüketildiği sürece vitamin kaybı olmayacağına göre, hadi bu akşam meyvenizi böyle yiyin !

Malzemeler:
(iki-üç kişilik)


- İki adet Anamur muzu
- iki adet portakal
- 1 adet elma
- 1 kivi
- 2 ya da 3 yemek kaşığı dilediğiniz meyve suyu

Yapılışı:

Her bir meyveyi dilerseniz soyarak ya da kabukları ile birlikte orta boy küpler halinde doğrayıp, servis yapacağınız kasenize alın. Üzerine meyve suyunu ilave edip karıştırarak servis yapın.

Not: Portakaldaki doğal asit, elma ve muzun kararmasını önlüyor.Ancak yine de meyvelerin pörsümemesi için, fazla bekletmeden servis yapmakta fayda var.

Afiyet olsun !

6 Şubat 2010 Cumartesi

Tavuk Suyu nasıl hazırlanır?


Mis gibi tavuk suyuna yapılmış çorbanın yerini ne tutabilir? Hele hastaysanız, içerisindeki çinko ile tavuk suyu ve eti sizin için hayat kurtarıcı olabilir. Tavuk suyunun, çeşitli gribal enfeksiyonlara iyi geldiği tıbben kanıtlanmıştır. (Tabii halis tavuk suyundan bahsediyoruz)

Eğer siz de benim gibi hazır çorba ve bulyonlardan uzak durmaya çalışanlardansanız, gayet pratik olan bu yöntemle tavuk suyu elde edebilir ve güvenle saklayabilirsiniz.

Malzemeler:

- 1 adet tavuk (derisi ayrılmış, parçalara bölünmüş)
- 3 ya da 4 dört yaprak defne
- 1 orta boy kuru soğan (kabuğu soyularak dörde bölünmüş)
- 3 ya da 4 diş sarımsak (kabuğu soyulmuş bütün halde)
- 6 ya da 8 adet tane karabiber
- Su

Yapılışı:

1. Tavuk etini güzelce yıkayıp, haşlayacağınız tencereye alın.

2. Defne yapraklarını, kuru soğanı, sarımsağı ve karabiberi ilave edin.

3. Tavuk etini bir parmak geçecek kadar su ilave edip tavuk eti pişinceye kadar haşlayın.

4. Haşlama esnasında, üzerinde biriken köpükleri atmayı ihmal etmeyin.

5. Tavuk pişip elinizi yakmayacak kadar soğuduğunda etleri suyun içerisinden çıkarıp istediğiniz irilikte didikleyin.

Saklanması:

1. Didiklediğiniz tavuk etinin bir kısmını, tavuk suyu ile kullanmak için ayırın, geri kalan eti hemen kullanmayacaksanız buzluğunuza kaldırın. (kalan etle sonradan Çerkez tavuğu, tavuklu pilav, beşamel soslu tavuk vs pişirebilirsiniz)

2. Tencerede kalan defne yapraklarını atın. Tavuk suyunu ve ayırdığınız didiklenmiş tavuk etinin bir kısmını, içerisindeki diğer malzemelerle birlikte (yani pişmiş soğan, sarımsak, tane karabiberler) kavanozlara paylaştırın. Soğuyunca, buzluğa kaldırın. Kullanacağınız zaman, bir gece öncesinde buzdolabında çözdürün. (tavuk suyunu sadece çorbalarda değil, pilavlarınızda da kullanabilirsiniz)

Kolay gelsin !
 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac