Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



14 Şubat 2013 Perşembe

İlk Aşkım

Baktım ki "Yaşam Notlarım", "Defne'nin Notları" olmuş... Ben de bir zamanlar "sıkıcı" bulduğum bazı anneler gibi sadece çocuğumdan bahseder olmuşum. Oysa Gezi Notları, Yemek Tarifleri gibi başka bölümleri de var blogumun. Velhasıl bu gidişe bir son verip biraz da başka şeylerden bahsedeyim istedim, Sevgililer Günü vesilesiyle ilk aşkımı anlatayım dedim... 

Çok küçükken fark ettim onu bu kadar çok sevdiğimi, bu sevgimin diğer herkere duyduğumdan farklı olduğunu.. Sevgimin karşılığı bildiğimiz anlamda "aşk" olmasa da büyük bir coşkuydu. Benden yaşça çok ama çok büyüktü. Ama olsundu, sonuçta "aşk" sınır tanımaz öyle değil mi?

Bahsettiğim kişi, büyükbabam, annemin babası..

Ufacığım, annem işe giderken beni büyükbabamlara bırakır, annanem ve büyükbabam bana bakardı. Şımarıklık sınırına az mesafe kalana kadar tüm istediklerim gerçek olurdu o evde. En sevdiğim yemekler pişer, normalde yasak olan oyunları oynayabilirim, büyükbabamla gezintilere çıkabilirim, büyükbabamın bana okuduğu hikayeleri keyifle dinleyip kucağında uyuyakalabilirim. Bundan büyük mutluluk olabilir mi bir kız çocuğu için?

O zamanlar İstanbul'da su kesintisi meşhur. Büyükbabamların banyosunda büyük bir kovanın içi ağzına kadar su dolu, ihtiyaten. Tüm çocuklar gibi bayılırım suyla oynamaya, ama normalde izin yok tabi. Büyükbabam, banyonun kapısında kedi gibi dolaştığımı görüp beni sessizce içeri alır. "Suyla oynamak istediğini biliyorum, ama üzerini ıslatırsan hasta olursun ve bize gelemezsin, üstelik annen kızar. Bu yüzden sana izin verdiğim süre boyunca çok dikkatle oynayacaksın, sakın ıslatma kendini." Veee beni suyla başbaşa bırakıp çıkar. Aramızdaki sessiz anlaşmaya sonuna kadar uyarım. Kimseler hissetmeden muradıma ererim. Sorarım size hangi sevgili böyle büyük riskleri alır ya da sonsuz güvenir, güven verir?

Hava sıcaksa öğleden sonraları büyükbabam beni kıra götürür. Bir elinde annanemin hazırladığı piknik sepeti diğer elinde ben, herkesi arkamızda bırakır gideriz. Otlayan hayvanları seyrederim uzaktan. Su göletlerinde yüzen kurbağa larvalarını sayarım. Yorulunca yere örtümüzü serer ve piknik sepetinde bizim için özel hazırlanmış güzelim yemekleri yeriz. Başbaşayız sevgilimle, "aman yapma" "aman etme" seslerinden uzak. Bir o kadar sakin, bir o kadar çocuğa saygılı, bir o kadar rahatız.... sonsuz mutluyum....

Veee büyükbabam eve gelir. Kim bilir nerededir, o olmadığı zaman ev sessizdir, ben kimsesizimdir. Geldiği gibi soluğu yanında alırım. Elinde Heidi kitabı vardır. Bana getirmiştir. Yanına oturtur beni, kitabı açar, okumaya başlar. Belki milyon kez okutacağım satırları ilk kez okur, merakla dinlerim Heidi ve büyükbabasının maceralarını, gıpta ederim onlarla, Alp dağlarında gerçekten yaşadıklarına inanırım. Resimlere bakarız, basit bulmacaları çözeriz birlikte. Asla sıkılmaz, asla oflamaz....    

İlkokuldayımdır annanem çoktan ölmüştür. Büyükbabam, çalıştığı vakıfla Trakya gezisi yapacaktır. Gitmek isterim onunla. Ama ne yeterince büyüğümdür bu iş için ne de çok küçük. İçimden dualar ederim beni de götürsün diye. Veee annemden izin çıkar. Birlikte vakfın otobüsüne bineriz, tüm Trakyayı gezeriz, onun dilinden dinlerim hikayelerini, yolları, haritamızı açar, nerede olduğumuzu gösterir. Neredeyiz, nereye gidiyoruz. Hiç üzmeden, zorlamadan, hatta ben anlamadan öğretir. Bu geziyi vukuatsız atlatınca, annemden diğer gezilere de vize çıkar. Yine sevinçten uçarım... Böylece gezer gezeriz, hatta büyükbabamı yalnız görenler beni sorar. "ayrılmaz ikili" olmuşuzdur....

Yaz tatillerimiz de birlikte geçer. Bildiklerini öğrenmeye çalışırım, hiç bıkmaz benimle olmaktan, bana öğretmekten, benimle vakit geçirmekten. Asla kızmaz. Beni hep büyük bir adam yerine koyar. Sonsuz değer verir, kendi kararlarımı verdiğimi hissettirerek, aslında olması gereken kararı vermemi sağlar.

Annem aniden ölünce de yanımda yine o vardır. Ilık bir Kasım günü, binlerce kurumuş yaprağa basarak ilerlediğimiz mezarlık yolunda kardeşimin ve benim ellerimi sımsıkı tutar. Dev çınarım ayaktadır, üstelik hayatının en zor sınavını verirken, iki küçük yoldaşı da vardır yanında. Yine sonsuz güvenir bana, sonsuz cesaretlendirir beni, sonsuz sever, sonsuz ilgilenir, ama gözlerindeki o ışık sönmüştür.... benim biricik sevgilim derinden yaralıdır, ama ayaktadır bizim için...

Daha nice nice yaşadıklarımız, yaptıklarımız, ondan öğrendiklerim, bugünkü aklımla sormak istediklerim, bugünkü hasretimle sarıılmak istediğim... yazmakla değil, düşünmekle bitmiyor...

Artık farkındayım ki, "aşk" ya da "sevgi" dedikleri şey işte böyle birşey.... sonsuz bağlılık, sonsuz özveri, sonsuz güven, sonsuz anlayış, sonsuz empati, sonsuz dayanışma, sonsuz birliktelik... bakalım bunların ne kadarını Defne'me hissettirebileceğim??

Sevgililer Gününüz kutlu olsun :)

1 yorum:

  1. beni çok duygulandırdın,ne kadar özledin değil mi? sen bunları yaşadıkça içinde eminim defne de sevgi dolu olacak ve yaşayacak..

    YanıtlaSil

 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac