Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



14 Haziran 2013 Cuma

Taşı Toprağı Keşmekeş

"İstanbul için taşı toprağı altın" derlermiş ya, bilmeyenler, az bilenler ve İstanbul dışında yaşayanlar için bu "altın"dan şehri anlatsam biraz...

Ortaokuldan beri yani aklım ermeye başladığından beri isyan ederim "İstanbul"a. Televizyonda hep İstanbul, gazetelerde hep İstanbul, hava durumu sunuluşunda bile önce İstanbul... "Sanki" bu koca ülkede bir istanbul var, gerisi boş. Maalesef acı ve sanırım hiç değişmeyecek gerçek bu.

Yatırımların çoğu İstanbul'a, iş merkezlerinin çoğu İstanbul'a, sanat-kültür merkezlerinin çoğu İstanbul'a, sayılarını bilmediğim kadar üniversite İstanbul'a. Hal böyle olunca herkes İstanbul'a....

Özellikle bu son protestolardan sonra, "İstanbul"a bir kez daha isyan ediyorum. Sen neymişsin aziz şehrim ki, ülkenin Başbakanı, ülkenin genelini yönetmek-yüceltmekle sorumlu kişinin iş listesinde üst sıradasın? Üçüncü köprü, kanal projesi, öngörünüm nedeniyle edilen kavgalar, Gezi parkı projesi daha bilmediğim ya da hatırlamadığım onca şeyin merkezindesin yine? Başbakanı, başbakanlıktan ziyade İstanbul Büyükşehir Beledyesi Başkanı gibi düşünmeye iten sebepler nedir acaba? Ülke genelinde, başka şehirlerde onca sorun varken neden İstanbul, neden bu projeler? Üstelik başbakanın ikameti ve işyeri Ankara iken neden sürekli İstanbul?

Oysa bir İstanbul'lu olarak, üstelik de artık "ev hanımı" bir "anne" olarak benim İstanbul'la ilgili dertlerim çok başka mesela. Duymak isteyen yetkililere ilanen bildiririm....

1. TRAFİK: Yıllar evvel mesai başlangıcı-çıkışı ve okul saatleri dışında trafik hayli azdı bu şehirde. Oysa şimdi ana alterler neredeyse 7/24 full. Arabalar, taksiler, dolmuşlar, otobüsler, metro, metrobüs hınca hınç insan dolu. Söyleye söyleye, şikayet ede ede herkesin dilinde tüy bitti. Ama gelmiş geçmiş hiçbir idare İstanbul'un trafik sorununa çare ol(a)madı. Gelişigüzel, alt yapı ve ulaşım konusu çözülmeden yapılan ev ve işyerleri, daha çok da alışveriş merkezleri trafiği körüklüyor. Bu nedenle de gideceğiniz yere varmak için saatler önce evden çıkmak durumunda kalıyorsunuz. Özellikle bebek ya da çocukla toplu taşıma kullanmak tam bir işkence. Duraklarda "sıra yapma" kültürü ve düzeni yok, bindiğiniz araçlarda da ayakta kalma ihtimaliniz çok yüksek. Yıllardır düşünürüm, başka şehirlerde insanlar 1 saatte şehir değiştirirken biz İstanbul'lular yeri geliyor 15 dakikalık yolu 1 saatte gitmiyor muyuz? Evden çıkıp okula ya da işe gitmek, arkadaşlarla buluşmak hep saatleri götüren bir yolculuk gerektiriyor, oysa zaman en boşa harcanmayacak değer değil midir?

Deniz taşımacılığı neden gözardı edilmektedir? Deniz otobüsü ve deniz taksi neden çok pahalıdır? Oysa mazotla ya da uygun başka yakıtlarla çalışacak motorlar/araba vapurları araç trafiğini büyük ölçüde azaltmaz mı?

Üstelik bir devlet büyüğü şehre gelince ya da şehrin bir noktasından diğerine gitmeye yeltenince, zaten keşmekeş olan trafik iyice kilitlenir, yollar kapanır, araç ve yaya trafiğine izin verilmez vs vs... O akşam babalar-anneler işten geç gelir, çocuklar camlara iyice yapışır.....

2.  HAVA KİRLİLİĞİ : Özellikle otobüs, taksi, dolmuş gibi toplu taşıma araçlarının egzosları rezalet çalışıyor. Bunu denetleyecen bir mekanizma yok mu? Doğalgaz pahalı olduğundan mecburen kömüre dönen vatandaşlar yüzünden rüzgarsız kış günleri resmen kömür soluyoruz. Hani doğalgaz ucuz olacaktı? Hani ekonomimiz süperdi de insanların alım gücü yükselmişti?

3. GÜRÜLTÜ : Trafik sesi, eğlence mekanlarının sesi, boğazdan geçen teknelerde açılan ölçüsüz müzik? Var mı eklemek istedikleriniz?

4. KALABALIK : İstanbul'da her yer her zaman kalabalık. Neden bunca yatırımı sadece İstanbul'a yaptınız? Başka şehirlerin hakkını neden çaldınız? Eğitim, iş yani para merkezi İstanbul olunca da ahali buraya toplandı haklı olarak, şimdiyse şehrimize sığmayacak kadar çok kalabalığız. Herhangi bir felaket durumunda bunca insan ne olacak? Mesela hep konuşulan İstanbul depremi? A planı, B planı, C planımız ne? Yoksa "Allah verdi Allah aldı canlarımızı" mı diyeceğiz?

5. PAHALILIK: Yazlıkta gittiğimiz pazarın iki katı para ödüyoruz sebzeye, meyveye günah değil mi? İstanbul'lu kolay mı kazanıyor? Üstelik dalından belki haftalar önce kopmuş sebze-meyve tüketiyoruz, elden ele geçmiş....

6. GÖRÜNTÜ KİRLİLİĞİ: "Kentsel dönüşüm" adı altında dah açok depremden korkutarak rant elde etme amacıyla binalar yenilenmeye başladı, araziler boş kalmak ya da ağaçlandırılmak yerine plazavari evlere dönüştürülüyor. Dolayısıyla zaten çok da hoş olmayan İstanbul manzaraları ilerde dev binalardan ibaret olacak, ufuk yerine bina bina bina göreceğiz. Şehir planlamacıları buna ne diyor? İzinleri, ruhsatları kim nasıl veriyor? Biliyor musunuz Esentepe artık esmiyor binalar yüzünden. Boğaziçi Kanunuyla "korunan" Boğaz'dan gökdelenler gözüküyor. Hani İstanbul silueti, o eşsiz Boğaz manzarası?

7.....................

** Tüm samimiyetimle demem o ki, iş Gezi Parkı'nın yıkılıp Topçu Kışlası/AVM/Rezidans yapılmasına gelene kadar İstanbul'un, İstanbul'lunun derdi çok. Yetkililerden "20 ağaçla" uğraşmak" yerine, kökleşmiş bu sorunlarımıza kalıcı ve yerinde çözümler bekliyoruz..... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac