Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



26 Aralık 2014 Cuma

Dünyayı Kadınlar Kurtaracak (işte o kadar)

Yazın okuduğum romanlardan biri Mimi'ydi. Yazarı, Lucy Ellman. Türkçe çevirisi var mı bilemiyorum. Sağ olsun eşim yabancı yayın meraklısıdır, internetten bulur buluşturur ve genelde iyi seçimler yapar. Bana da faydalanmak düşer. Her zamanki alışkanlığımın tersine, gerçek bir hikaye değil, tamamen "hayal ürünü" Mimi'yi okudum. Kendisi bir kadın, güçlü, ayakları yere basan, sevgi ve enerji deposu. Tam da hayallerimin kadını yani :) Roman, Mimi'nin, plastik bir cerrah olan Harrison Hanafan ile tanışması, aşık olmaları, ilişkileri ve yaşadıklarıyla ilgili. Kolay anlaşılır ve okunur. Eleştirmenlerin romanla ilgili yorumları da gayet olumlu. Ama neticede bir roman, bildiğiniz, tahmin ettiğiniz, romantik olması itibariyle içinizi ısıtan bir hikaye. Kitabın kapak resmi nasıl beyaz/griler arasında kırmızı çarpıcıysa o kadar.

Roman bittikten sonra, kitabın kalanı farklı bir mevzuya ayrılmış. "Erkek egemenliğine son, haydi hanımlar meydanlara" özetinde, yarı şaka yarı ciddi, bayağı ironik, okudukça hak verdiğim, neden bunu hiç düşünmemiştim dedirten cinsten fikirler, öneriler, açıklamalar...

- Dünya var olduğundan bu yana; ekonomik, dini, felsefi, tıbbi vs aklınıza gelebilecek her konudaki fikirleri/sistemleri/ düşünce ve öğretileri ağırlıklı olarak kim çıkarmıştır? ERKEKLER....

- Taciz, çocuk kaçırma, terörizm, adam öldürme gibi suçları ağırlıklı olarak kim işlemektedir? ERKEKLER....

- Özel ya da kamu, büyük ya da küçük ölçekli fark etmez, yönetim/ karar kadrosu büyük ölçüde kimlerden oluşmaktadır? ERKEKLER.....

- Sokakta yere tüküren, (çok afedersiniz) malum yerlerini karıştıran, karşı cinse sözle ya da fiziken tacizde bulunan, trafikte türlü numarayı çeken büyük ölçüde kimdir? ERKEKLER....

- Savaşların çıkmasına neden olan, ilk kurşunu sıkan, uzlaşma yerine zıtlaşmayı seçen, asker kimliği olmayanlara karşı da işlenen savaş suçlarında bir numara asıl kimdir? ERKEKLER....

- Dolayısıyla dünyanın geldiği bu gününün esas sorumlusu kimdir? ERKEKLER....

Peki, ERKEKLER'in bunca yıllık hakimiyetinden memnun musunuz? Ya da şöyle sorayım, bugün dünya, yaşanabilecek, iyi bir yer mi?.....

Gibi açıklamalar, örneklerle konuyu özetleyen bu kısım, sadede geldiğinde kadınları göreve çağırıp, "artık, yeter diye bağırmanın ve idareyi ele almanın sırası gelmedi mi?" diye de soruyor.

Sizce????

Çok küçük not; erkekleri bu kadar tepeye çıkaran,orada kalmaları için her türlü imkanı sunan da tabii kadınlar, lakin artık bir yerden düzel(t)mek lazım değil mi? Hadi bu yazı ve yaklaşmakta olan yeni yıl vesile olsun !   

24 Aralık 2014 Çarşamba

Eğitim Sistemi (sil baştan)

Kendim, ardımdan kardeşim ve sonra kuzenim okullandık, okuduk, sınavlara girdik, mezun olduk, bu süreçlerde eğitim sistemi trilyon kez değişti, halen de değişiyor. 90 yıldır, ideal, çağdaş eğitim sistemini bir türlü bul(a)mayan yöneticilerimizi takdir etmemek elde değil.

Geçenlerde, biliyorsunuz iki önemli tartışma vardı, "anaokulunda din eğitimi" ve "eski yazı"nın öğretilmesi. Bence hiç de öncelikli (ve hatta gerekli) olmayan bu iki eğitim başlığına, böyle düşünme sebeplerime girmeksizin, kendimce önemli gördüğüm iki ana eğitim başlığına deyinmek istiyorum.

1) Evrensel Değerler Eğitimi :  Herhangi bir dine, dile, ırka ait ve bağlı kalmaksızın, milyon yıl öncesi ve milyon yıl sonrası asla tartışamayacağımız, her bir insan evladının sahip olması gereken temel değerler nedir, bunlara sahip olmanın faydaları nelerdir, yoklukları halinde insanlığı ne gibi felaketler bekler? Mesela,

Sevgi; sadece bir başka kişiye karşı değil, hayvana, bitkiye, hobilere, sanata karşı duyulan sempati, ilgi, merak, sonu gelmeyen istek.... Sevmek güzeldir, sevmeyince sevilmezsin, mutlu olmazsın, mutlu edemezsin....

Saygı; sadece senin gibi olana değil, kendin dışındaki herkese-herşeye değer vermek. Sanki son kez görüyormuş, son kez kullanıyormuşçasına özenmek, korumak, geliştirmek.

Doğruluk; "yalancıyı dokuz köyden kovarlar" deyimi yaygınlaşana kadar sürdürülmesi gereken bir eğitim alt başlığı. Güneş her zaman doğar, en karanlık perdeleri de örtsen, eline alıp siyaha da boyasan camları, doğru her zaman kazanacaktır. Doğru yoldan şaşmak, beşeri hayatı sona erdirir, huzur, sevgi ve saygı bırakmaz. Bir nevi tuz ruhudur. Ruhlarımızı alır götürür.

Yardımlaşma; sadece senden olana değil, yaşayan herşeye yardım. Susuz kalmış bir çiçeği sulamak, kuşlar için cama ekmek koymak, karşıdan karşıya geçen bir kimseye yol vermek, tüketebileceğinden fazla olan herşeyi olmayana, herhangi bir karşılık beklemeksizin öylesine ve hiç ardına bakmadan verebilmek.

Empati; sana nasıl davranılmasını istiyorsan öyle davranmalısın. Açken doyurulmak, yanlızken aranmak, iş yükü altında ezilirken destek görmek, hak ettiğin ücreti almak, ağaçları- çiçekleri koparmamak, kesmemek vs. Evrensel adaleti sağlayacak bir alt başlık bu.

Hoşgörü; hata ve yanlışları düzeltmek, senin gibi olmayanı kabul edebilmek. İnsanoğlunun, evrendeki diğer tüm canlılarla ahenk içinde yaşaması için gerekli temel değerlerden biri.

Adalet; yukarıdaki evrensel değerlere bağlı ve uygun, herkes için aynı düzeyde, gecikmeyen, hakkaniyetli adalet.

Kardeşlik; yaşayan her canlı birbirinden farklıdır. Önemli olan farklılıkları değil, benzerlikleri vurgulayıp, ön plana çıkarmak ve ahengi sağlamaktır. Sürüden ayrılanı kurt kapar, ama bu durumda kurta da kızamayız, malum açken yiyecek tabii :)

....(istediğimiz kadar çoğaltabiliriz)............

2) Temel Beceriler Eğitimi : Bugün olsa "beni alın" diyeceğim, eğitim hayatım boyunca eksikliğini hissettiğim bir eğitim başlığı. Fiziksel mazeretler hariç herkese, eşit olarak verilmeli.

Yemek pişirme; bireyin kendisi ve birlikte yaşadığı kimseler için gerekli olacak temel yemekleri pişirme. 

Tamirat; basit tesisat, izolasyon, boya gibi işlerin öğrenilmesi.  

Ekonomi; bütçe nasıl yapılır, gelir-gider nasıl ayarlanır, nasıl tasarruf edilir?

Sağlık; ilk yardım, gerekli aşılar neler, ateş nasıl ölçülür ve düşürülür, ana hastalıkların belirtileri nelerdir?

Spor ve müzik; temel jimnastik, ülke ve dünya temel müzik bilgileri.

Dikiş; düğme, sökük vs dikilmesi, lastik değiştirmek vs temel terzilik.

Bahçecilik; temel bahçe bilgileri. Çiçek nasıl yetiştirilir, ağaç nasıl budanır, sebze-meyve nasıl yetiştirilir?

Hijyen; hem şahsi hem de ev/bahçe/araba temizliği açısından.

......(biraz daha düşünsek daha neler çıkar kim bilir)............

*** Ve bir ufak not; ikinci başlık Halk Evleri kokuyor, değil mi? Hani "ayyaş"lardan birinin, ülke yangından yeni çıkmışken, en ücra köylere bile açtığı, sonrasında demokratik ilk seçimlerde iktidara gelen parti tarafından apar topar kapatılan canım Halk Evleri.....  





 

22 Aralık 2014 Pazartesi

Okul Öncesi Eğitim Seti (kullanmalı mı? hangisi?)

Bebeklikten çocukluğa geçişle beraber, hatta daha bebekken, yavrumuzu nasıl eğiteceğimizi düşünürüz, sağa sola bakarız, hani eş dost, konu komşu ne yapıyor hesabı?, internette araştırırız, yetmez öğretmen arkadaşlarımıza danışırız, döner kendi çocukluğumuza bakarız vs vs. 

Küçüktüm ufacıktım, annem işe giderken beni, hafızamda büyük olarak kalmış bir kitapla, büyükbabamların evine bırakır, her gün, o kitapta yapmam gereken sayfaları işaretlerdi. Ah o kitap, elimde yok ki gerçekten büyük müydü, hangi yayınevinindi, 80'lerin başlarında bizimkiler o kıt kaynak arasında bu kitaba nasıl ulaşmıştı, bilemiyorum, soracak kimsem de maalesef yok.... Neyse, işte ta o zamanlar bende bir ödev/görev bilinci, sorumluluk anlayışı oluştu. Her gün, artık hangisi müsaitse ya anneannem ya da büyükbabamla kitabın başına oturur, o güne düşen sayfaları yapardık. Ya çizgiler çizerdim, ya belli sayıları belli renklere boyayıp çıkan resme bakardım. Akşam annem işten gelince, ilk işi kitabı kontrol edip beni aferinlemek olurdu, ben de dünyanın en mutlu, gururlu küçük kızına dönüşürdüm. 

Defne 2,5 yaşına geldiğinde, ona Meraklı Minik dergisi almaya başladığımdan bahsetmiştim. Bu dergiye halen devam etmekle beraber, tek başına doğal olarak yetersiz kaldı. Bu yüzden, geçen yaz (Defne 3,5) tatile gitmeden önce, şöyle eğitici, öğretici, zamanı akıllıca doldurmaya yarayacak, oyun oynamayı pek de sevmeyen beni de mutlu edecek bir yayın ararken Boyut Yayıncılık'ın internet sitesini karıştırdım ve Anaokulu Seti ile tanıştım. O sıra bu yayında hem indirim hem de kredi kartına 12 taksit olduğundan (+ücretsiz kargo), çok da düşünmeden dergiyi satın aldım. İlk birkaç sayıyı evde yaptık, sonrasında tüm yaz devam ettik, halen de Defne hastayken ya da oynamaktan sıkılınca devam ediyoruz. Bu seti, 36 ay ve üzeri çocuklara tavsiye ediyorlar. Çıkartmalar, kartlar, kalemle boyama etkinlikleri olan bir seri. Türkçe, baskı kalitesi şahane. Hem büyük hem de küçük için sıkmadan, uzatmadan, bir oturuşta bitirme hedefi olmadan izlenebilecek bir yayın. Tek sıkıntısı, dergi içindeki bazı aktivitelerin daha büyük yaş becerisine uygun olması. Özetle diyebilirim ki, gayet memnun kaldım.

Defne bu sene yuvaya başladığında, yuvada da bir eğitim seti aldılar. Bu set farklı bir yayınevine ait, yuvada duruyor ve orada öğretmenleri ve arkadaşlarıyla işliyor, biten sayıyı eve getiriyor, ben de bakıyorum neler yaptığına. Mavi Yunus Okul Öncesi eğitim seti.  Bu set, Boyut Yayıncılık'ın seti kadar iyi. Yine çıkartmalar, eşleştirmeler, boyamalar mevcut. Boyut Yayıncılığa kıyasla her bir dergi biraz daha kapsamlı, 36 ay ve üzeri çocuklara uygun. Yuva toplu olarak aldığı için, fiyat olarak tabii daha hesaplı oldu.

Demem o ki, çocuklarınızla oyun dışında herhangi bir etkinlik yapmak istiyorsanız, azıcık da kitapla haşır neşir olsunlar derseniz yukarıdaki iki ürün bizzat tarafımızca test edilip onaylanmıştır. Farklı fikirlere de yorum kısmında açığım :)

 

18 Aralık 2014 Perşembe

Ben, Malala (Yusufzay)

"Güzel şey doğrusu" dedikten sonra yine, sessizliğime-düşüncelerime- günlük telaşlarıma, hayallerime ve hayal kırıklıklarıma daldım gittim.

16 Aralık 2014 günü, Taliban, Pakistan'ın Peşaver ilinde bir okula, daha doğrusu ordu mensuplarının çocuklarının gittiği bir okula "intikam" saldırısı düzenleyip yüzlerce öğrenci ve öğretmeni feci şekilde katlettiğinde artık buraya dönmem gerektiğini düşündüm. O küçücük çocuklar, fedakar öğretmenler, korkunç acıya maruz kalan aileler için. Ve dahası yine birkaç gün önce Yemen'de kız çocuklarını taşıyan okul servisine saldırıp on küsur kız öğrenciyi katleden zihniyet için..... belki kendim, kızım ve sevdiğim herkes için, bu yazıyı okuyan herbir insan evladı için....  Evet, "yaz"malıyım, "oku"malıyım. Malala'nın dediği gibi, "sesimizin değerini ancak susturulduğumuzda anlarız".  

Yaz tatiline gitmeden aldığım, altını çize çize okuduğum, okurken kimi umutsuzluğa kapıldığım, burada paylaşmak istediğim onca şeyin arasından bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Roman okumaktan pek de hoşlanmadığımı, "gerçek"lerin beni cezbettiğini söylemiştim bir yerlerde. İşte gerçeğin ta kendisi Malala (Yusufzay). 1997 doğumlu, Pakistanlı bir genç kız. Kendi deyimiyle, "Eğitim hakkını savunduğu için Taliban tarafından vurulan kız". Geçenlerde Nobel Barış Ödülü aldı, belki takip etmişsinizdir.

Kitaptan altını çizdiğim kimi yerleri aşağıya not ediyorum. Lütfen bu kitabı alın, okuyun, okutun, büyümekte olan çocuklarınız için saklayın. Hepimiz için dersler, notlar, farkındalıklar var.

Gündem çok karışıkken, onca şeyin arasından bu konuyu seçtim, evet, biryerlerde söylediğim gibi çocuklar dışında hiçbir şey artık beni ilgilendirmiyor. Pakistan nere, Türkiye nere diye de düşünebilirsiniz, ama aşağıdaki notları okuyunca, bu hikaye'nin tanıdık geldiğini/ gelebileceğini/ tercihlerimizin bizi nerelere sürükleyebileceğini düşünmenizi istiyorum. Alıntılar aniden kesilecek, hem uzatmamak hem de yazara haksızlık etmemek için.

Uzun bir aradan sonra, bu uzun yazıyı sabırla okuyacaklara ve ardından kitabı alıp "hikaye"nin tamamını, gerçek sahibinden dinleyeceklere teşekkürlerimle.....


"............ Yıl 2013. Canım memleketim Pakistan'a ve Svat vadisindeki evime beş saat uzaklıkta bir ülkedeyim(İngiltere). Ama benim ülkem, buranın asırlarca gerisinde. Burada aklınıza gelebilecek her türlü rahatlık var. Bütün musluklardan su akıyır -sıcak ya da soğuk arzunuza göre-, bir düğmeyi çevirerek ışıkları yakabiliyorsunuz, gece ya da gündüz fark etmiyor, gaz lambalarına gerek yok, üzerinde yemek pişirebileceğiniz ocaklar var.... penceremin önünde durup dışarı baktığımda yüksek binalar, düzenli sıralar halinde ilerleyen taşıtlarla dolu upuzun yollar, bakımlı yeşil alanlar ve bahçeler, üzerinde yürünebilecek düzgün kaldırımlar görüyorum.........."

" ...... Arkadaşım Münibe'nin en büyük hayali moda tasarımcısı olmaktı, ama ailesinin bunu asla kabul etmeyeceğini biliyor, bu yüzden herkese doktor olmak istediğini söylüyordu. Bizim toplumumuzda kızlar çalışabilecek olsalar bile, öğretmenlik ya da doktorluk dışında bir meslek seçmeleri çok zor....... "

"..... Ben doğduğumda (1997), köy halkı anneme acımış, kimse babamı tebrik etmemiş. Pek çok Peştu için kız çocuğun doğduğu gün, kasvetli bir gündür. Babamın kuzeni doğumumu kutlamaya gelen birkaç kişiden biriymiş......"

".... Annem, okuma yazma bilmediği halde, babam onunla herşeyi paylaşır, gününün nasıl geçtiğini anlatır. Birçok Peştu erkeği bunu asla yapmaz, sorunları kadınlarla paylaşmak acizlik göstergesi olarak kabul edilir.........."

"... Babam geniş bir aileden geliyor.... Birçok ailede olduğu gibi, oğlanlar okula giderken, kızlar evde kalıyormuş. Halalarımın tek mahrumiyeti okul değilmiş. Sabahları babama kaymak ya da süt verilirken, kız kardeşleri sütsüz çay içerlermiş. Yumurta varsa sadece oğlanlar arasında paylaşılırmış. akşam yemeği için tavuk kesildiğinde, kızlara kanat ve boyun, erkeklere göğüs eti verilirmiş......" 

"..... Babam sekiz yaşındayken Ziya ül Hak adında bir general iktidarı ele geçirmiş. Seçimle gelen başbakanımız Zülfikar Ali Butto'yu tutuklatmış, yargılatıp astırmış.... Ülkedeki insanların kendsine destek olmasını sağlamak için general Ziya ül Hak, bir İslamlaştırma kampanyası başlatmış. Bizi, hem ideolojik hem de coğrafi sınırlarımızı savunacak bir ordusu olan doğru düzgün bir Müslüman ülke yapmayı amaçlıyormuş. Halkımıza, onun hükümetine itaat etmenin görevleri olduğunu çünkü bu hükümetin İslami prensipleri uyguladığını söylüyormuş. Ziya, nasıl ibadet etmemiz gerektiğini bile dikte etmeye kalkmış, her bölgede salat'lar, yani ibadet komiteleri, kurmuş. 100.000'den fazla ibadet müfettişi görevlendirmiş. Ziya'nın rejimi sırasında, Pakistan'da kadınlar için hayat çok daha kısıtlı hale gelmiş. Cinnah (Pakistan'ın kurucusu), "kadınlarla erkekler yanyana olmadığı sürece hiçbir mücadele başarılı olamaz. Dünyada iki güç vardır, biri kılıç, diğeri kalem. İkisinden daha kuvvetli olan üçüncü güç ise kadınların gücü"dermiş. Ancak Ziya'nın getirdiği İslami yasalarla bir kadının mahkemedeki tanıklığının değeri, bir erkeğinkinin yarısına inmiş. Çok geçmeden hapishanelerimiz, tecavüze uğrayıp hamile kalan, ancak mağduriyetlerini kanıtlayacak dört erkek tanık bulamadığı için zina suçuyla mahkum edilen onüç yaşındaki kızlarla dolmuş. Kadınlar, bir erkeğin izni olmadan banka hesabı bile açtıramıyormuş...... tarih kitaplarımız yeniden yazılmış...." 

".... Babamın kendi köyünün okulu küçücük bir binaymış. Derslerin çoğu bir ağacın altında, çıplak zeminde yapılıyormuş. Tuvalet yokmuş. Öğrenciler doğal ihtiyaçlarını karşılamak için tarlalara gidiyormuş. Yine de okula gidemeyen halalarıma kıyasla babam, eğitimin kendisi için ayrıcalık olduğunu söyler. Cehalet, siyasetçilerin insanları kandırmalarına, kötü yöneticilerin yeniden seçilmesine olanak tanıyormuş. Zengin, fakir, kız, erkek bütün çocukların eğitim hakkının olması gerektiğini savunuyormuş babam. ......."

"...... Çoğunlukla politikacılar buraları seçim zamanında ziyaret ediyor, yol, elektrik, temiz su vaadinde bulunuyorlardı. Halkını belli birine oy vermeye ikna edebilecek nüfuzlu, arazi sahibi kişilere para ya da jeneratör veriyorlardı. Elbette bu sadece erkekler için geçerliydi, bizim bölgemizde kadınlar oy kullanmazlar......" 

".... Ben doğmadan bir yıl önce, Taliban adlı bir grup ülkeyi ele geçirmişti ve kız okullarını yakıyordu. Erkekleri uzun sakal bırakmaya, kadınları da burka giymeye zorluyorlardı. Burka giymek, dışarıyı görmek için yanlızca küçücük bir pencerenin olduğu kumaştan, kocaman bir topun içinde yürümek gibi birşeydir. Yaz aylarında fırın gibi olur. Babam, Taliban'ın kadınların yüksek sesle gülmelerini, hatta beyaz ayakkabı giymelerini bile yasakladığını söylemişti, çünkü beyaz renk -erkeklere ait olan- bir renkti. Kadınlar sırf tırnak cilası sürdükleri için hapsediliyor, dövülüyorlardı......" 

".... Benim ülkemde pek çok politikacı hırsızlığı olağan görür. Onlar zengin, ülkemizse fakirdir ama onlar durmaksızın yağmalar. Birçoğu vergi ödemez. Devlet bankalarından kredi alır ve geri ödemezler. Devlet ihalelerinde ya da anlaşmalarında dostlarına ya da rüşvet aldıkları şirketlere torpil yaparlar. Çoğunun Londra'da pahalı daireleri vardır. İnsanların açlık çektiğini, bitmek bilmez elektrik kesintileri yüzünden karanlıkta oturduklarını, ailelerinin ihtiyaçları yüzünden çalışmak zorunda kaldıkları için çocukların okula gidemediğin gördükleri halde vicdanları nasıl rahat edebiliyor, bilmiyorum......." 

".... 2002'de Müşerref, -kontrollü demokrasi- için seçim düzenledi. Bizim eyaletimizde bu seçiçler MMA denilen, beş dinci partiden oluşan bir grubu iktidara getirdi...... MMA yönetimi, CD ve DVD dükkanlarını yasaklamıştı, Afgan Taliban'ın yaptığı gibi bir ahlak polisi yaratmak istiyordu. Bu sayede, bir erkeğin eşlik ettiği bir kadını durdurup ondan bu erkeğin akrabası olduğunu kanıtlamasını isteme yetkisine sahip olabileceklerdi. Neyse ki yüksek mahkememiz buna engel oldu. Ardından MMA yönetimi, sinemalara saldırılar düzenledi, kadın resimleri olan posterleri yırttılar ya da boyayla kararttılar. Giysi mağazalarındaki kadın mankenleri bile kaldırdılar. Batı tarzı gömlek-pantolon giyen erkekleri tartakladılar. Kadınların başlarını örtmelerinde ısrar ettiler. Babamın lisesi 2003 yılında açıldığında, kız ve erkek öğrenciler bir aradaydı. Ancak 2004 yılında koşullar öylesine değişti ki kızlarla erkekleri aynı sınıfta tutmak düşünülemezdi bile......"

".... Taliban vadimize geldiğinde ben 10 yaşındaydım (2007). O kadar karanlık ve pis görünüyorlardı ki, -banyo ve berberden nasibini alamamış adamlar-deniyordu.... Hareketin liderliğini Fazlullah üstlenmişti.... Başlangıçta Fazlullah çok akıllıca davrandı. Kendini İslami reformcu ve Kuran yorumcusu olarak tanıttı. Annem dini bütün bir kadındır, önceleri Fazlullah'tan hoşlandı. Fazlullah radyosunu insanları iyi alışkanlıklar edinmeye ve kötü olduğunu söylediği alışkanlıkları bırakmaya teşvik etmek için kullanıyordu....Çoğunlukla bir süre o konuşuyor, sonra yardımcısı Şah Duran devreye giriyordu. İnsanları müzik dinlemekten, film izlemekten, dans etmekten vazgeçmeleri yönünde uyarıyordu. Fazlullah, depreme bu tür günahların neden olduğunu söylüyor, eğer alışkanlıklar bırakılmazsa Allah'ın gazabıyla karşılaşacağımızı bildiriyordu.. Mollalar ülkemizde Kuran'ı ve hadisleri yanlış yorumlayarak öğretirler çünkü çok az insan orjinal Arapça'dan anlayabilir. İşte Fazlullah da bu zaafı sömürüyordu......" 

"......Bir gün Sufi Muhammed hapishaneden bir duyuru yaptı ve kadınların, kız medreselerinde bile eğitim görmemeleri gerektiğini söyledi. Bunu üzerine Radyo Molla ilgisini okullar üzerinde yoğunlaştırdı. Okul yöneticileri aleyhine konuşmalar yapmaya ve okulu bırakan kızları isim vererek övmeye başladı. Benim gibi hala okula devam eden kızlara manda ya da koyun diyerek hakaret ediyordu......Fazlullah'ın adamları, sağlık görevlilerinin çocuk felci aşısını yapmasını yasaklamıştı. Bu aşıların, ABD'nin Müslüman kadınları kısırlaştırmak için hazırladığı bir tuzak olduğunu söylüyorlardı...- bir hastalığı daha başlamadan iyileştirmek şeriat kanunlarına uymaz- diyordu, Svat'ta tek bir damla aşı alan çocuk olmayacak...... "        

" ...okul gezilerine ya da pikniğe gittiğimiz o eski günler rüya gibi geliyordu. Artık kimse güneş battıktan sonra evinden çıkamıyordu. Teröristler, kayak pistini ve Malam Cabba'da eskiden turistlerin kaldığı büyük bir oteli bile bombalamıştı. Neredeyse her gün bir okul bombalanıyordu......Zenginlerin pek çoğu kaçıyordu. Yoksulların kalmaktan ve hayatta kalabilmek için ellerinden geleni yapmaktan başka çareleri yoktu..... 2009 Ocak ayı başında bir zamanlar 27 kızın olduğu sınıfımda 10 kız kalmıştı..... Ülkenin her yerinden gelen baskılar işe yaradı ve Fazlullah kızların 10 yaşına gelene kadar okumalarına izin verdi. Ben beşinci sınıftaydım. Bazılarımız kendimizi olduğumuzdan küçük gösterdik. Yeniden okula gitmeye başladık. Günlük kıyafetler giyiyor ve kitaplarımızı örtülerimizin altına saklıyorduk..... "                    

   

 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac