Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



20 Şubat 2013 Çarşamba

Çocuktan Önce & Sonra- MESLEK

Döndüm dolaştım yine çoluk çocuk konusuna geldim, anlatacak başka birşey bulamadığımdan değil, tüm benliğimle buna adanmış olduğumdan... ve işte bir yazı dizisi olarak düşündüğüm başlık, Çocuktan Önce & Sonra.... "Meslek", "evlilik hayatı", "sosyal ilişkiler" ve "ben" olarak tamamlamayı tasarlıyorum... dilerim ilgi çekici olur...

Yıl 96, üniversite sınavına gireceğim. Annem, kendisi gibi avukat olmamı çok istiyor. Bense Odtü'ye gidip iktisat okumak ve ardından öğretmenlik yapmak istiyorum. Matemetiğe tapıyorum çünkü, asla sosyalci olamadım çünkü, ezberden- kalıplardan nefret ediyorum. Tek dileğim en sevdiğim dersi hayatım yapmak ve itiraf ediyorum ailemden uzakta bir başka büyük şehirde yaşamak. Kendi ayaklarım üzerinde durabileceğimi ispat etmek... Velhasıl bir şekilde annem kanıma giriyor, ilerde birlikte çalışırız diyor ve cazip kılıyor avukatlığı.. o yıllar kredili sistem var, çalışkanım ben de. Beşinci dönemde mezun oluyorum liseden, annemin dedikleri aklımda dönüp duruyor. Ve sonunda onu haklı buluyorum ve ders çalışmayı bırakıyorum. Sadece bildiğim konuları tekrar ediyorum bir de yurtdışında master işlerini araştırıyorum. Bunu annem de destekliyor, master yap, hukuk İngilizcesi öğren, kendini geliştir, tüm kapılar sana açılacak diyor. Çok hoşuma gidiyor bu fikir, ama sanırım en çok annemi gururlandırmak istiyorum. Sınava giriyorum veee Marmara Hukuk'u kazanıyorum. Annem ağlıyor telefonda bana sonucu söylerken, asla unutamayacağım o konuşmamızı. Kaydımı yaptırıyorum, okul başlıyor. Herşey karman çorman, biraz anneme danışıyorum, anlatıyor, kolay yolunu gösteriyor ama birinci ayımda aniden kaybediyorum annemi. Okula gitmek istemiyorum, hayattan vazgeçmek istiyorum, bu sırada büyükbabam bana "hayatını yaşamalısın" diyor, "annen artık geçmiş, sense geleceksin, bak kardeşin arkanda" diyor, beni zorla okula yolluyor.

Hem ev hanımı hem de öğrenci olarak bitiriyorum üniversiteyi. Yeri geliyor sabahlara kadar çalışıyorum, kafamı kaldırmıyorum kitaplardan. Ders biter bitmez arkadaşlarım sinemanın, kafelerin yolunu tutarken ben eve koşuyorum, biraz yemek, ev işi ardından kitaplar. Tüm o kötü kadere rağmen, olabildiği kadar mutluyum büyükbabam ve kardeşimle, okulu bitirmek, meslek sahibi olmak ve kardeşime iyi bir abla olmak en büyük isteğim. Ama annemle kurduğumuz hayalleri sürdüremiyorum, sürdürmeyi tercih etmiyorum. Büyükbabamı ve kardeşimi bırakıp yurtdışına gitmek bana ters geliyor, istemiyorum da, ayrıca o kadar hırslı da değilim. Standart bir hayat bana yeter diyorum, hayal de kurmuyorum artık... en büyük hayallerimi annemle gömmüşüm çünkü, üstelik artık hayal kırıklığı da istemiyorum hayatımda -sanki elimdeymiş gibi-...

Avukatlık stajı derken, stajım bitmeye 2 ay kala büyükbabamı da kaybediyorum, hatta sırf bu yüzden diploma ve ruhsat törenlerine katılmıyorum. Sonradan alıyorum belgelerimi, kutlayacak birşey kalmadığını düşünüyorum hayatımda. Ve mesleğe atılıyorum, mezuniyetten sonra hiç ara vermeden 10 yıl kurumsal bir finans şirketinde çalışıyorum, üstelik bunun 9 yılı bir plaza binasında geçiyor, cam bir fanusun içinde yani. Hem hırslıyım hem de hırssız. Tek istediğim işimi iyi öğrenmek, kendimi devamlı geliştirmek, aranan bir çalışan olmak. Her tür insanla birlikte çalışıyorum. Huysuz, anlayışsız, tembel ya da tem tersi. Başım öne eğik hep işimi yapıyorum.

Sonra Defne doğuyor, evvelki yazılarımda bahsettiğim gibi küçüğümü elaleme bırakamayıp basıyorum istifayı. Kıdem tazminatımı, onca yıllık çalışmamı ve zor bela elde ettiğim kariyerimi bir kalemde siliyorum, artık evdeyim. Hiç alışık olmadığım halde evdeyim. Ne annemden görmüşüm ev hanımlığını ne de bir başkasından. Bilmiyorum evde bir hayat nasıl geçer. Bütün gün çıt çıkmayan bir eve nasıl dayanılır, küçücük bir bebeğe nasıl bakılır, öğle yemekleri nasıl yalnız yenir, komşuya nasıl kahveye gidilir... Bocalıyorum çok, işten ayrılma kararımı sorguluyorum bolca. Hem haklı buluyorum kendimi hem de haksız, velhasıl çaresiz işi akışına bırakmaya karar veriyorum. "Avukat değil miyim ben"? "işi bıraktıysam mesleği de bırakmadım ya" diye avutuyorum kendimi, yalan avunmalar yine de azbuçuk işe yarıyor. Güncel gelişmeleri takip etmeye çalışıyorum ama şansıma en baba kanunlar ben evdeyken değişiyor, tabii uygulamalar da.

Bugünlerde artık verdiğim kararı sorgulamıyorum. Biliyorum ki bu kararım Defne açısından çok doğru ama benim özelimde çok yalnış bir karar. Bir çocuğun annesiz, sadece bakıcı elinde büyümesi bence tercih edilecek birşey değil, hele ki tek maaşla bir şekilde idare edilebiliyorsa. Defne mutlu ve huzurlu. Ama benim açımdan, çok çalışarak elde edilen diplomalar ve kariyerimde tam da bir yerlere gelmişken yani işin kaymağını yiyecekken ayrılmak, doğru değil. Tekrar işe döner miyim onu da bilemiyorum artık, bu sefer de eve alıştım çünkü. Kimsenin bana karışmamasına, en basit işlerim için el pençe divan izin istememeye, günümü Defne ve ben nasıl istersek öyle yaşamaya.. evinde zorlukları var ama o zorlukları büyük ölçüde geride bıraktık, Defne 26 aylık oldu...

Belki diyorum, Defne biraz daha büyüsün part time ya da daha iyisi evden halledebileceğim bir iş yaparım. Ya da kim bilir yine bir cesaret eski sistemime dönüş yaparım... Zaman gösterecek, herşeyin ilacı zaman....

Peki siz ne yaptınız ya da ne yapmak üzeresiniz?

5 yorum:

  1. Merhaba,
    Bloğunuzu yeni keşfettim ve de keyifle okuyorum :)
    Çocuktan sonra çalışıp çalışmamak konusunda, ben eğer koşullar uygunsa annenin çocuğunun yanında olması gerektiğini düşünüyorum. En azından üç yıl. İşe her zaman dönülebilir yeter ki istek olsun. Ha ben yapabildim mi? hayır malesef yapamadım ve bunun ezikliğini yaşıyorum..

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Sessizzce,

    Blogumu beğendiğinize sevindim :)

    Anladığım kadarıyla çalışmıyorsunuz, ama bence "eziklik" olarak tanımlamayın duygularınızı. Evden yapabileceğiniz birşeyler olabilir mi acaba? Ben şu sıralar en çok bunu soruyorum kendime.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tekrar merhaba :)
      sanırım kendimi yanlış ifade ettim. Esasında ben çalışan bir anne olup evladının yanında olamayan gruptanım. Kızım üç aylık bile değildi işe döndüğümde. O yüzden içimde hep onun ezikliği var, evladımın her anında yanında olamamak..

      Sil
  3. Çalışan anne olmanın en zor tarafı bu sanırım, iyi gününde/hastalığında onu bırakmak zorunda olmak. Ama neticede herşey onlar için değil mi? :)

    YanıtlaSil
  4. Sevgili meslektaşım,
    Sabah blogcuannede bir yazı okurken kendi doğum hikayem çıktı karşıma ve sen düştün aklıma. Nasılsın? Her şey yolunda mı?

    yazmak istersen; redbus73@yahoo.com

    Çiğdem-Üzüm

    YanıtlaSil

 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac