Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



31 Ağustos 2010 Salı

Gümbür gümbür geliyor bu minik (12-18 haftalar)

Gebelikle ilgili önemli testlerin, tetkiklerin yapıldığı bir dönem. Yani heyecan, kaldığı yerden devam ediyor. “11-14 testi” de denilen ikili test, sonrasında doktor gerekli görürse üçlü test ve rutin kontroller.


İkili testte, ultrasonla bebeğin ölçümleri yapılıyor, anneden de kan alınıyor. Her iki sonuç kıyaslanarak herhangi bir sorun olup olmadığına bakılıyor.

İkili test yapıldıktan sonra kimi doktor üçlü teste gerek görmeyebilir. Benim doktorum, üçlü testin sadece AFP’sini yaptı. Bunun için benden kan aldı. Çok şükür testler olumlu çıkınca, doktorumuz da izin verince, eşimle birlikte 16. haftada yıllık izne ayrıldık.

Bulantılarımın azalması, kendimi daha enerjik hissetmem ve çok sevdiğimiz yazlığa gitmek 16-18. haftalarda benim için güzel bir ödül oldu. Doktorumun dediklerine uyarak (güneşe çıkma, bol su iç, 50 faktörlü güneş kremi kullan, havuz yerine denize gir) gayet güzel bir tatil geçirdim. En büyük keyfim, öğleden sonraları plaj havlumun üzerinde uyumaktı, rüya bile gördüğümü söyleyebilirim. Dedikleri gibi hamilelik uykuları gerçekten çok keyifli.

15-16. haftalarda karnım, pantolonlarımın bel kısımlarını iyice zorlamaya başladı. Giyinikken çok belli olmasa da, bel ve karın bölgemin genişlediğini hissediyordum. Tesadüfen, Beşiktaş’ta PTT’nin olduğu pasajın ikinci katında güzel, modern ve kullanışlı hamile kıyafetleri satan bir dükkan bulduk. Üstelik fiyatları da makuldü. Buradan kendime iki kumaş pantolon aldım. Pantolonların üzerine giyebileceğim bol üstleri ise, indirimde olan normal mağazalardan tamamladım. Gerçi bence üstler çok da problem olmuyor, karın henüz çok çıkmadığı için, normal zamanda bol ve biraz uzun gelen gömlek ve t-shirtlerinizi giymeye devam edebilirsiniz. İşe giydiğim topuklu ayakkabılarımı ise bel ağrılarım nedeniyle kaldırıp, iki babet aldım. Haftasonları daha çok eşofman altı ve spor ayakkabı ile idare edebildim. Bu dönem kıyafet benim için problem olmadı.

26 Ağustos 2010 Perşembe

Ispanak Sufle

Ispanak sufle, bence en lezzetli ıspanak yemeklerinden biri. İçerisindeki yumurta, beşamel sos ve kaşar peyniri ile çok besleyici. Özellikle klasik ıspanak yemeği dışında lezzetler arayanlara denemelerini tavsiye ederim.

Ispanak sufle; ızgara et ve tavuğun yanına güzel olduğu gibi, bence çay sofralarına da yakışıyor.
Püf noktası; beşamel sosunun normal ölçülerden biraz daha katı kıvamda hazırlanması ve ıspanağın, suyunu iyice çekene kadar kavrulması. Eğer bunları yaparsanız suflenizi börek gibi keserek servis edebilirsiniz, yoksa sıvı bir hal alıp tabakta dağılabilir.

Malzemeler:

- ½ kilo ıspanak
- 1 yumurta
- ½ su bardağı rendelenmiş kaşar peyniri
- Sıvıyağ, tuz, karabiber

Beşamel sos için: 3 yemek kaşığı sıvıyağ, 1 yemek kaşığı silme un, ¾ su bardağı süt

* Malzemeler, iki ya da üç kişilik olup, iki katına çıkarılarak kalabalık sofralar için hazırlanabilir.

Yapılışı:

1. Ispanağı yıkayıp ince doğrayın. Teflon tavanıza biraz sıvı yağ ilave ederek, ıspanak suyunu çekene kadar, ağzı açık vaziyette ve ara sıra karıştırarak sote edin.

2. Bu sırada beşamel sosunuzu hazırlayın. Unu, kokusu gidene kadar yağda kavurup, unun pütürlenmemesine dikkat ederek, devamlı karıştırarak sütü ilave edin. En son tuz ekleyin.


3. Yumurtanın sarısı ile beyazını ayırın.

4. Kavurduğunuz ve bir kenarda soğuttuğunuz ıspanağa tuz ve karabiber ekleyin. Yumurtanın sarısını iyice çırparak ıspanakla karıştırın. Beşamel sosu da ilave edip güzelce harmanlayın.

5. Yağladığınız fırın kabınıza ıspanağı koyun. Üzerine iyice çırptığınız yumurta beyazını döküp, ıspanağın içine işleyene kadar çatal yardımıyla hafifçe karıştırın.

6. En üste kaşar peyniri serperek, önceden ısıtılmış fırınınızda üzeri kızarana kadar pişirin.

Afiyet olsun !

Not: İsteyenler beşamel sosa ya da kavurdukları ıspanağa, doğranmış bir diş sarımsak da ekleyebilir.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Foça

Bu yaz günübirlik gittiğimiz Foça, İzmir’in güzel ilçelerinden biri. Çanakkale tarafından giderken, ana yolu takip ederek Aliağa’ya ulaşmanız ve Foça tabelalarını takip etmeniz yeterli.


Yeni Foça ile Eski Foça arasındaki yol, deniz ve çam ormanlarının yer yer birleştiği, harika koyları kuşbaşı görebileceğiniz, biraz virajlı olsa da asfaltlı ve gayet düzgün bir yol. Eğer isterseniz dönemeçlerdeki ceplere girip fotoğraf molası verebilir ya da koylardaki “beach”lerden denize girebilirsiniz.

Eski Foça’yı ziyaret edişimiz inanılmaz sıcak bir güne rastlamıştı. Dolayısıyla tarihi yerlerini (Pers Mezar Anıtı, Tiyatro, Arkaik Duvar, Şeytan Hamamı, Kybele Açıkhava Tapınağı, Sur ve Beşkapılar, Siren Kayalıkları vs.) gezmeye halimiz yoktu. Kısıtlı olan zamanımızı, balık yemek ve çarşısında bir müddet gezdikten sonra dönüşe ayırmakta kullandık. Ancak gezmeye vaktiniz varsa, çarşının içindeki turizm bürosuna mutlaka uğrayarak bilgi almanızı tavsiye ederim. Buradaki görevli bey ve çok detaylı hazırlanmış broşürler, hem gezilebilecek tarihi yerler hem de kalınabilecek otel ve pansiyonlarla ilgili detaylı bilgi veriyor ve çok yardımcı oluyorlar.

Çarşıda gezinirken, bazı eski Rum evlerinin restore edildiğini ve banka şubesi olarak kullanıldığını gördük.

Alışveriş yaptığımız bir dükkanda, Foça’nın sembolü haline gelen meşhur fok balıklarını sorduysak da, sayılarının hayli az olduğunu ve çok zor görüldüklerini öğrendiğimizde üzüldük.

Foça sahilindeki balıkçılardan Akvaryum’u tercih ettik. Nitekim sahilde olduğumuz saatte en kalabalık balıkçı orasıydı. Eşim fileto lüfer, bense barbun yedim. İki kişilik karışık salata ve kalamarla birlikte 50.-TL verdik. Balıkların taptaze olduğunu ve tatlarının damağımda kaldığını söylemeden geçemeyeceğim.

Umarım Foça’ya bir kez daha gidip ve tarihi eserlerini görme fırsatım olur.

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Gebelik serüvenindeki ilk üç ayım (0-12 haftalar)

Tıbben dokuz ay on gün olarak sürelendirilen gebelik, bence hakikaten sürprizlerle dolu bir serüven. Aslında gebelikten değil, gebe kalma sürecinden başlamalı ama çok detay ve özel bilgiler olacağından buralara yazmak doğru değil… Sadece şunu söylemek isterim ki, eğer bu yazıyı okuyan yeni evli bir çiftseniz, kim ne derse desin, çocuk sahibi olmayı ertelememenizi tavsiye ederim; çünkü ortalıkta çok konuşulmasa da “istiyoruz” dediğiniz anda çocuk sahibi olabilmek günümüzde her çifte nasip olmuyor.

Gelelim benim ilk üç ayıma…. Beşinci haftada hamile olduğumu öğrenince, sevinsem mi sevinmesem mi, sevdiklerime hemen söylesem mi söylemesem mi diye çok düşündüm. Sonra doktorumla birlikte, hemen açıklamamaya, biraz daha beklemeye karar verdik. Bu bence çok iyi bir karar oldu, çünkü bir aksilik olduğunda, müjde verdiğiniz herkese dönüp, olumsuz haberi vermek hakikaten çok yıpratıcı üstelik kendi açınızdan yaşadığınız hayal kırıklığına eklenince daha kötü.
Yedinci haftaya gelip, ultrasonda fetusun kalp atışlarını görmek ve kalp atış sesini dinlemek bizi çok rahatlattı. Kalbi, hızla giden bir lokomotif gibi atıyordu, gerçekten de fetusun kalbi insan kalbinden çok daha hızlı çalışırmış. İşte o an anladım ki, içimde bir yerlerde benimle birlikte ama benden ayrı bir düzeni olan, bağımsız bir yaşam başlıyor.
Doktor kontrolleri neredeyse bir aylık aralarla yapıldığından, her kontrol öncesi yarı keyifli yarı tedirgin bir heyecan yaşadım. Acaba iyi mi, sağlıklı mı, hala benimle mi vs vs….
Bu dönemde sabah bulantılarım olmadı, ama sanırım akşamları kullandığım glukophage nedeniyle akşam yemekleri tam bir kabusa dönüştü. Bulantılar ve iştahsızlık yüzünden çorba dışında, ki bazen çorbamı bile bitiremiyordum, yemek yiyemez hale geldim, birkaç kilo verdim. Allah’tan sadece akşam ile sınırlı olduğundan sabah kahvaltısı, ara öğün ve işyerimde yediğim öğle yemekleri ile durumu kurtarmaya çalıştım. Bulantılar için bulduğum çözüm; yemek kokusundan uzak bir odaya geçmek, camı açmak ve burnumdan derin derin nefes almaya çalışmaktı. Bir iki istisna dışında işe yarayan bu çözüm sayesinde, yiyebildiklerimi midemde tutmayı başardım. İşin ilginç yanı; meyve, süt, yoğurt ve peynir gibi besinler bende hiç bulantı yapmadı, sadece pişmiş yiyecekler ve keskin kokular bana iyi gelmiyordu. Dolayısıyla kalsiyum açısından çok sıkıntı olmadı.

Akşam bulantıları dışındaki kabusum, kabızlıktı. Hamileliğin ilk dönemlerinde bağırsakların yer değiştirmesi birçok hamile kadına bu sıkıntıyı yaşatıyormuş meğer. Doktorum bunun için ilaç verebileceğini söylese de, hamile olmadığım dönemlerde bile hiçbir rahatsızlığımda çok mecbur kalmadıkça ilaç kullanmadığım için, iyice titizlenip kendi yöntemlerimle sıkıntımı gidereceğimi düşündüm. Nitekim öyle de oldu. Mümkün olduğu kadar yeşil salata, yoğurt ve ıspanak yedim, öğlen tatilleri ve akşam yemeklerinden sonra yürüyüş yapmaya çalıştım. Ve gördüm ki bir anda olmasa da zamanla sıkıntım ortadan kalktı.
Bel ağrısı ise, bazı zamanlar neredeyse ortadan ikiye ayrılacakmışım hissi veriyordu. Bunun çaresini de, sırtımı dayayarak oturmakta, ayakta uzun süre durmamaya çalışarak buldum. İşim gereği oturarak çalıştığım için arkamı sandalyeme yaslamam yeterli oldu.
Bu dönemle ilgili unutamayacaklarım arasında, öğleden sonraları işyerinde aniden bastıran uyku halleri –öyle böyle değil, gözkapaklarım resmen kendiliğinden kapanıyordu- ve akşamları nineler gibi başım öne düşe düşe uyuklamamı sayabilirim.

Onikinci haftaya kadar içimiz pır pır ederek bekledik, sonrasında da yavaş yavaş çekirdek ailemize müjde vermeye başladık.

20 Ağustos 2010 Cuma

Gebelik Notları'nı niye yazıyorum?

Hamilelik Notları, bu internet sitesini yapmaya başladığımda aklımdaki başlıklardan biri değildi. Gezmeyi ve yemek yapmayı seven biri olarak, sadece bu konularda yazmayı planlamıştım. Ama zamanla gelişen durumuma göre, çok şükür “gebelik- anne olma süreci” yaşamımın bir parçası olduğundan, başka anne adaylarına (hatta meraklı baba adaylarına) fikir vermek ve yaşadıklarımı paylaşmak istedim.


Biliyorum ki, gebelik mucizevi bir olay ve herkesin yaşadığı “gebelik serüveni” birbirinden farklı. Dolayısıyla özellikle belirtmek isterim ki, burada yazılanlar “kesin tıbbi gerçekler”, “tıbbi zorunluluklar, tavsiyeler ve olması gerekenler” değil. En ufak tereddütünüzde yapmanız gereken; internet, eş-dost tavsiyeleri yerine doktorunuzu aramak, en sağlıklı bilgiyi ondan almak ve gebeliğinizi-bebeğinizi, kimseninki ile kıyaslamamak. Ben, elimden geldiği kadar bunu yapmaya ve gönlümü ferah tutmaya çalışıyorum. Neticede sadece “gebeyiz”, “hasta” değiliz.

Umarım, bu notları okuyan tüm anne/baba adayları; yavrularını gününde, sağlık ve mutlulukla kucaklarına alırlar.

O zaman, yavaş yavaş ilk üç ayın notları ile başlamak lazım....

17 Ağustos 2010 Salı

Biber Dolması

Dolmalar arasında bence en kolay olanı biber dolması. Dolma içini her zamanki gibi hazırladıktan sonra, biberleri yıkamak, saplarını ayırmak ve içlerini doldurmak gayet pratik olsa da, benim gibi çalışıyorsanız, bu işi hafta sonuna bırakmanızı tavsiye ederim.


Malzemeler:

- 10 ya da 12 adet dolmalık biber (mümkün olduğu kadar aynı boylardan seçmelisiniz)
- 200 ya da 250 gr. yağsız dana kıyma
- Orta büyüklükte iki adet kuru soğan (ince doğranmış)
- 1 tatlı kaşığı domates salçası
- 2 domates (bir tanesi küçük küpler halinde, diğeri biber dolmalarına kapak yapılacak şekilde doğranmış)
- 2 avuç pirinç (yıkanmış ve süzülmüş)
- İsteğe göre kıyılmış dereotu, maydanoz
- Tuz, kırmızı pul biber
- Sıvıyağ

Pişirmek için; bir çorba kaşığı domates salçası ve ılık su.

Yapılışı:

1. Biberlerin saplarıyla birlikte çekirdeklerini çıkarın ve iyice yıkayın.


2. Biberlerin suyu süzülürken iç harcını karıştıracağınız kaba; kıyma, kuru soğan, salça, küçük küpler halinde doğranmış domates, pirinç, dereotu, maydanoz, tuz ve kırmızı pul biberi koyup iyice karıştırın. Kıyma yağsız olduğu için arzu ederseniz bir miktar sıvı yağ da ilave edebilirsiniz.


3. Biberleri, bir parmak boşluk kalacak şekilde iç harç ile doldurup, üzerlerini domatesle kapatın. Pişireceğiniz tencereye dizin.

4. Salçayı, biberlerin yarısına kadar gelecek ılık suda ezip tenceredeki dolmaların üzerine dökün. Önce harlı ateşte, kaynadıktan sonra kısık ateşte pirinçler yumuşayana kadar pişirin.

Afiyet olsun.

Not: İç harç atarsa, buzlukta saklayıp bir dahaki sefere kullanabilirsiniz ya da benim gibi domates dolması yapabilirsiniz.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Cumalıkızık

Bursa gezimizin son günü, yani Pazar sabahı otelimizden ayrıldıktan sonra Cumalıkızık’a gittik. Cumalıkızık, Bursa’nın merkeze yakın Kızık köylerinden sanırım en meşhur olanı.


Bursa’nın içinden Ankara tabelalarını takip edip, Otosansit’i geçtikten hemen sonra Cumalıkızık tabelasından sağa sapmalısınız. Asfalt yol gayet güzel ve sizi doğrudan Cumalıkızık’a götürüyor.

Uludağ’ın eteklerine kurulu bu köyde, tarihi evleri görebilir; gözleme, köy kahvaltısı ve mantı yiyebilir; yöresel ürünler (tarhana, bal, erişte, odun fırını ekmeği vs) satın alabilirsiniz.

Arabamızı rahatlıkla açık park yerine bıraktıktan sonra, kuş sesleri eşliğinde Arnavut kaldırımı döşeli bu köyü gezmeye başladık.

Evlerin büyük bir kısmı halen mesken olarak kullanılıyor. Üst katlar genellikle oturma amaçlı, alt katlar ve bahçeler ise kafe şeklinde hizmet veriyor. Bazı evlerse henüz restorasyon aşamasında ya da terk edilmiş vaziyette.

Küçücük bir müzeleri bile var. Görevli teyze, sanırım buranın köylüsü, elinde örgü işiyle kapıya oturmuş, bir yandan ziyaretçilerle sohbet ediyor bir yandan örüyor.

Otelimizden kahvaltı ederek ayrıldığımız için, burada bir şey yiyip içmedik ama aklımız kalmadı desem yalan olur. İnşallah bir başka sefer…

Tarihi Osmanlı fırınından ekmek alarak İstanbul’a, evimize doğru yola çıktık.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Sebzeli, Beşamel Soslu Krep

Çay soframız için buradaki tarife göre yapmak istediğim kreplerimden bir kısmına, sebzeli içleri koyup sardığımda, hamurlar, anlamadığım bir şekilde kenarlarından hafifçe yırtıldı. Ben de, bu halleri ile borcama dizip, üzerlerine beşamel sos dökerek fırına verdim. Farklı bir sunum için ya da benim gibi kazaya kurban giden kreplerinizi kurtarmak için deneyebilirsiniz.


Beşamel sos için malzemeler: 5-6 kaşık sıvıyağ, 3 yemek kaşığı (fazla dolu olmayacak) un, 1,5 su bardağı süt, tuz. Ayrıca ¾ su bardağı rendelenmiş kaşar peynir.

Yapılışı:

1. Sebzeli krepleri, buradaki şekilde hazırlayıp, yağladığınız borcama dizin.

2. Beşamel sosu hazırlamak için; sıvıyağı derince bir teflon tencereye alın. Üzerine, serpercesine unu ekleyin ve devamlı karıştırmak suretiyle bir iki dakika kadar, unu kavurun. Un kavrulunca, tuzu, kullanacaksanız ince doğradığınız sarımsağı ve yavaş yavaş, yine devamlı karıştırarak sütü ekleyin. Muhallebi kıvamından daha akışkan, pütürsüz bir sıvı elde edin. Eğer pütürlü olursa, el blenderınızdan yardım alabilirsiniz !

3. Beşamel sosu kreplerin üzerine yayın. Kaşar peynir serperek, 200 derecelik fırında üzeri kızarana kadar pişirin.

Afiyet olsun !
 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac