İtalya’nın en kalabalık şehri ve başkentidir. İstanbul gibi yedi tepe üzerine kuruludur. Roma’da, Katoliklerin ruhani lideri Papa’nın yaşadığı bağımsız bir devlet olan Vatikan da yer almaktadır.
Roma gezimiz maalesef, sadece bir tam gün sürdü. Rehberimizin, birlikte yaptığımız gezi sonrası, elimize tutuşturduğu Roma haritasını takip ederek, bilmece çözen çocuklar, iz üzerindeki dedektifler gibi, neredeyse bütün tarihi bina, çeşme, dikili taş ve kiliseleri bulduk. Kiminin içerisine girebildik, kimiyse kapalıydı dışarıdan bakmakla yetindik.
Bol bol fotoğraf çektik, hem de her şeyin fotoğrafını…. Susuzluğumuzu, çeşmelerden akan içme sularıyla giderdik, yorulunca da yine o çeşmelerin kenarlarına oturup meyvelerimizi yedik. Sonrasındaysa hevesle haritamızı alıp, kaldığımız yerden keşfetmeye devam ettik. Hatta bulduğumuz küçük bir marketten makarna alışverişi bile yaptık….
İnsanın, hiç bilmediği bir şehri, elinde bir harita ve yanında sevdiği ile turlaması, hep duyduğu eserleri capcanlı karşısında görmesi tüm yorgunluğa ve açlığa değer. Gece vakti otelimize döndüğümüzde yemek yiyecek halimizin kalmadığını hatırlıyorum… bir daha deseler… EVET, EVET, EVET !!!!
Velhasıl Roma benim için, “her köşeden dönüşte, karşıma yeni bir eser çıkacak” heyecanıyla ılık bir ilkbahar günü keşfettiğim, keşke birkaç gün daha geçirebilseydim diye düşündüğüm şehir.
İşte keşfettiğim/iz Roma......
Aşk Çeşmesi (Fontana di Trevi); mimarı Salvi tarafından 1735 yılında yapılmıştır. Çeşmeye inilen anfitiyatrovari basamaklarda oturmak, bu heybetli sanat harikasını, fotoğraf çekmek ve çeşmeye para atmak için kaynaşan turistleri seyretmek inanın çok keyifli. Bu çeşmeye para atanın Roma’ya bir daha geleceğine dair inanç vardır.
İspanyol Merdivenleri’ne (Piazza di Spagna) oturup soluklanabilir, gelen geçeni izleyebilirsiniz. Üşenmezseniz bu merdivenleri çıkıp sola doğru yürüdüğünüzde, biraz ileride sağda büyük ve güzel bir parkla karşılaşacaksınız. Parkın sonundaysa, merdivenleri inip büyük bir dikilitaşın olduğu meydana çıkacaksınız… öyle diyor bizim harita !
Şehrin en bilinen sembollerinden Collesium, 1. yüzyılda yapılmış amfi tiyatrodur. Neron’dan sonraki İmparator Vespasiano, Neron’un çıkardığı yangından boşalan araziye kurduğu sarayın bahçesindeki gölün suyunu boşaltarak yaptırmıştır. Tente sistemi ile istenildiği aman üstünün kapatılabildiği söylenir. Romalıların burada, değişik hayvan türleri ve insanları farlı kombinasyonlarla dövüştürdüğü bilinmektedir. Hatta Collesium’un kurulduğu yerdeki gölün altında bulunan su kanlarlında değişiklik yapıp, arenayı suyla doldurdukları ve gemilerle deniz savaşları düzenledikleri de söylenmektedir. Ayrıca, gladyatör savaşlarına, gösterilere ve konserlere ev sahipliği yapmıştır. İzleyicilerin statülerine göre tribünlere ayrılmıştır.
Vatikan, Katoliklerin ruhani lideri Papa’nın yaşadığı dünyanın en küçük devletidir. Sabahın erken saatlerinde sıraya girmenizi öneririm, çünkü hakikaten çok rağbet gören bir yer. Ayrıca giderken şort, kolsuz bluz vs giymemelisiniz aksi takdirde içeri almıyorlar. Törenlerin yapıldığı meydan ve elips şeklindeki bu meydanı çevreleyen sütun ve heykeller (eski papaların heykelleriymiş) hakikaten görülmeye değer. Vatikan Kilisesi de öyle, büyük ve ihtişamlı bir bina. Vatikan nöbetçilerinin giysileri, 16. yüzyılda Michelangelo tarafından dizayn edilmiştir.
Rehberimizin anlattığına göre, İtalya halkı (çoluk çocuk herkes), kendi kültür ve değerlerini koruma konusunda çok hassasmış. Bu nedenle de özellikle Amerikan usulü fast food lokantalara karşılarmış. Rehberimizin arkadaşları arasında, ki yaşları 25-30 civarında olmalı, Mc Donalds, Burger King’le henüz tanışmamış kimseler mevcutmuş. Düşündüğüm ve gördüğüm kadarıyla bu doğru, çünkü İtalya gezimizde (üç büyük şehir ve en az o kadar kasaba, küçük yerleşke) Amerikan kültürünü yansıtan fast food zincirlerine az sayıda rastladım. Bunun yerine, birkaç dilim pizza alıp dükkanın önündeki bankta ya da parkta ayaküstü yiyebileceğiniz büfeler ve fiyatları bütçeden bütçeye değişen, İtalyan mutfağını sunan kafeler mevcut.
Pinokyo’nun anavatanı İtalya olduğu için, tahta oyuncaklar satan şirin dükkanlara adım başı rastlayabilirsiniz. Pinokyo’nun Geppetto Ustası’nı da tasvir eden tahta objeler satan bu dükkanlar, hem küçüklerin hem de o ruhu kaybetmemiş büyüklerin ilgisini çekebilir.
*** 2008'de yaptığımız İtalya gezisinin anısına, çok ama çok gecikmeli bir gezi notu....
Neden Ambalajlı Süt?
4 yıl önce