Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



30 Kasım 2011 Çarşamba

Tüm Kalelerim Fethedildi

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamak lazımmış. Aslında belki şöyle demek lazım, bilgi sahibi olmadan ve somut olayla karşılaşmadan fikir sahibi olmamalı, büyük konuşmamalıymış insan.

"Ben çocuğuma oyunla yemek yedirmeyeceğim, alışmasın....."

" Mevsim sebze, meyvelerine alışsın, ne kadar çeşit yerse o kadar iyi."

" Kucağa alıştırmamak gerekiyormuş, ben de öyle yapmayı düşünüyorum...."

" Kendi başına uyusun, uyumazsa uyumasın..."

Peki ne oldu?? Bilgi kısmı doğruydu ama iş pratiğe gelince, eksi artıyı götürdü ve elimde oyuncak karşımda bücük maymunluk yapa yapa yemek yedirir; uyusun diye belim, sırtım kopa kopa o oda senin bu oda benim taşır buldum kendimi.

Ama hep söylediğim gibi, bugünüme şükür. Neden mi??

4,5 aylık gaz kabusu bitti, inşallah bir daha da hayatımızda olmayacak. Belki gazlı olmasaydı kucağa da bu kadar alıştırmayacaktım Defne'mi. Her ağladığında aldım, bensiz, çaresiz, yapayalnız ağlasın istemedim. İstedim ki karnı ağrırken, acı çekerken mis gibi anne kokusu yanında olsun. Bilsin ki, elinden birşey gelmese de annesi onun acısını paylaşıyor. Yeri geldi gövdemde uyuttum, iki büklüm ben de uyudum onunla, düşürmeyeyim diye de kollarımın altını, yanlarımızı kocaman yastıklarla kapladım. Hiç unutmam bir gün tam 5 saat uyumuşuz böyle, kırkı çıkmamıştı daha... Biliyorum er ya da geç, gün gelecek o da kendi kendine uyumaya alışacak. İşte o gün, ben yine şükredeceğim halime.

Birkaç kaşık yiyip gerisini reddetme günleri de sona erdi. Oyunla olsun, şarkılı türkülü olsun bir şekilde yiyor bücüğüm. Günde 4 defa olan yemek seanslarımızın sonunda derin bir nefes alsam, hatta itiraf edyorum son seanstan sonra "yaşasın bugün de bitti" diye dans etsem de, eskiye göre daha çok yediği ortada. Keşke iştahlı olsaydı. Ağzını kocaman açıp bana gülümseseydi, daha isterim deseydi. Kendi küçüklüğümü hatırlıyorum, yuvaya giderken nasıl da yemediğimi, büyüklerimin canına okuduğumu. Çoğunu rahmetle anıyorum ve şimdi, kıymetlerini bir kez daha üstelik daha da fazla anlıyorum. Biliyorum, er ya da geç, gün gelecek benden yemek isteyecek.. "Annecim ne zamandır x pişirmiyorsun, özledim" diyecek, diyecek mi? diyecek tabii :) İşte o gün yanında olup isteğini yerine getirebilirsem yine şükredeceğim.

Anne olunca şunu öğrendim ki, hayatta "kale"leri olmamalıymış insanın. Somut olayın gereklerine göre hareket etmeliymiş insan. Hariçten gazel okumamalı, güçlü olmalı ve sabretmeliymiş. Hiçbirşey için olmasa dünyaya getirdiği masum melek için.

Özetle: büyük konuşma, sabit fikirli olma, haline şükret !

24 Kasım 2011 Perşembe

Dana Şinitzel ve Patates Salatası

Dün eşimin doğum günüydü. İlk kez baba olarak kutlayacağı bu özel günde, hep birlikte dışarı çıkamayacağımıza göre evde, pratik ve ne zamandır yemediğimiz birşeyler pişireyim dedim ve neticede rahmetli anneciğimin biz küçükken yaptığı şinitzel geldi aklıma. En son iş gezisi nedeniyle gittiğim Viyana'da yemiştim, bu açıdan da nostalji olacaktı.

Şinitzelin yanına patates salatası ve mevsim salata yeterli olacaktı. Zaten bildiğim kadarıyla orjinal servis usulü de şinitzelin patates salatası ile servis edilmesidir.

Haftasonu kasabımızdan dana antrikot istediğimi, şinitzel yapacağımı söyledim ve etleri dövmesini istedim. İşte önemli olan, etin iyi kalite olması ve dövülerek normal boyutunun iki katına ulaşması. Elimde dört adet şinitzellik et oldu. Gelelim malzeme ve tarife:

Malzemeler:

- Dört parça şinitzellik hazırlanmış et (iki kişiyseniz iki parça da yeterli)
- Bir yumurta
- İki yemek kaşığı su
- Un
- Rondodan geçirilmiş ekmek içi
- Tuz, karabiber
- Kızartmak için sıvıyağ
- Eti servis ederken kullanacağınız bir parça tereyağ ve limon.

Yapılışı:  

1. Etleri yıkayın ve sularını süzdürün. Ardından karabiber ile tatlandırın.

2. Diğer yanda yumurtayı çırpın ve suyu ilave ederek karıştırın. Yumurtaya su ilave edilmesinin nedeni hem etin kabarması hem de çıtır çıtır olması.

3. Unun içerisine bir miktar tuz ilave edip karıştırın.

4. Etleri önce una, sonra yumurtaya ardından rondodan geçirilmiş ekmek içine bulayarak bol yağda kızartın.
(Galeta unu yerine, rondodan geçirilmiş ekmek için kullanmanızı şiddetle tavsiye ederim, daha lezzetli oluyor)

5. Kızarttığınız etleri servis tabağına alıp üzerlerine bir parça tereyağ ve limon dilimi koyun. Yemeden önce tereyağını sıcak etin üzerinde eritin, ardından limonu etin üzerine sıkın.

Patates Salatasını ise şöyle yaptım: Patatesleri doğrayıp buharda pişirdim. Bence buharda pişirilen tüm sebzeler hem aromalarını iyi koruyor hem de vitaminleri içlerinde kalıyor. Diğer yanda hardal, limon suyu, zeytinyağı ve tuzu iyicec karıştırarak sosu hazırladım. kırmızı soğanı piyazlık doğradım. Patatesler yumuşayınca sıcak sıcak servis tabaklarına alıp, hemen sosu döktüm. Sos için ölçü veremeyeceğim, göz kararı ve damak zevkinize göre ayarlamanız yeterli olacaktır.

Netice; çıtır çıtır şinitzel, hafif ekşimsi tatlımsı patates salatası = mutlu iki bünye ve 11 aylık bebişleri...

Afiyet olsun !

22 Kasım 2011 Salı

Küçük İştahsızım

Al, eve getir, yıka-soy-ayıkla, pişir, tadına bak olmuş mu... sonra geç karşısına, ağzını mühürlesin, yemesin... kahrol otur...

Defne Ece 5 aylık olmuştu, hadi ne zaman başlıyoruz ek gıdalara... Anne sütü yetmediğinden değil, bücürün her yediğimizde ağzımıza elimize bakmasından.. acaba canı mı çekiyor diye düşünmemizden... madem öyle dedi çocuk doktorumuz, o zaman ağzı alışsın diye meyve suyu/pürelerinden başlayın bu ay... ve bizim yemek/yememek maceramız 5. ayda işte böyle başladı... iki kaşık yedi mi, aaa sevdi; üçüncüyü reddetti mi haklı çocuk anne sütü sıcak, oysa meyve püresi soğuk, e bir anda alışmasını da bekleyemeyiz derken, geldik 6-7 aya ve tabii kahvaltılar sebze çorbaları gündeme geldi... Yok, yok, yok... O küçücük ağız mühürlü, dudaklar büzülmüş, gözler ağlamaya hazır, mama sandalyesine tünenmiş... al, eve getir, yıka-soy-ayıkla, pişir, tadına bak veeee yenmesin DÖK ! Bu bebek aç mı diye kahrol, her mızmızlanmasını açlığa bağla, nerdeyse elinde tabak arkasından koş, her fırsatta ağzına birşeyler tıkmaya çalış.. olmasın olmasın...

Ta ki, yaz tatilinde yaşadığımız tatsız bir olay sonucu doktorumuzu değiştirmemize kadar... Eylül'de gitmeye başladığımız Dr. Bahriye Altaş bize ilaç gibi geldi... şimdi düşünüyorum da acaba kızımızın doğduğu ilk günden itibaren ona gitseymişiz herhalde önce Defne'mizin sonra da bizim hayatımız çok daha farklı olurdu, kim bilir.. Neyse...

Bahriye Hanım, detaylı ilk muayeneden sonra kan ve idrar tahlili istedi. Çıkan sonuçlar, Defne'nin ciddi oranda kansız olduğunu gösteriyordu ki, kansızlık=iştahsızlık... hemen ferrum damla başladık, gittikçe damlaları arttırdık, kakası zift gibi olsa da gözünün yaşına bakmadık... ama asıl kalsiyum desteği olarak Almanya'dan getirttiğimiz Calcium Frubiase işimize yaradı çünkü bu vitamin Defne'nin iştahını açtı... Lakin, şimdi de istekle, ağzını koccaman açarak yemiyor ama en azından şarkılar ve oyunlar eşliğinde o küçük ağız bayağı hareketleniyor (maşallah)... "ben çocuğuma oyun yaparak yedirmeyeceğim" diye işe başlayan bendeniz her zamanki gibi nakavt ! Mama sandalyesinin karşısında, Ali baba/daha dün annemizin ve bilcümle çocuk şarkısı eşliğinde miniğimin ağzına bakıyorum.. iki lokma fazla yesin diye eline oyuncak ya da ekmek içi verip onlarla oyalanırken ağzına bir iki kaşık daha çorba ya da yoğurt koyuyorum... Ne yapalım bizimki de böyleymiş..

İlk aylar, gazsız bebek annelerine imrenerek bakardım, şimdi iştahlı bebek annelerine imreniyorum.. çünkü itiraf edeyim bu seramoni başımı şişiriyor.. ama yine de her seferinde iyi ki doğru doktoru bulduk, iyi ki reçete edilen vitaminleri almaya gücümüz var ve en önemlisi iyi ki miniğim sağlıklı, oyunla da olsa bir şekilde yiyor işte diye binlerce kez şükrediyorum ve imrendiğim için kendime kızıyorum, neticede herkesin çocuğu kendine..

Calcium Frubiase kullanımından sonra, 11 aylık ilk dişini de çıkardı bizimki.. gerçi dişlerin çıkışı gecikebilirmiş ama ne bileyim 11 ay da fazla değil mi? Şimdilerde iki diş daha geliyor, etti mi size 3... Ah Defne, vah Defne acaba dişlerin tamamlanıp çiğnemeye başlayınca köftelere, patetes kızartmalarına da hayır diyebilecek misin, yoksa o potansiyelin de var mı güzel kızım, canım.....

3 Kasım 2011 Perşembe

Yoğurt Yapımı

Doktorumuzun tavsiyesiyle, kızıma yoğurt yapmak için Arzum yoğurt yapma makinesi satın aldık. Ne kadar memnun kaldık anlatamam. Hem küçücük çok yer kaplamıyor hem de ekonomik. İçerisinde 6 adet küçük kavanoz ve 1,5 litrelik bir kap mevcut. Dilerseniz kavanozları dilerseniz büyük hazneyi kullanarak yoğurt yapabilirsiniz. Doktorumuzun tarifiyle yaptığım yoğurtların piyasadakiler kadar lezzetli olduğunu söyleyebilirim. Gerçi iştahsız kızım porsiyonunun hepsni yemiyor ama olsun bize kalıyor mis yoğurtlar :) Diyorum ki keşke evlendiğim zaman yoğurt makinesi alsaymışım. Bu kadar pratik ve lezzetli, üstelik de sağlıklı olacağını düşünememişim.

Gelelim tarife... Yoğurt yapmak için oda sıcaklığında bir paket aktivya ve 1 litre günlük süte ihtiyacınız var. Aktivyanın içindeki suyu dökün ve kaşıkla iyice karıştırın. Ardından herbir küçük kavanoza 1,5 tatlı kaşığı aktivya koyun. Kavanozları yarısına kadar sütle doldurun, bir kez yavaşça karıştırın. Sonra kavanozlara üzerlerinde bir parmak boşluk kalacak şekilde tekrar süt ilave edin. Kavanozları hazneye yerleştirin, oda sıcaklığına göre saati ayarlayın ve makine çalıştığı sürece asla ve asla makineye dokunmayın. Sürenin sonunda yoğurt kıvamı tutmamışsa süreyi biraz daha uzatabilirsiniz. Yazın 6 saatte olan yoğurdun kış aylarında 10 saatte olduğunu hatırlatırım.

Afiyet olsun !
 
 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac