Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



18 Aralık 2014 Perşembe

Ben, Malala (Yusufzay)

"Güzel şey doğrusu" dedikten sonra yine, sessizliğime-düşüncelerime- günlük telaşlarıma, hayallerime ve hayal kırıklıklarıma daldım gittim.

16 Aralık 2014 günü, Taliban, Pakistan'ın Peşaver ilinde bir okula, daha doğrusu ordu mensuplarının çocuklarının gittiği bir okula "intikam" saldırısı düzenleyip yüzlerce öğrenci ve öğretmeni feci şekilde katlettiğinde artık buraya dönmem gerektiğini düşündüm. O küçücük çocuklar, fedakar öğretmenler, korkunç acıya maruz kalan aileler için. Ve dahası yine birkaç gün önce Yemen'de kız çocuklarını taşıyan okul servisine saldırıp on küsur kız öğrenciyi katleden zihniyet için..... belki kendim, kızım ve sevdiğim herkes için, bu yazıyı okuyan herbir insan evladı için....  Evet, "yaz"malıyım, "oku"malıyım. Malala'nın dediği gibi, "sesimizin değerini ancak susturulduğumuzda anlarız".  

Yaz tatiline gitmeden aldığım, altını çize çize okuduğum, okurken kimi umutsuzluğa kapıldığım, burada paylaşmak istediğim onca şeyin arasından bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Roman okumaktan pek de hoşlanmadığımı, "gerçek"lerin beni cezbettiğini söylemiştim bir yerlerde. İşte gerçeğin ta kendisi Malala (Yusufzay). 1997 doğumlu, Pakistanlı bir genç kız. Kendi deyimiyle, "Eğitim hakkını savunduğu için Taliban tarafından vurulan kız". Geçenlerde Nobel Barış Ödülü aldı, belki takip etmişsinizdir.

Kitaptan altını çizdiğim kimi yerleri aşağıya not ediyorum. Lütfen bu kitabı alın, okuyun, okutun, büyümekte olan çocuklarınız için saklayın. Hepimiz için dersler, notlar, farkındalıklar var.

Gündem çok karışıkken, onca şeyin arasından bu konuyu seçtim, evet, biryerlerde söylediğim gibi çocuklar dışında hiçbir şey artık beni ilgilendirmiyor. Pakistan nere, Türkiye nere diye de düşünebilirsiniz, ama aşağıdaki notları okuyunca, bu hikaye'nin tanıdık geldiğini/ gelebileceğini/ tercihlerimizin bizi nerelere sürükleyebileceğini düşünmenizi istiyorum. Alıntılar aniden kesilecek, hem uzatmamak hem de yazara haksızlık etmemek için.

Uzun bir aradan sonra, bu uzun yazıyı sabırla okuyacaklara ve ardından kitabı alıp "hikaye"nin tamamını, gerçek sahibinden dinleyeceklere teşekkürlerimle.....


"............ Yıl 2013. Canım memleketim Pakistan'a ve Svat vadisindeki evime beş saat uzaklıkta bir ülkedeyim(İngiltere). Ama benim ülkem, buranın asırlarca gerisinde. Burada aklınıza gelebilecek her türlü rahatlık var. Bütün musluklardan su akıyır -sıcak ya da soğuk arzunuza göre-, bir düğmeyi çevirerek ışıkları yakabiliyorsunuz, gece ya da gündüz fark etmiyor, gaz lambalarına gerek yok, üzerinde yemek pişirebileceğiniz ocaklar var.... penceremin önünde durup dışarı baktığımda yüksek binalar, düzenli sıralar halinde ilerleyen taşıtlarla dolu upuzun yollar, bakımlı yeşil alanlar ve bahçeler, üzerinde yürünebilecek düzgün kaldırımlar görüyorum.........."

" ...... Arkadaşım Münibe'nin en büyük hayali moda tasarımcısı olmaktı, ama ailesinin bunu asla kabul etmeyeceğini biliyor, bu yüzden herkese doktor olmak istediğini söylüyordu. Bizim toplumumuzda kızlar çalışabilecek olsalar bile, öğretmenlik ya da doktorluk dışında bir meslek seçmeleri çok zor....... "

"..... Ben doğduğumda (1997), köy halkı anneme acımış, kimse babamı tebrik etmemiş. Pek çok Peştu için kız çocuğun doğduğu gün, kasvetli bir gündür. Babamın kuzeni doğumumu kutlamaya gelen birkaç kişiden biriymiş......"

".... Annem, okuma yazma bilmediği halde, babam onunla herşeyi paylaşır, gününün nasıl geçtiğini anlatır. Birçok Peştu erkeği bunu asla yapmaz, sorunları kadınlarla paylaşmak acizlik göstergesi olarak kabul edilir.........."

"... Babam geniş bir aileden geliyor.... Birçok ailede olduğu gibi, oğlanlar okula giderken, kızlar evde kalıyormuş. Halalarımın tek mahrumiyeti okul değilmiş. Sabahları babama kaymak ya da süt verilirken, kız kardeşleri sütsüz çay içerlermiş. Yumurta varsa sadece oğlanlar arasında paylaşılırmış. akşam yemeği için tavuk kesildiğinde, kızlara kanat ve boyun, erkeklere göğüs eti verilirmiş......" 

"..... Babam sekiz yaşındayken Ziya ül Hak adında bir general iktidarı ele geçirmiş. Seçimle gelen başbakanımız Zülfikar Ali Butto'yu tutuklatmış, yargılatıp astırmış.... Ülkedeki insanların kendsine destek olmasını sağlamak için general Ziya ül Hak, bir İslamlaştırma kampanyası başlatmış. Bizi, hem ideolojik hem de coğrafi sınırlarımızı savunacak bir ordusu olan doğru düzgün bir Müslüman ülke yapmayı amaçlıyormuş. Halkımıza, onun hükümetine itaat etmenin görevleri olduğunu çünkü bu hükümetin İslami prensipleri uyguladığını söylüyormuş. Ziya, nasıl ibadet etmemiz gerektiğini bile dikte etmeye kalkmış, her bölgede salat'lar, yani ibadet komiteleri, kurmuş. 100.000'den fazla ibadet müfettişi görevlendirmiş. Ziya'nın rejimi sırasında, Pakistan'da kadınlar için hayat çok daha kısıtlı hale gelmiş. Cinnah (Pakistan'ın kurucusu), "kadınlarla erkekler yanyana olmadığı sürece hiçbir mücadele başarılı olamaz. Dünyada iki güç vardır, biri kılıç, diğeri kalem. İkisinden daha kuvvetli olan üçüncü güç ise kadınların gücü"dermiş. Ancak Ziya'nın getirdiği İslami yasalarla bir kadının mahkemedeki tanıklığının değeri, bir erkeğinkinin yarısına inmiş. Çok geçmeden hapishanelerimiz, tecavüze uğrayıp hamile kalan, ancak mağduriyetlerini kanıtlayacak dört erkek tanık bulamadığı için zina suçuyla mahkum edilen onüç yaşındaki kızlarla dolmuş. Kadınlar, bir erkeğin izni olmadan banka hesabı bile açtıramıyormuş...... tarih kitaplarımız yeniden yazılmış...." 

".... Babamın kendi köyünün okulu küçücük bir binaymış. Derslerin çoğu bir ağacın altında, çıplak zeminde yapılıyormuş. Tuvalet yokmuş. Öğrenciler doğal ihtiyaçlarını karşılamak için tarlalara gidiyormuş. Yine de okula gidemeyen halalarıma kıyasla babam, eğitimin kendisi için ayrıcalık olduğunu söyler. Cehalet, siyasetçilerin insanları kandırmalarına, kötü yöneticilerin yeniden seçilmesine olanak tanıyormuş. Zengin, fakir, kız, erkek bütün çocukların eğitim hakkının olması gerektiğini savunuyormuş babam. ......."

"...... Çoğunlukla politikacılar buraları seçim zamanında ziyaret ediyor, yol, elektrik, temiz su vaadinde bulunuyorlardı. Halkını belli birine oy vermeye ikna edebilecek nüfuzlu, arazi sahibi kişilere para ya da jeneratör veriyorlardı. Elbette bu sadece erkekler için geçerliydi, bizim bölgemizde kadınlar oy kullanmazlar......" 

".... Ben doğmadan bir yıl önce, Taliban adlı bir grup ülkeyi ele geçirmişti ve kız okullarını yakıyordu. Erkekleri uzun sakal bırakmaya, kadınları da burka giymeye zorluyorlardı. Burka giymek, dışarıyı görmek için yanlızca küçücük bir pencerenin olduğu kumaştan, kocaman bir topun içinde yürümek gibi birşeydir. Yaz aylarında fırın gibi olur. Babam, Taliban'ın kadınların yüksek sesle gülmelerini, hatta beyaz ayakkabı giymelerini bile yasakladığını söylemişti, çünkü beyaz renk -erkeklere ait olan- bir renkti. Kadınlar sırf tırnak cilası sürdükleri için hapsediliyor, dövülüyorlardı......" 

".... Benim ülkemde pek çok politikacı hırsızlığı olağan görür. Onlar zengin, ülkemizse fakirdir ama onlar durmaksızın yağmalar. Birçoğu vergi ödemez. Devlet bankalarından kredi alır ve geri ödemezler. Devlet ihalelerinde ya da anlaşmalarında dostlarına ya da rüşvet aldıkları şirketlere torpil yaparlar. Çoğunun Londra'da pahalı daireleri vardır. İnsanların açlık çektiğini, bitmek bilmez elektrik kesintileri yüzünden karanlıkta oturduklarını, ailelerinin ihtiyaçları yüzünden çalışmak zorunda kaldıkları için çocukların okula gidemediğin gördükleri halde vicdanları nasıl rahat edebiliyor, bilmiyorum......." 

".... 2002'de Müşerref, -kontrollü demokrasi- için seçim düzenledi. Bizim eyaletimizde bu seçiçler MMA denilen, beş dinci partiden oluşan bir grubu iktidara getirdi...... MMA yönetimi, CD ve DVD dükkanlarını yasaklamıştı, Afgan Taliban'ın yaptığı gibi bir ahlak polisi yaratmak istiyordu. Bu sayede, bir erkeğin eşlik ettiği bir kadını durdurup ondan bu erkeğin akrabası olduğunu kanıtlamasını isteme yetkisine sahip olabileceklerdi. Neyse ki yüksek mahkememiz buna engel oldu. Ardından MMA yönetimi, sinemalara saldırılar düzenledi, kadın resimleri olan posterleri yırttılar ya da boyayla kararttılar. Giysi mağazalarındaki kadın mankenleri bile kaldırdılar. Batı tarzı gömlek-pantolon giyen erkekleri tartakladılar. Kadınların başlarını örtmelerinde ısrar ettiler. Babamın lisesi 2003 yılında açıldığında, kız ve erkek öğrenciler bir aradaydı. Ancak 2004 yılında koşullar öylesine değişti ki kızlarla erkekleri aynı sınıfta tutmak düşünülemezdi bile......"

".... Taliban vadimize geldiğinde ben 10 yaşındaydım (2007). O kadar karanlık ve pis görünüyorlardı ki, -banyo ve berberden nasibini alamamış adamlar-deniyordu.... Hareketin liderliğini Fazlullah üstlenmişti.... Başlangıçta Fazlullah çok akıllıca davrandı. Kendini İslami reformcu ve Kuran yorumcusu olarak tanıttı. Annem dini bütün bir kadındır, önceleri Fazlullah'tan hoşlandı. Fazlullah radyosunu insanları iyi alışkanlıklar edinmeye ve kötü olduğunu söylediği alışkanlıkları bırakmaya teşvik etmek için kullanıyordu....Çoğunlukla bir süre o konuşuyor, sonra yardımcısı Şah Duran devreye giriyordu. İnsanları müzik dinlemekten, film izlemekten, dans etmekten vazgeçmeleri yönünde uyarıyordu. Fazlullah, depreme bu tür günahların neden olduğunu söylüyor, eğer alışkanlıklar bırakılmazsa Allah'ın gazabıyla karşılaşacağımızı bildiriyordu.. Mollalar ülkemizde Kuran'ı ve hadisleri yanlış yorumlayarak öğretirler çünkü çok az insan orjinal Arapça'dan anlayabilir. İşte Fazlullah da bu zaafı sömürüyordu......" 

"......Bir gün Sufi Muhammed hapishaneden bir duyuru yaptı ve kadınların, kız medreselerinde bile eğitim görmemeleri gerektiğini söyledi. Bunu üzerine Radyo Molla ilgisini okullar üzerinde yoğunlaştırdı. Okul yöneticileri aleyhine konuşmalar yapmaya ve okulu bırakan kızları isim vererek övmeye başladı. Benim gibi hala okula devam eden kızlara manda ya da koyun diyerek hakaret ediyordu......Fazlullah'ın adamları, sağlık görevlilerinin çocuk felci aşısını yapmasını yasaklamıştı. Bu aşıların, ABD'nin Müslüman kadınları kısırlaştırmak için hazırladığı bir tuzak olduğunu söylüyorlardı...- bir hastalığı daha başlamadan iyileştirmek şeriat kanunlarına uymaz- diyordu, Svat'ta tek bir damla aşı alan çocuk olmayacak...... "        

" ...okul gezilerine ya da pikniğe gittiğimiz o eski günler rüya gibi geliyordu. Artık kimse güneş battıktan sonra evinden çıkamıyordu. Teröristler, kayak pistini ve Malam Cabba'da eskiden turistlerin kaldığı büyük bir oteli bile bombalamıştı. Neredeyse her gün bir okul bombalanıyordu......Zenginlerin pek çoğu kaçıyordu. Yoksulların kalmaktan ve hayatta kalabilmek için ellerinden geleni yapmaktan başka çareleri yoktu..... 2009 Ocak ayı başında bir zamanlar 27 kızın olduğu sınıfımda 10 kız kalmıştı..... Ülkenin her yerinden gelen baskılar işe yaradı ve Fazlullah kızların 10 yaşına gelene kadar okumalarına izin verdi. Ben beşinci sınıftaydım. Bazılarımız kendimizi olduğumuzdan küçük gösterdik. Yeniden okula gitmeye başladık. Günlük kıyafetler giyiyor ve kitaplarımızı örtülerimizin altına saklıyorduk..... "                    

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac