Anne baba olarak çocuklarımız büyürken neler hissediyoruz? Doğdukları günle, geldikleri bugünü kıyasladığımızda aradaki değişim, gelişim bize ne hissettiriyor? Ya da ne hissettirmeli?
Geçenlerde, elime geçen bir dergide okuduğum bir yazı çok hoşuma gitti. Kaynak ve yazar göstermek gerekir biliyorum ama maalesef dergi küçüğümüzün hışmına uğradı ve atılmak zorunda kaldı. Okuduğum yazı, "anne-kız çocuk ilişkisi"ni temel alarak kaleme alınmış olsa da bence genelleme yapılarak ana,baba- çocuk ilişkisi babında okunup değerlendirilmesi gereken bir içerikteydi.
Özetle ve hatırladığım kadarıyla şöyle diyor yazı;
" Çocukların ergenliğine kadar ana,baba- çocuk arasında hiçbir sorun yokmuş gibi görünür. Evlat, içinde bulunduğu koruma-kollanmadan gayet memnundur. Başı derde düştüğünde ailesinin yanına koşar ve gerekli desteği alır. Ana- babası gibi davranmak, çocuk için büyük bir heyecandır. Annesi gibi ruj sürmek, babası gibi kahve içmek vs ile onlara öykünür. İlkokul döneminde de herşey yolundadır aslında. Anne ve baba her daim çocuğuna birşeyler öğretmekte, çocuk da bunları büyük ölçüde benimsemektedir. Ne var ki çocuk, büyümektedir. Ana-babasından ayrı bir birey olduğu gerçeğiyle tanışır, evinin dışında başka, keşfedilmeye hazır, merak uyandıran kocaman bir dünya vardır.
Bu durum ana-babayı paniklettirir. Küçük, tatlı çocukları artık büyümeye, onu koruyacakları, kollayacakları, idare edecekleri sınırları zorlamaya başlamıştır. O güne kadar büyük ölçüde kendilerini dinleyen, fikir danışan, ana-babasına hayran çocuk bir anda (aslında belli bir süreç içinde) bambaşka bir gerçekliğe dönüşmüştür.
Böylece ana-babanın gücü, kollaması, fikirleri reddedilmeye, önemsenmemeye başlar. Bazı ana-babalar bu aşamada kıskançlık duyarlar. Artık kendileri yaşlanıyor, hayat sahnesinden silinmeye yakınlaşıyorken çocukları dünyaya yeni merhaba diyordur.
Ana-baba, artık çocuklarının hayatının merkezinde değildirler. İşte kırılma noktası da budur. Ya ana-baba, çocuklarının bağımsız bir birey olduğunu kabul edecek ya da aksini sürdürüp çatışma ortamı yaratacaktır. Ebeveynler işte bu noktada, çocuklarıyla ilgili kurdukları hayallerin aslında kendi hayalleri olduğunu kabul etmelidirler............."
Hani derler ya, "ne çabuk geçti zaman, keşke bu kadar hızlı geçmeseydi hiç kıymetini bilememişiz, yavrumuz kuş oldu uçtu gitti yuvadan vs vs..." Ya da bize denir ya "bunlar iyi günleriniz, büyüyecek, kendi düzenini kuracak vs vs...." Bence hayatın en güzel gerçeklerinden, dönemlerinden biri insanın, çocuğunun büyüdüğünü, kendine özgü bir hayatının olduğunu görmesi. Evet bu hayat, belki çocuklarımız için hayal ettiğimiz, olmasını istediğimiz hayat değil, ama kabul etmeliyiz ki, bizler de kendi ana-babalarımızın hayallerini yaşamıyoruz. Çocuk aslında dünyaya geldiği o ilk andan itibaren bağımsız, ne kadar aksini düşünsek de, acıktığı saat, uyumak istediği saat, onu mutlu eden şeyler/insanlar bizim kendimize ait olanlardan ne kadar farklı, evet benzerlikler var ama mutlak birebir örtüşen bir durum asla, asla yok. Olmasını beklemek de mümkün değil.
İşte bu yüzden, bence çocuklarımız büyüdükçe geçirdikleri evreleri sabırla, sükunetle, olgunlukla karşılamalıyız. En azından kendi adıma, çocuk gelişim kitapları okudukça, Defne'yi, o yaşlarda hatırladığım kadarıyla kendimle mukayese ettikçe birşeyleri daha kolay karşılıyor ve özümsüyorum.
Defne, bazen babasına sarılıp beni itiyor, "sen git yanımızdan" diyor ya da "babam gelsin, anne sen gelme" diyor. Bu hareketleri, yüreğimin ta derinliklerinden gerçekliğime kadar hoşuma gidiyor. Çünkü kızımın normal büyüme safhalarını yaşadığını, aslında beni gerçekten sevdiğini biliyorum. Onun hayatta tercihlerinin olması, bunları ifade edecek kadar kendini güçlü hissetmesi bana moral veriyor. Ya da yuvaya gittiği günler, kendimi boşlukta hissetmek yerine, kendime ayırabildiğim "özgür" zaman için şükredebiliyorum.
Kendi hesabıma, Defne'nin kat ettiği yolları, bundan sonra kat edeceklerini merakla ve zevkle yaşamayı diliyorum. İstiyorum ki Defne büyüsün, okulunu okusun, kendi yuvasını kursun (illa evlensin anlamında değil, ekonomik ve psikolojik bağımsızlığına erişsin anlamında), bana mümkün olduğu kadar az ihtiyaç duysun ve ben tüm bunları göreyim. Ve gün gelip, yaşam sahnesinden çekileceğim an, gözüm arkada kalmasın. Defne'nin iyisiyle, kötüsüyle, doğrusuyla, yanlışıyla kendi ayakları üzerinde durabilecek hale gelmesi bence benim misyonumun zaten tamamlandığını gösterecek. Kendi adıma Defne'nin geleceği için en önemli beklentim; vatanına, milletine ve ailesine hayırlı, vefalı ve iyi yürekli bir insan olmasıdır, gerisi Defne'ye, tercihlerine ve kaderine bağlıdır....
İşte bu yüzden bence, "eyvah çocuğum büyüyor, bu güzel günler geride kalacak" yerine, "çok şükür çocuğum büyüyor, ben de buna şahit ve destek oluyorum" demek en gerçekçi ve doğru yaklaşımdır. Çünkü olaya diğer yandan baktığımızda büyümenin, değişmenin tam karşıtı durmaktır, durmaksa maalesef ölümdür....
Not: Geçtiğimiz pazar annemin doğum günüydü. Yaşasaydı 67 yaşında, emekli, torun torba sahibi bir anneanne olacaktı. Dolayısıyla, ne mutlu çocuklarının büyüdüğünü görebilen ebeveynlere......
Neden Ambalajlı Süt?
4 yıl önce
Benim 2 çocuk yetiştirmiş olarak bir inancım var çocuğun büyüdüğü ortam da nasıl yaşanıyor neler okunuyorsa, hangi müzik dinleniyorsa ileride çocuk da aynı şeylerden hoşlanıyor. Bizim evde çok kitap okunurdu, çocuklar baştan ilgisiz görünürlerdi ama büyüdükçe onlarda okumaya hem de aynı tür şeyler okumaya başladılar. Abuk kanallar izlenmezdi aynı alışkanlık onlarda da sürüyor. Tabii çocuklarla iletişim de çok öenmli bu evrelerde.
YanıtlaSilÇok haklısınız İlhan Bey, çocuk yetiştiren herkesin dikkat etmesi lazım. Aslında yediklerimizi de dahil etmeliyiz, mesela biz çikolata yerken küçüğe bunun zararlı olduğunu anlatamayız :) Ama bir nokta var ki bence genler ya da iç kodlar devreye giriyor, ne yaparsanız yapın bir yere kadar tesir edebiliyorsunuz. Yorumunuz için teşekkür ederim :)
YanıtlaSil