Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



9 Temmuz 2013 Salı

Ne Seninle Ne Sensiz

Yıl 1995, okula gitmek için erkenden evden çıkıyorum. Bir de görüyorum ki arabamızın lastiklerini patlatmışlar. Elim ayağım dolanıyor. Malum 93'ten sonra en ufak bir olay, tesadüfen de olsa aynı gün iki kez gördüğüm tanımadık arabalar ya da şahıslar, yine olacak mı endişesi artık hava-su gibi hayatımızın kalıcı parçası olmuş. Beynim uyuşmuş, kafamdan kaynar sular boşalmışcasına eve dönüyorum, anneme haber veriyorum. Kadıncağız bir an şaşırıyor ne yapacağını. O her şeyi bilen canım annem, gözlerinde okuyorum paniği.

"Karakola gitmek lazım" diyor sonrasında, "tamam" diyorum "okul bugün kalabilir". İşte o an annemin gözlerinden ateş püskürüyor. "Sen değil kızım, ben gideceğim" diyor çok ama çok sinirli bir şekilde. Hayret ediyorum bu haline. Niyetim okul kırmak değil, o da biliyor bunu ve beni yanlış anlamış da değil, ineğin önde gideniyim çünkü. "Ben yaşadığım sürece karakola gidemezsin sen" diye ekliyor. Üsteliyorum, "sen görmedin ki arabayı ben gördüm" diyorum bilmiş bilmiş. "Karakola girersen nasıl çıkacağını bilebilir misin" diyor bana, boğazım düğümleniyor, susuyorum, bir daha asla konuşmak istemezcesine.Oysa bizim arabamız kapının önündeki, lastiklerini patlatanlar suçlu, bizse sabahın bir vakti işe ve okula gitmek için hazırlanmış "sıradan" ailelerden biriyiz. Sonunda ben okulun, annemse büyükbabamın desteğinde karakolun yolunu tutuyor.

Aradan geçen 18 yıl boyunca ve en son halen devam eden Gezi olaylarında rahmetli anneciğimin aslında ne demek istediğini çok ama çok iyi anlıyorum. Ve tüm bu yaşananların ağırlığıyla gecenin bir köründe uykum kaçınca, polisten ne çok korktuğumu itiraf ediyorum kendime. Büyük konuşmak istemem ama başımıza birşey gelse polise sığınmayı ne kadar tercih ederim, ne kadar güvenirim bilemiyorum. "Birkaç çürük için koca çuval çöpe atılmaz" derler ama sanırım bu kez çuvalın tamamı çürük.

Taksim'de son yaşanan olayda, elinde palayla ortalıkta terör estiren adama müdahale etmeyen polise ne demeli, görevini ne şekilde hatırlatmalı bilemedim. Gerçi bunları yazmam saçma, üniversite yıllarında fakültede ne zaman kavga çıkacak olsa o sabah kapıda polis olmazdı, her zaman oralıkta cirit atan sivil polisler de yok oluverirdi, biz de anlardık bir şeylerin olacağını ve ilerleyen saatlerde elinde sopalar, demirlerle birileri çıkıverirdi köşe başlarından. Yine böyle bir sabah fakültenin devasal merdivenlerinden inerken, yukarılardan gelen koşturma sesleriyle irkilmiştim, yanımdan hızla geçen, elinde boyum kadar sopa taşıyan adamı son nefesimde bile hatırlayacağım sanırım.

Belki abartıyorum ama eşim yanımızda olmadığında Defne'yle evimizin mıntıkasından uzaklaşmaya korkuyorum. Her an polis bir yerlerden çıkıp gaz atmaya, su sıkmaya başlayacak gibi geliyor. Kaç aydır Defne'yi vapura bindirmek isteyip hep öteliyorum bu programı, bugün haberlerde atılan gazdan etkilenen bebek ve çocukları yazmışlar, o meleklere yapılan nasıl cezasız kalabilir hangi vicdan buna eyvallah diyebilir kelime bulamıyorum. Divan otelinde annesine sımsıkı sarılmış ağlayan o bebeciğin fotoğrafı gözümün önünden gitmiyor.

Yaşadığım bu topraklara ne zaman huzur gelecek merak ediyorum.....

Not: Günün anlam ve önemine binaen bugün için niyetim hatırladığım eski Ramazanları yazmaktı, ama maalesef keyif kalmadı, belki yarına....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac