Son günlerde manşetlerde yer alan "kayıp çocuk" haberleri, ardından bulunma şekilleri, hepimizi eskiye nazaran daha fazla etkiledi sanıyorum. Tek tek isimlerini, memleketlerini, kayboluş ve bulunuş şekillerini yaz(a)mayacağım, gerek de yok zaten..... Allah o küçük meleklerin mekanını cennet etsin, zaten gidecek başka yerleri de olamaz...
Pek okumamaya çalışıyorum ama insanların, bu çocukların ana-babasına verdikleri bazı tepkileri çok sert buluyorum. Yok efendim neden kapı kilitli değilmiş, yok neden şöyleymiş böyleymiş. İş olduktan sonra ve acı, vicdan azabı bu kadar büyükken bence yapılmaması gereken hareketler bunlar. Ana-baba olarak hepimiz biliyoruz ki küçük çocukları zaptetmek çok ama çok zor. İnsanı sinir hastası edecek kadar zor üstelik. Milyon kez anlatırsın dinlemez, trilyon kez uyarırsın aldırmaz, tonlarca tedbir alırsın nafile... Benim kızım mesela, yürümeye başladığından bu yana, emin olun onun kadar korkusuzunu, hareketlisini, dur durak bilmeyenini görmedim. Ve hep dua ettim, ediyorum da "Allah'a emanet, inşallah telef etmeden büyütebilirim". Evet, tedbirimi alıyorum, almaya çalışıyorum ama biliyorum ki olacağın önüne de geçmek imkansız. İki sahne var, eşimle benim hala kabuslarımızı süsler.....
Birincisinde, Defne 1.5 yaşında tatil köyündeyiz, kapalı giriş kısmındayız. Çocuk animasyonu var, Defne çocukların arasında dans ediyor, hemen arkasındayız eşimle, gözlerimizi ayırmıyoruz, içerisi feci kalabalık. Bir an eşimle gözgöze bakışıyoruz, "ne tatlı" diye. Sonrasında Defne yok, evet yok. İşte o an, Defne son olarak onu gördüğümüz yerde değil, oysa sadece 2 metre önümüzdeydi. Tepemizden kaynar sular boşalıyor ve o birkaç saniyede, olabileceği en uzak noktada buluyoruz kızımızı......
İkincisinde, Defne yine 1,5 yaşında. Bu sefer Eylül ayı, yazlığımızdayız, kumsalda oturuyoruz, neredeyse kimse yok upuzun kumsalda. Defne o yaşlarda bizi bırakıp ardına bakmaksızın yürür giderdi. Kaç kez anlattık, uyardık nafileydi. Çok zor yaşlarıydı.... Biz de kumsalın boş ve suyun sığ olmasını fırsat bilip bir deneme yaptık. Bizi yine ardında bırakıp, arkasına bile bakmadan yürümeye başlayan Defne'yi takip etmedik, sadece arkasından baktık, seslenmedik, emin olun 200 metre kadar yürüdü, daha da gidiyordu. Sahildeki tek tük insan da bunu durdurup "yavrum napıyorsun sen tek başına" filan demedi. Sonunda aldık keratayı tabii yanımıza, farkında bile değildi tek başına olduğunun.
Defne 2 yaş civarındayken, ona içinde 5 masal bulunan bir kitap almıştım. Kocaman resimli, büyük harfli bu kitabın içinde, hepimizin bildiği klasik masallardan bazılar vardı. "Kurt ve Keçi Yavruları", "Kırmızı Başlıklı Kız".... vs. Okumadan ve fazla düşünmeden almıştım bu kitabı, sonrasında "acaba Defne'yi kötü etkiler mi, gerçek haliyle okumasam mı" diye aklımdan geçince internette biraz araştırma yaptım. Şimdi kaynak gösteremeyeceğim ama uzman görüşleri, bu tip kitapların çocuğa aynen okunması yönünde. Yani evet, "kurt keçileri yutmuş" , "kurt, kırmızı başlıklı kızı yolundan alıkoymuş, gideceği yeri öğrenmiş" gibi.... Çünkü bu şekilde çocukların aklında yer ediyormuş ve ne yapmamaları gerektiğini öğreniyorlarmış.
Dünya, hiçbir zaman çok iyi bir yer olmadı, bundan sonra da olacağı yok. Çocuk, tek başına kaybolmasa bile kaçırılma ihtimali de var tabii, hiç aklımıza getirmek istemesek de. Ama sevgili okuyucum demem o ki, bu sıpaların aklından, kütüphanesinden, elinden, dilinden, "dehşet" dolu klasik masalları eksik etmemekte fayda olabilir. Kırk yıllık hain kurt ve marifetleri, dilerim yavrularımızı kötülüklerden korusun....
Ve ellerini çocuklarımıza uzatan her türden sapkınlar, sapıklar, bu adalet sisteminde hak ettiğiniz cezayı almıyorsunuz, aldırmıyorlar size, ne söylesem ne kadar beddua etsem az. Dilerim ettiğiniz işkencelerin bin misliye karşılaşmadan canınızı teslim etmezsiniz.....
Neden Ambalajlı Süt?
4 yıl önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder