Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



27 Mart 2010 Cumartesi

Karidesli Makarna


Sık sık pişirmesem de, makarnanın her türlüsünü sevenlerdenim. Makarna, bence her evde iştahla ve sevilerek yenen, dar zamanlarda hayat kurtarıcısı harika bir lezzettir !

Sanırım bunda, pişirmesi ve sunmasındaki kolaylık kadar, aşçısına her türlü pişirme imkanı tanıması büyük rol oynuyor. İster sebzeli, ister kremalı, ister peynirli kaç çeşit yapılabilir sayamıyorum bile! Ancak evin içinden “Yaşasın Makarna!” sesi duyulunca, her çeşidinin makbul olduğunu bir kez daha anlıyorum….

Karidesi, geçenlerde gittiğimiz İkea’dan almıştım. Size de tavsiye ederim, gayet temiz ve lezzetliydi. Yeri gelmişken itiraf edeyim, İkea’nın en sevdiğim reyonu İsveç Market!

Malzemeler:

- ¾ paket makarna
- 1 paket dondurulmuş karides (250 gramlık)
- 1 ya da 2 kaşık sıvıyağ
- 2 ya da 3 diş sarımsak
- Bir çay kaşığı kırmızı pul biber
- Tuz
- Dilerseniz üzerini süslemek için ince doğranmış taze soğan

Yapılışı:

1. Makarnayı kaynar tuzlu suda pişirin. Çok kuru olmamak kaydıyla suyunu süzüp, yapışmaması için biraz yağ ilave ederek karıştırın.

2. Diğer yandan karidesin buzunu çözdürüp tel süzgecinizde güzelce yıkayın. Suyunun süzülmesini sağlayın.

3. Sarımsağı ince doğrayarak orta boy bir tavaya alın, yağla birlikte sote edin. Üzerine karidesi ilave edip, kapağı açık vaziyette arasıra karıştırarak karidesin renginin dönmesini (hafif beyazlaşacak) sağlayın. Pul biber ve az miktar tuz ilave edin.

4. Makarnayı servis tabağınıza alın, üzerine karidesi yayın. Dilerseniz taze soğanı serperek süsleyin.

Afiyet olsun !

19 Mart 2010 Cuma

Sanat, tarih, moda ve romantizm…..Paris-II

İlk kısmını burada yayınladığım Paris gezi notlarına devam edelim....


Paris, 1900’den beri çalışmakta olan, inanılmaz büyüklükte bir metro ağına sahiptir. Metro haritasına baktığınızda, şehrin altının köstebek yuvası haline gelmiş olduğunu düşünebilirsiniz. Çok karışık bir metro sistemi olduğu söylense de iyi bir haritanız varsa, şehrin en ücra köşesine bile çok kolay ve ucuza ulaşabilirsiniz. Yalnız, geceleri evsizlerin barınması dolayısıyla tehlikeli olabilir(miş). Bir de yürüyen merdivenlerin azlığı, yaşlı ve sakatlar açısından ciddi dezavantaj yaratıyor. Paris’te, metro ağı yetmezmiş gibi altı adet tren garı da varmış)


Türk mahallesi burada da var. Türkiye’de asla girmeyi düşünmeyeceğiniz salaş bir lokantanın vitrininde, bir tabak mercimek çorbasının 5 Euro olduğunu görünce küçük dilimi yutacak hale geldim, evet Paris işte bu kadar pahalı bir şehir.


Montmartre ise Paris’in tek tepesidir. İsa’nın kalbinin attığı söylenen ve içerisinde fotoğraf çekilmesi yasak olan Sacre Coeur Kilisesi buradadır. Montmartre’a “Ressamlar Tepesi” de denebilir. Çünkü daracık sokaklarında ayaküstü resim yapan sanatçılara rastlamanız ve ufak bir pazarlık karşılığı resminizi yaptırmanız mümkündür.


Disneyland’ın Avrupa’lı versiyonu Eurodisney’e gitmek yerine Brüksel gezisine çıkmayı tercih etmiştik, dolayısıyla bu eğlenceli yerden size bahsedemeyeceğim. Eurodisney gezisi, çocuklu ailelere ve turistik gezi yerine eğlenceyi tercih edenlere uygun olabilir.


Paris gezimizin son gününde Versay Sarayı'na da gitmiştik. Ancak buna ilişkin fotoğraf ve notları bir başka zaman yayınlayacağım.

Edith Piaf’ı aslında Paris’e mal etmemek lazım, çünkü kendisi ünlü bir Fransız şarkıcı. Ancak meşhur olmadan önce Paris sokaklarında şarkı söylediğini düşünerek ve dilim döndükçe o şarkıları mırıldanarak Paris sokaklarında dolaşmak hoşuma gitmişti.


Paris’te ve sanırım Fransa’nın birçok yerinde İngilizce bilmek aslında pek işe yaramıyor. Çünkü insanlar, İngilizce sorduğunuz sorulara Fransızca yanıt vermeye pek meraklılar. Objektif bakınca, dillerini korumakta gösterdikleri bu aşırı! duyarlılık boşuna değil, dilini kaybeden bir toplum her şeyini kaybeder! (Fransızların bu aşırı! özeni, yarı İngilizce yarı Türkçe konuşmayı marifet sayan vatandaşlarımıza kapak olsun, adamlar turistle bile anadillerini konuşuyor)


Paris, eğer hakkını vererek gezmek ve müzelerinde vakit geçirmek isterseniz, hakikaten birkaç güne sığdırılacak bir şehir değil, tıpkı İstanbul gibi, en az bir haftayı sadece Paris’te geçirmenizi öneririm.

17 Mart 2010 Çarşamba

Sanat, tarih, moda ve romantizm…..Paris-I


Bence Paris, kendisine yakıştırılan kalıplaşmış sıfatların çok ötesinde bir şehir. Kimi için saatlerce alışveriş edilebilecek bir tüketim cenneti, kimi için müzeden müzeye koştururken kendini kaybedeceği bir sanat mabedi, kimi içinse Eiffel Kulesini, Zafer Takını fotoğraflayacağı turistik bir şehir.

İşte benim Paris’im ve Paris seyahatime ilişkin yaşam notlarım….


Bir yerlerde okuduğum kadarıyla, Napolyon Paris’i inşaa ederken, eski bir topçu subayı olması nedeniyle, şehri, yuvarlak bir meydana açılan uzun caddeler ve bu caddelerde altışar katlı binalar şeklinde planlamış. Böylece, herhangi bir isyan durumunda, meydana yerleştireceği toplarla isyancıları çabuk ve kesin bir şekilde yok etmeyi düşünmüş.

Başka bir yerde ise, Napolyon’un Paris’i, dünyanın en güzel şehri diyerek inşaa ettirdiğini okumuştum.


Hangisi doğru bilemiyorum ama bence emekleri boşa gitmemiş, gördüğüm kadarıyla mimari bir harika diyebilirim. (Eiffel Kulesinden baktığımda şehrin cetvelle çizildiğini düşünmüştüm….) Paris’in merkezinde asla yeni yapım bina göremeyeceğiniz gibi, eski binaları/yapıları koruma ve dış cephe düzenlemesi konusunda inanılmaz yasaları olan, şehir plancılığı neymiş görülesi bir başkent.

Eiffel Kulesi, Paris’in en belirgin sembolüdür. 1889’da, yani Fransız devriminin yüzüncü yılında inşa edilmiştir. Geceleri ışıklandırılmasının yanı sıra her saat başı yaklaşık 10 dakika süreyle ilave ışık seline sahne olmaktadır. Yükseklik korkunuzu yenerek, dev asansörlerle bu kuleye çıkmanızı ve Paris’e kuşbakışı bakmanızı öneririm.


ve tabii şehrin ortasından geçen Seine Nehri…..Üzerinde birbirinden güzel köprülerin bulunduğu, tekne gezisi yapabileceğiniz bir nehir. Tekne gezimizi yağmurlu bir günde yapmıştık, böylece damlalar altında Paris fotoğrafı çekme imkanımız oldu, ayrıca çok romantikti.


Zafer Takı ise, Napolyon’un 1806’da zafer kazanan askerlerine, Paris’e zafer takları altından geçerek gireceklerini müjdelemesi üzerine yapılmaya başlanmıştır. Altında, 1. Dünya Savaşında ölen Fransız askerler için bir de mezar bulunmaktadır. Mezarın üzerinde, 1923’ten beri hiç söndürülmeyen bir alev yakılmaktadır.


Paris gezimizin bir bölümü yağmurlu günlere denk gelmişti, ama hakikaten hiç fark etmedi, çünkü Paris’te çamur ve su birikintisi neredeyse yok!


Paris’e gidip de Louvre Müzesini ziyaret etmemek olmaz. Louvre Müzesi, değil birkaç saate bir güne bile güçlükle sığdırılabilecek büyüklükte ve eser sayısı çok fazla. Dolayısıyla, bu ziyaretin notlarını ve fotoğraflarını bir başka yazımda kapsamlı olarak paylaşacağım.


Notre Dame Katedrali ise dışı muazzam bir işçilikle bezenmiş, heybetli, gotik mimarinin en güzel örneklerinden biridir.


Seyahat notlarının ikinci kısmı birkaç gün sonra....

11 Mart 2010 Perşembe

Firik Pilavı ve Arpacık Soğanlı Kebap


Firik, Gaziantep mutfağında sıkça kullanılan bir bulgur çeşididir. Açık yeşil renkli ve is kokulu bir bulgurdur. Buğday başağı daha tazeyken alınıp sazların arasına yerleştirilir ve sazlar biraz yakılarak, başaklara is kokusu sinmesi sağlanıp, tütsülenir.

Geçen yaz, ilk defa Çiya’da yediğimiz Firik Pilavı o kadar hoşumuza gitmişti ki, Şişli’de bir aktardan firik satın aldım. Tezgahtar, firik pilavı için bir ölçü firik, iki ölçü bulgur kullanmalısınız demişti.

Cumartesi günü piknik dönüşü, Firik Pilavı ve pazardan aldığım arpacık soğanla kebap pişirdim. Açık havanın iştahları arttırmasından mı, yoksa hakikaten lezzetli olduğundan mı bilmiyorum, hepimiz ikişer tabak yedik.

Yöresel mutfakları denemek isteyenlere ve tabii farklı tatlara açık olanlara tavsiye ederim.

Firik Pilavı

Malzemeler:

- Bir su bardağı firik
- İki su bardağı pilavlık bulgur
- 4-5 kaşık sıvıyağ
- 1 yemek kaşığı tereyağ
- 4,5 – 5 su bardağı sıcak su
- Tuz

Yapılışı:

1. Firik ve bulguru ayıklayıp birbirine karıştırın. Ayıkladıktan sonra, güzelce yıkayıp süzün.

2. Yağları, pilavı pişireceğiniz tencereye alıp eritin.

3. Firik ve bulgur karışımını yağda biraz kavurun. Tuzu ve kaynar suyu ekleyip, pilav yapar gibi, suyu tamamen çekene kadar kısık ateşte pişirin.

Arpacık Soğanlı Kebap

Malzemeler:

- ½ kilo kuşbaşı et
- 10-15 adet arpacık soğan
- 2 diş sarımsak
- 2 adet defne yaprağı
- Kekik, karabiber, tuz
- 2 ya da 3 kaşık sıvıyağ
-Sıcak su

Yapılışı:

1. Eti yıkayıp suyunu süzün. Pişireceğiniz tencereye alıp önce harlı ateşte, sonra da kısık ateşte arasıra karıştırarak suyunu çekmesini sağlayın.

2. Bu sırada arpacık soğan ve sarımsağı soyun.

3. Ete, önce sıvıyağı ardından soğan ve sarımsakları ilave edip, arasıra karıştırarak soğanın şeffaflaşmasını sağlayın.

4. Kekik, defne yaprağı ve karabiberi ekleyin. Etin üzerini biraz geçecek kadar sıcak su ilavesi ile eti yumuşayana kadar pişirin. En son tuzunu ekleyin.

Afiyet olsun !

8 Mart 2010 Pazartesi

Fırında Beşamel Soslu Tavuk



Cumartesi günü hava o kadar soğuktu ki, evden dışarı adımımızı atmak istemedik. Sabah biraz geç bir saatte uyanıp, hafta içi imrenerek hatırlayacağımız bir kahvaltı ettik. Sonrasında, aramızda bölüştüğümüz küçük ev işlerini yaptık, çekmece/dolap topladık. İşlerimiz bitince de film seyrettik.

Bunları yaparken, bir yandan, akşam ne yiyeceğimizi düşünüyordum. Aklıma buzluktaki haşlanmış tavuk eti gelince, ertesi güne de kalacağını düşünerek fırında beşamel soslu tavuk yapmaya karar verdim.

Eşimin yorumu, “tablo gibi olmuş” şeklindeydi. Böylesine güzel bir yorum, meyve salatası ile ödüllendirildi.

Malzemeler:

- Haşlanıp didiklenmiş tavuk eti (iki göğüs eti yeterli olacaktır)
- 5 adet orta boy patates
- 4 ya da 5 adet havuç
- 1 kuru soğan
- Sıvıyağ
- 1 çay bardağı sıcak su
- tuz
- ½ su bardağı kaşar peynir rendesi

Beşamel sos için: 5-6 kaşık sıvıyağ, 3 yemek kaşığı (fazla dolu olmayacak) un, 1,5 su bardağı süt, tuz, isteğe bağlı olarak bir diş sarımsak.



Yapılışı:

1. Yemeklik doğradığınız soğanı ve soyup ince halkalar şeklinde doğradığınız havucu az yağda pişmeye bırakın.

2- Diğer yandan patatesleri soyup orta boy küpler halinde doğrayarak pişmekte olan havuca ekleyin. Biraz sote ettikten sonra üzerlerine bir çay bardağı kadar sıcak su koyup kısık ateşte suyu çekerek pişmelerini sağlayın.

3. Yağladığınız fırın kabına sebzeleri ve tavuğu serip, tuz ve karabiber ilavesi ile harmanlayın. Eğer sebzelerin suyu kaldıysa, suyu ilave etmeyin, çorba yapmak için ayırın.

4. Beşamel sos için; sıvıyağı derince bir teflon tencereye alın. Üzerine, serpercesine unu ekleyin ve devamlı karıştırmak suretiyle bir iki dakika kadar, unu kavurun. Un kavrulunca, tuzu, kullanacaksanız ince doğradığınız sarımsağı ve yavaş yavaş, yine devamlı karıştırarak sütü ekleyin. Muhallebi kıvamından daha akışkan, pütürsüz bir sıvı elde edin. Eğer pütürlü olursa, el blenderınızdan yardım alabilirsiniz !

5. Beşamel sosu fırın kabındaki malzemelerin üzerine güzelce yayın. Bir kaşık yardımıyla biraz dibe de inmesini sağlayın. Kaşar peynir serperek, 200 derecelik fırında üzeri kızarana kadar pişirin.

Afiyet olsun !

7 Mart 2010 Pazar

Şehriyeli Kuzu İncik (ya da Kuzu Kol)


Kapağı bile yırtılıp kaybolmuş, eski bir yemek dergisini karıştırırken bu tarife rastladım. Evin mutfak sorumluluğunun tamamen bana kaldığı ilk yıllarda denediğim ve yeni başlayanlar için bile gayet pratik olan bu lezzetli tarifi, yıllar sonda yeniden pişirmek istedim.

Asıl tarifte kuzu eti, buradaki gibi pişiriliyor ve suyu süzülerek tabağa alınıyordu. Ancak evdeki eti, suyunu çıkarmak için haşlamış olduğumdan, bu aşamayı uygulamadım. Dilerseniz, kuzu etini yukarıda linkini verdiğim tarife göre pişirip kullanabilirsiniz.

Malzemeler:

- Kişi başına bir parça kuzu incik ya da kuzu kol (haşlanmış ya da buradaki şekilde pişirilmiş)
- 2 su bardağı şehriye (arpa ya da yıldız şehriye olabilir)
- 3 su bardağı su
- 3 ya da 4 yemek kaşığı sıvıyağ
- Tuz

Yapılışı:

1. Bir su bardağı şehriyeyi, rengi dönünceye kadar yağda kavurun. Ardından, ikinci bardak şehriyeyi ilave edin ve kaşıkla birkaç kez karıştırın. (böylece şehriyeniz iki renkli olacak)

2. Tuz ve kaynar su ilavesi ile şehriyeyi pişirin.

3. Servis yapacağınız tabağa önce şehriyeyi, ardından kuzu etini yerleştirin.

Afiyet olsun !

3 Mart 2010 Çarşamba

Antakya Arkeoloji Müzesi


Geçtiğimiz Cumhuriyet Bayramında katıldığımız Kilikya turu kapsamında gezdiğimiz Antakya Arkeoloji Müzesi; Antakya merkezindeki Cumhuriyet Meydanı’nda, Asi Nehri’nin hemen kenarındadır.



Mozaik Müzesi olarak da anılan bu müzenin, dünyada ikinci büyük mozaik koleksiyonunu barındırdığı bilinmektedir.



Her mozaiğin kendisine özgü bir hikayesi olduğu söyleniyor.


Mozaik işçiliğinin dikkat ve sabır kadar renk uyumu, motifleme bilgisi ve zevki gerektirdiği aşikar.



Bu müzede, sadece mozaikler değil, gayet geniş bir sikke(para) koleksiyonu, ihtişamlı bir lahit de sergilenmektedir.


Aynı zamanda, eski dönemlere ait büstler, günlük eşyalar, adak sunakları ve takıları da görebilirsiniz.



Müze çıkışında, yolun karşısına geçip çarşıya gitmenizi, küçük ve mütevazi dükkanlarda satılan hakiki künefenin tadına bakmanızı öneririm. “Bugüne kadar yediğim künefe değilmiş.” dedirtecek lezzette, bol peynirli ve şerbeti iç bayıltmayan bu tatlı, biliyorsunuz Antakya’nın yöresel lezzetlerinden.

Bence, Mozaik Müzesini gezmeden ve künefe yemeden, Antakya’dan sakın dönmeyin !

1 Mart 2010 Pazartesi

Et Suyu nasıl hazırlanır?


Daha önce tavuk suyunun nasıl hazırlandığını yazmıştım. Et suyunu da yine aynı şekilde hazırlayabilirsiniz. Ancak dilerseniz etin pişmesine yakın patates, havuç ve kereviz yaprakları da ilave edebilirsiniz.

Hazırladığınız et suyunu, kavanozlara paylaştırıp buzluğunuzda saklayabilir, kullanmadan bir gün önce buzdolabınızda çözülmesini sağlayabilirsiniz.

Malzemeler:

- 3 ya da 4 parça kemikli kuzu eti (ya da sadece haşlamalık kemik)
- 1 orta boy kuru soğan (kabuğu soyularak dörde bölünmüş)
- 3 ya da 4 diş sarımsak (kabuğu soyulmuş bütün halde)
- 6 ya da 8 adet tane karabiber
- Su

Yapılışı:

1. Eti ya da haşlamalık kemikleri güzelce yıkayıp suyunu süzerek, tencereye alın.

2. Kuru soğanı, sarımsakları ve karabiberi ilave edin.

3. Etin üzerini bir parmak geçecek kadar su ilave edip, pişinceye kadar haşlayın.

4. Bu sırada üzerinde biriken köpükleri atmayı ihmal etmeyin.

5. Et pişip, elinizi yakmayacak kadar soğuduğunda, etleri suyun içerisinden çıkarıp istediğiniz büyüklükte parçalara ayırın ya da bütün halde saklayın. Et suyunu, kavanozlara doldurup buzluğa kaldırın.

Kolay gelsin !
 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac