Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



28 Eylül 2010 Salı

Safranbolu

Tarihi evleri ile bilinen bu güzel ve kültür hazinesi ilçe, kültür turlarının “Batı Karadeniz” bölümünde yer alıyor.


Homeros’un İlyada Destanı’nda Paplagonya olarak anılan bu ilçede, Hititler, Frigler, dolaylı olarak Lidyalılar, Persler, Romalılar, Selçuklular ve en son Osmanlılar egemenlik kurmuştur.

Bu kadar uzun bir tarihi geçmişi olan, birçok uygarlığa ev sahipliği yapan yörede; han, hamam, cami, çeşme, köprü ve eşsiz konaklar hayranlık uyandırmaktadır.

Safranbolu, en üstün ekonomik ve kültürel düzeyine Osmanlı döneminde ulaşmıştır. Kentin, 17. yüzyılda İstanbul-Sinop kervan yolu üzerinde önemli bir konaklama merkezi oluşunun bunda önemli bir rolü vardır.

1975 yılında Anıtlar Yüksek Kurulu’nun Safranbolu’yu kentsel sit alanı ilan etmesi ile başlayan ilgi, 90’lı yılların başından bu yana açılan turistik tesislerin katkısıyla gelişmiş ve tanınmaya başlamıştır. Böylelikle, terk edilen konaklar; otel, lokanta haline getirilmiş, bozulan Arnavut kaldırımları yenilenmiş, anıtsal eserler restore edilmiş, eski el sanatları sergilenmek suretiyle turizme kazandırılmıştır.

Safranbolu’nun, sahip olduğu zengin kültürel mirası korumadaki başarısı, Safranbolu’yu “Dünya Kenti” ününe kavuşturmuş ve Unesco tarafından “Dünya Miras Listesi”ne alınmıştır.

Safranbolu Evleri, 18. ve 19. yüzyıl Türk hayatının geçmişini, kültürünü, ekonomisini ve yaşama biçimini yansıtmaktadır. Safranbolu’da yaklaşım 2.000 geleneksel Türk evi bulunmaktadır.

Safranbolu’ya isim veren Safran bitkisi, kendi ağırlığının yüz bin katı kadar sıvıyı sarıya boyayabilmektedir. Bu bitki, gıda, ilaç ve kozmetikte kullanılmakta olup, üretildiği ender yerlerden biri Safranbolu’dur.

Kaymakamlar Evi, Safranbolu’nun gezilebilir müze evlerinden biridir. İçerisinde eski konaklardaki hayatları, kullanılan eşyaları ve el işlerini görebilirsiniz.


Yemeniciler ve Arasta çarşısından yöresel el işleri ve lokum satın alabilirsiniz. Özellikle safranlı lokumu denemenizi tavsiye ederim. Biz, İmren’den alışveriş yapmıştık, gayet taze ve lezzetliydi.

Cinci Han ve Hamamı, Osmanlı dönemi eserleri içinde sayılabilir. Sultan Deli İbrahim’i tedavi ettiği söylenen, Cinci Hüseyin Efendinin anısına, eşi tarafından 1640-1648 yıllarında yaptırılmıştır.

Saat Kulesi’nde çalışan amcadan yörenin tarihini ve özelliklerini keyifle dinleyebilir, 44 yıldır bu işi yapan amcaya hayran kalabilirsiniz.

Fotoğraf çekmek ve ilçeyi kuşbakışı görmek içinse Hıdırlık Tepesi’ne çıkabilirsiniz.

İyi seyahatler !

22 Eylül 2010 Çarşamba

Domates Dolması

Çok yaygın yapılmamakla birlikte, bence yazın çok güzel olan dolma çeşitlerinden biri. Rahmetli annemin sık sık domates dolması yaptığını ve içerisine nane koyduğunu hatırlıyorum. Daha önce denemediyseniz ve benim gibi, hazırladığınız dolma içleri hep fazla geliyorsa farklı bir lezzet için yapmanızı öneririm.


Malzemeler:
-Buradaki linke göre dolma içini hazırlayabilirsiniz. Dilerseniz dereotu yerine, nane kullanabilirsiniz.
- Dolma içine göre yeter miktarda domates (baş kısmı kapak şeklinde açılarak, çekirdekli iç kısmı çıkarılmalı)

Yapılışı:

1. Hazırladığınız dolma içini, bir parmak boşluk kalacak şekilde domateslere doldurun ve kapakları örtün. Dolma tencerenize dizin.

2. Domateslerin içerisinden çıkan çekirdekli kısımları küçük küçük doğrayarak, tencereye ilave edin.

3. Salçayı, domateslerin yarısına kadar gelecek sıcak suda ezip, tenceredeki dolmaların üzerine dökün. Önce harlı ateşte, kaynadıktan sonra kısık ateşte pirinçler yumuşayana kadar pişirin.

Afiyet olsun.

17 Eylül 2010 Cuma

20. Hafta- İlk Hareketler ve Detaylı Ultrason

20. haftayı özellikle yazmak istedim, çünkü hayatım boyunca hatırlayacağım, benim için çok özel anları yaşamaya başladığım bir hafta oldu. Minik meleğimin ilk hareketlerini (daha doğrusu tekmelerini) bir Pazar sabahı hissettim. Bu haftalarda bebeğin hareketlerini hissedeceğimi bilmekle birlikte, yine de irkildim ve şaşırdım. Resmen karnımın içinde bir yerlerden “pıt pıt” diye itti biri. Devam eden günlerde de özellikle yatar ya da oturur haldeyken ve şekerli birşeyler (mutlaka tatlı değil, meyve de olabilir) yediğimde hareketlerini hissedebiliyordum. Hareketler, her zaman şiddetli olmuyor, genellikle kıpırtı olarak tarif edebilirim. Eşim de elini karnıma koyarak, hareketleri hissedebildi. Gebeliğin mucizevi olduğunu düşünmemek elde değil….


Yine bu hafta, detaylı ultrason için randevumuz vardı. Her zamanki doktorumuz değil, bu işte uzman bir başka doktor detaylı ultrasonu yaptı. “Bebeğin genel anatomik incelemesi” denilebilecek bu tetkikte, bebeğin kemik ölçümleri, kafatası ölçümü, gözleri arasındaki mesafe, organları inceleniyor. Bebeğimizin cinsiyetini de, yapılan detaylı ultrasonda öğrendik. Bizi merakla bekleten, meğer minnacık bir kızmış.

Bana, kullandığım multivitamine ek olarak demir ilacı (gyno ferro sanol) da verildi, meğer bu dönemde tüm hamile hanımlara veriliyormuş. Bir de doktorum, tetanoz aşısı yaptırmam için beni Sağlık Ocağı’na yolladı. Bu aşı, hem beni hem de bebeği doğumda kullanılan malzeme ve genel olarak ortamdaki tetanoz risklerinden koruyacakmış. İlk aşı şimdi, ikincisi 4 hafta sonra olmak üzere iki doz uygulanacakmış. İstersem bunları tamamlayabilirmişim. Sağlık Ocağı bu konuda gerekli bilgileri ve aşı kartımı verdi. Hemşire, aşı yapılan kolumu fazla kullanmamamı, biraz ateşim çıkabileceğini ve kolumda, tutulmaya benzer ağrı olabileceğini söyledi. Nitekim böyle bir ağrıyı yaklaşık dört gün kadar hissettim. İçinizdeki minik kıpırtı böyle ufak acıları düşünmenizi engelleyip sizi mutluluk sarhoşu yaptığından, büyütülecek bir şey değil, bence normal zamanda yapılan aşı acısı kadar.

13 Eylül 2010 Pazartesi

Tava Böreği

Tava böreği; benim gibi, sadece fırında börek yapılabileceğini düşünenler için pratik bir alternatif. Aslında fırına sürmek için borcama hazırladığınız böreği, neredeyse aynen tavada hazırlıyor, kısık ateşte, kapağı kapalı olarak, bir yanı kızardıktan sonra diğer yanını çevirerek pişiriyorsunuz. Üstelik pişme süresi de fırındakinden daha kısa. Çay sofranızda ya da sebze yemeklerinin yanında pilav-makarna yerine sunulabilir.

Malzemeler:
- 2 yufka
- 1 yumurta
- 1 çay bardağı süt
- Sıvıyağ
- içi için: beyaz peynir + dereotu

Yapılışı:

1. Kapaklı teflon tencerenizi sıvı yağ ile yağlayın. Yufkalardan birini, kenarları dışarı sarkacak şekilde tencereye yayın. Diğer yufkayı dört parçaya bölün, parçalardan birini büzerek tencerenin dibine yayın

2. Yumurta, sıvıyağ ve sütü çırpın. Yarısını, tencerenin içindeki yufkaların üzerine dökün. Çeyrek parça yufkayı, yine büzerek tencerenin dibine yayın..

3. İç harcı ekleyin. Kalan iki parça çeyrek yufkayı büzerek iç harcın üzerini kapatın. Sütlü karışımı yayarak dökün.

4. Tencerenin dışına sarkan yufkayı içeriye katlayıp, tencerenin altını kapatın. Kısık ateşte her iki yanının kızarmasını sağlayın.

Afiyet olsun!

4 Eylül 2010 Cumartesi

Siena/İtalya


Yağmurlu bir ilkbahar gününde tanıştığım ve gezdiğim bu İtalyan şehrini masalsı buldum. Siena’da zaman durmuş gibiydi, sanki Siena ve “dışarısı” vardı…. Dışarıda 21. yüzyıl, Siena’da size kalmış....


Roma İmparatorluğu’nun efsanevi kurucuları Remus ve Romulus’u emziren kurdun ismiyle anılan bu şehir, kendini çok iyi korumuş bir orta çağ kentidir.

Meydanı ve meydana çıkan daracık sokaklarında gezmek, sokak aralarındaki evlerin birbirinden süslü pencerelerine bakarak hangisinin daha güzel olduğunu tartışmak,


her mahallenin bir hayvan figürü ile nitelendirildiğini öğrenip bu figürlere göre hangi mahallede olduğumuzu tahmin etmek bence çok hoştu.

Siena şehrinin merkezi (Campo Meydanı / Piazzo del Campo), Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır, yapım yılı 1347’dir. Bu meydan, günümüzde de yapılan geleneksel at yarışları ile ünlüdür. Meydan, koni şeklinde eğimli tasarlanmıştır.

Meydan’da, Belediye Sarayı (Palazzo Pubblico) ve onun 103 metrelik çan kulesi Torre del Mangia’yı görebilirsiniz.

Eğer Siena'da ayaküstü birşeyler yemek isterseniz, meydandaki kafelerin dah apahalı olduğunu bilmelisiniz. Biz, meydana paralel sokaklarda bulduğumuz bir kafede pizza yedik ve çok beğendik.

Garsona, yarım yamalak İtalyancam ile verdiğim yarım yamalak siparişin eşim tarafından İngilizce düzeltilmesi, ardından aşçının uzattığı harikulade bir dilim deniz mahsullü pizzayı neredeyse bir lokmada yiyişimi gülümseyerek hatırlıyorum…

Dönüş için meydandan hayli uzaklaşıp ağaçlarla kaplı bir yoldan otobüsümüze doğru yürüdük.... yağmur altında çok ama çok romantikti...
 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac