Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



13 Ocak 2012 Cuma

Nasıl beslendim

Minik Defne’min nedense yine bozulan “uyku düzeni” yüzünden yazamadım bir süredir. Gecede bir kez kalkan ve kolayca uyuyan kızım, nedense bir süredir 2-3 kez kalkıyor ve uykuya dalana kadar hayli zaman geçiyor. Bu da benim uykumun iyice açılıp kaçmasıyla neticeleniyor ve ben yine gündüzleyin o uyuyunca uyuyorum. Oysa kendime ayırabileceğim yegane zaman onun gündüz uyuduğu yarım en fazla bir saatler. Neyse… Gelelim başlığa,


Hamileyken ne yemek gerekir sorusu, aslında doktorunuza yöneltilmesi ve onun tavsiyelerine göre hareket edilmesi gereken bir konu. Çünkü artık iki kişisiniz, herşey siz ve doğacak bebeğinize özel, sizin durumunuza uygun olmalı. Dolayısıyla burada yazdıklarım doktorumun yönlendirmesiyle, tamamen benim tercihlerim, Defne ve benim için doğru olanlar.

37. haftada Defne'min doğmaya karar vermesiyle birlikte sona eren hamileliğimde toplam 10,5 kilo aldım. Hayatımda 50'leri hiç görmemiştim, hamileyken nasip oldu, bir daha da görebilecek miyim bilemiyorum. Kilo almamak, "fit kalmak" için özellikle birşey yapmadım, burada yazdığım şekilde beslenerek aç da kalmadım. Sanırım yaşam tarzım ve genetik özelliklerim de aldığım kilolara etken oldu.

Sabah 9 akşam 18, masabaşı çalıştığım bir işim vardı. Günüm bilgisayarın karşısında geçiyordu. Bir saatlik öğlen tatilimde işyerimin yemekhanesinde yiyor ve ardından hava güzelse yürüyüşe çıkıyordum. Vaktim varsa bir süre de parkta oturuyordum. Yürüdüğüm yer, nispeten trafiğin az olduğu, yokuş olmayan bir güzergahtı.

Sabahları mutlaka haşlanmış bir yumurta, büyük bir bardak süt, bir kaşık bal, peynir ve ekmek yiyordum. Haftasonu, bunlara domates-salatalık, daha büyük bir peynir tabağı da ekleniyordu.

Sabah-öğle arası; fındık-ceviz-badem yiyordum.

Öğle yemekleri açısından, işyerimde yemekhane olmasının ve salata büfesi bulunmasının çok yararını gördüm. Tabii bir de yemek koyan teyzeler beni o kadar seviyorlardı ki, almadığım bir yemekten bile "küçük kaseye koyuyorum, biraz ye canın çeker sonra" diyerek az da olsa veriyorlardı. Onların hakkını nasıl öderim bilemiyorum.

Yemekhaneden orta boy bir kase yoğurt ve bir-iki porsiyon da meyve alarak, bunları öğleden sonra masabaşında yiyordum.

Ekmek-pilav- makarna- tatlı porsiyonlarını küçük ya da hiç, salata- sebze- et- meyve porsiyonlarınıysa büyük tutuyordum. Bu noktada "yemesem acaba ayıp olur mu" endişesini bir kenara bırakmıştım.

Akşam yemeğinden sonra yine meyve yiyordum.

Kahve ve çayı az da olsa içmiyordum.

Akşamları ve haftasonlarıysa yine anlattığım şekilde beslenmeye, özellikle işyerimde pişmeyen yemekleri (balık gibi) yemeye özen gösteriyordum.

Arada acıkıp da canım "zararlı" birşeyler istediğinde, işyerimin bodrum katındaki kafeteryadan kepek ekmeğine beyaz ya da kaşar peynirli tost/ bir dilim kek ya da poğaça alıyordum. Bunlar günlük pişirildikleri için içlerinde katkı maddesi olmadığını biliyordum, içim rahattı.

Hamileliğinde gıda zehirlenmesi geçiren bir arkadaşımdan korktuğum için, mümkün olduğu kadar dışarıda yemedim, yediysem de çok bilinen yerlerde çok tüketilen şeyleri yemeye özen gösterdim.

Defne gayet sağlıklı olarak, 2.900 gram doğdu. 40 haftayı tamamlasaydı eminim 3 kiloyu geçecekti. Dolayısıyla bu yeme şekli ikimize de yaradı….

2 yorum:

  1. Gerçekten ciddi bir disiplin işi.. Yumurtayı hergün yiyemiyorum, hiç canım istemiyor. Çok sevdiğim badem, ceviz gibi gıdalar bile sanki "ağır" geliyor.. Ne zor işmiş.. (ayça)

    YanıtlaSil
  2. Ayça'cım, hamilelik çocuklu hayata alışma evresiymiş şimdi şimdi çözüyorum olayı :) Doktorunu ve bedenini dinle bol bol, en kolay ve etkili çözüm :)

    YanıtlaSil

 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac