Rahmetli büyükbabacığım arasıra meclis televisyonunu seyrederdi, bazen ben de takılırdım onunla. Ne zaman açsak TBMM'deki koltukların büyük kısmı boş olurdu, dolu olanlarındaysa oturanlar ya birbirleriyle sohbet halinde olur ya önlerindeki birşeyleri kurcalarlardı. Kürsüde konuşma yapanı dinleyen, mesela not alan, ne bileyim hazırlıklı gelen yok denecek kadar azdı. Konuşmalar devamlı kesilir, oturduğu yerden bağrılır vs vs.
Hayret ederdim, çok üzülürdüm ve kendi kendime isyan ederdim bu düzene. Aradan yıllar geçti, değişen birşey olmadığı gibi fiziksel ve sözel şiddet içeren oturumlar ve bu düzenin değişmeyeceğine inancım her geçen gün artıyor, hakikaten utanç verici.
Sadece bir hukukçu olarak değil, sıradan bir vatandaş olarak soruyorum; hangimiz işe gitmeme, mesai saatleri içinde masabaşında uyuma, birbirimize bağırma, birbirimize vurma, dakikalarca birbirimizle sohbet etme, birbirimizin sözünü bağırarak kesme imkanına sahibiz? Ya da yapabilecek olsak bile, en azından "bana verilen maaşı hak etmeliyim, helal kazanmalıyım" anlayışımız, vicdanımız ağır basmaz mı? Daha ilkokulda öğrenmiyor muyuz söz alarak konuşmayı?
Yukarıdaki resmi facebook'ta gördüm ve siteme aldım, fotoğraflar gerçek, yazılı kısımlar ne kadar gerçek bilmiyorum ama şurası doğru ki, açalım meclis televizyonunu ve bizi temsil etmeleri için oy verdiğimiz, maaş ve harcamalarımızdan alınan vergilerimizle maaşlarını alan bizim vekillerimiz, yani bir nevi çalışanlarımız ne kadar hakkını vererek çalışıyorlar? Çalışmadıkları zaman vicdan azabı çekmiyorlar mı? Her ay aldıkları para kursaklarından nasıl geçiyor? Üstelik kimi kendini "dindar" kabul etmekteyken inandığı yüce Allah'ın huzuruna çıktığında bu durumu nasıl açıklamayı planlıyor? Meclisin yazın kapalı olduğu konusuna değinmiyorum bile, hakikaten "bu ağır koşullarda" çalışmak hayli zor olsa gerek.
Böyle gelmiş böyle gider bu düzen.... belki de bu inancımız yüzünden hiçbir şey iyiye gitmiyor.
Yarın 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı. Bu ülkeyi kuran, bizleri kimliği- adı sanı belli hür insanlar haline sokan ulu önderimizi anmamak için yine bahaneler üretilecek. Kimi "hasta" olacak, kimi "seyahatte" kalanlara da "gösteri izni" verilmeyecek. Peki ben ne yapacağım? Bayrak asmakla yetinip, "2,5 yaşında bir kızım var, karakollarda, hapislerde mi çürüyeceğim korkusuyla karışmayacağım etliye sütlüye". Yazıklar olsun bana e mi ! Bu ülke benim gibi korkaklarla değil, Onbaşı Nezahet gibi daha 8 yaşında silah kuşanan çocuklarla kuruldu. Demek onca yaşanana rağmen hala bıçak kemiğe dayanmadı....
Neden Ambalajlı Süt?
4 yıl önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder