Kafaların karıştığı bir konu bu. Anne olduktan sonra benim de aklımı çokça kurcalayan, sonunda kendimce bir çözüm bulduğum ama asla kesin karar veremediğim bir konu.
Öncelikle söylemek isterim ki, konunun uzmanı değilim, hiçbir firmayı ya da gıdayı kötüleme amacım yok. Sadece kendim ve ailem için düşünüp yaptıklarımı yazıyorum.
Geçenlerde internette bulduğum bir yazıda, İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre gıdaların, bundan 30 yıl önceki kadar "besleyici" olmadığı sonucuna vardıklarını okudum. Bu demek ki, "yiyoruz" ama "beslenemiyoruz".
Bir de hepimizin bildiği, ya da bilmemiz istendiği kadar bildiği, GDO konusu var ki evlere şenlik. Bu konuda, başta mısır ve soya mimli. Mısır ve soyanın da hayvan beslenmesinden tutun, gıda ürünlerine kadar girmediği yer yok. Hele benim gibi etiket okumaya meraklıysanız, o bayıldığınız mantının içinde soya kıyması olduğunu/ bisküvüde mısır nişastası bulunduğunu, çikolatalarda soya lesitini olduğunu ... vs görüp "vay başıma gelen" demeniz an meselesi !
Organik beslenme konusundaysa, geçtiğimiz yıl National Geographic dergisi bir ek vermişti. Çok kapsamlı ve aydınlatıcı bulduğum bu ek, "etiketlerin nasıl okunması gerektiğini" anlatıyordu. Hani ben de dahil bir kısmımızın okuyup da anlamadığı kelimelerin ne denli tehlikeli maddelere denk gelebildiği... Üzülerek gördüm ve fark ettim ki yıllarca severek tükettiğim, çok da abur cubur sayılamayacak gıdalarda bu maddeler bulunuyormuş (özellikle E'ler).
Bir de bu ekte, "organik", "doğal", "ev yapımı" gibi sloganlara aldanmamamız, ilgili ürünün "organik olduğunu gösteren sertifikaları" ambalaj üzerinde aramamız yazılıyordu, ki bence bu da önemli bir nokta.
Tüm bunların sonunda, çocuk doktorumuzun da önerilerini dinleyerek mutfak/beslenme düzen ve şeklimizi tekrar gözden geçirdim. Ne mi yaptım?
Basında da çıkan olumsuz haberlerin ardından, ne kadar aksi ilgili firmalarca kanıtlanmış olsa da, tavuk tüketmeyi kestim. Birkaç kez "organik" aldığım tavuğun piyasadakilere göre hayli geç piştiğini görünce, bu işte hala bir terslik olduğunu düşünmeden geçemiyorum. Tavuğu kesince, mecburen yumurtayı organik alır oldum.
Kasabımızı; "yerli hayvan", "kontrollü antibiyotik kullanımı" konusunda kibarca sorguya çektim, en azından şimdilik tatmin oldum.
Onun dışında, ambalajında "soya","mısır", "koruyucu madde" içeren ürünleri almayı kestim. Bu tür maddeler özellikle hazır gıda ve bisküvilerde, çikolatalarda ağırlıklı kullanılıyor. (eşimle ben arasıra çikolata yiyoruz ama Defne'ye vermiyoruz)
"Süt tozu" içeren peynir ve yoğurt almamaya özellikle dikkat eder oldum. (Yazlıkta, bayılarak tükettiğimiz, mis kokulu mandıra yoğurdunun içinde süt tozu olduğunu görünce ağlamak istedim.)
Sebze ve meyve konusundaysa radikal bir değişiklik yapmadım. Eskisi gibi "mevsiminde" sloganıyla tüketmeye, mümkün olduğu kadar kayınvalidemin bahçesinden yararlanmaya devam ediyoruz. Yine de aklım Feriköy'deki organik pazarda kalmıyor değil.
Hazır tatlıları mümkün olduğunca almıyorum, zaten tatlı yemeye ailecek karşıyız. Meyveden alınacak doğal şeker varken, vücuda yükleme yapılmasını anlamsız ve sağlıksız buluyorum.
Defne yuvaya başlayınca tüm bunlar nasıl olacak konusunu düşünmemeye çalışıyorum, ama araştırdığım ve duyduğum kadarıyla artık yuvalar/okullar da bilinçli bu konuda. Eskisi gibi hazır bisküvi ve "tang" ile ara öğün yapmıyorlar. Defneye aşılamaya çalıştığımız sağlıklı ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının onda yer etmesini umuyorum.
Peki sizler ne yapıyorsunuz?
Neden Ambalajlı Süt?
4 yıl önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder