Dedem, yani babamın babası çok takdir ettiğim, özendiğim, gurur duyduğum insanlardan biridir. Bugün, onun "hikaye"sini bildiğim kadarıyla anlatmak istiyorum.
Dedem, 1910'da Urfa'da doğmuş. Annesini küçük yaşta kaybetmiş. İşte bu yüzden, annem öldüğünde beni diğer torunlarından daha farklı kucaklar, bana bakınca gözleri dolardı. Yaşayan bilir, anlardı çünkü. Birinci dünya savaşı ve ardından Urfa'nın düşman askerlerince işgalini bizzat yaşamış. O yıllar tüm kardeşleri ve kendisi okul çağındaymış, ama babası savaşta varını yoğunu kaybedince çocukları okuldan almış ve her birini farklı zanaatkarların yanına yerleştirmiş. Dedemin kısmetine terzilik düşmüş.
Dedem, terzi atölyesinde çalışmış çalışmasına ama bir yandan bu işin böyle gitmeyeceğine kadar vermiş ve kafasına Paris'e gidip terzilik öğrenmeyi koymuş. Koymuş da o günün koşulları, Fransızca'nın f'sini bilmemesi, maddi imkansızlıklar derken daha Urfa'dayken bir Musevi'den Fransızca dersler almış. Ve neticede bir gün gemiye atlayıp Fransa'nın yolunu tutmuş. Paris'te kendisi gibi Urfa'lılarla tanışmış, kaynaşmış ve araştırarak kendisine uygun bir terzilik okulu bulmuş. Hem okumuş hem çalışmış, diplomasını almış ve memleketine geri dönmüş.
Terzi atölyesini açması, babannemle evlenmeleri, önce 3 erkek çocuk ardından çok istedikleri kız çocuklarına kavuşmaları. Dedemin, bitmek tükenmek bilmeyen maceraları derken çocuklar okuma çağına geldiklerinde her birini okullara yazdırmış. Kendince hepsine destek olmuş. Babam, Haydarpaşa lisesi'ne yatılı olarak gitmek istediğinde ona engel olmamış, izin vermiş, üstelik sene 1960'ların sonu. Küçük amcamı Gaziantep'te yatılı okutmuş ve en önemlisi de halamı İstanbul Notre Dame De Sion'a yatılı göndermiş. O zamanların şartlarında, şimdilerde bile "doğulu" gözüyle bakılan dedemin, "kız" çocuğu için bu kadar açık fikirli olması bence gurur duyulacak ve örnek alınacak birşey. Bana deseler ki bugünün şartlarında Defne'yi bir başka şehir ya da ülkede okut, valla maddi tarafı bir yana, manevi açıdan milyon kez düşünür, sekizyüz kez pimpiriklenirim.
Neyse, çocuklarının her biri okumuş, saygın meslekler edinmişler. Bu arada dedem, Urfa'da meşhur bir terzi olmuş, Paris diploması, yeteneği, ince zevki, çalışkanlığı bunda büyük pay sahibi, tabii babaannemin desteğini göz ardı edemeyiz. O zamanın şartlarında, yaşları birbirine çok yakın 4 çocuk, bir koca, yakın akrabalar derken kadıncağız da hayli mücadele vermiş.
Öyle böyle derken, kumaş almak ve sonrasında çocuklarının okulu nedeniyle gel gitler neticesinde İstanbul'u benimsemişler. Önce Aksaray'da bir daire tutmuşlar ardından evlerini satın alıp yerleşmişler, Dedem, yaşlandığı için terzi atölyesini kapatmış.
Ben onu tanıdığımda çalışmıyordu, kısık sesle söylediği Fransızca şarkıları dinlemeye bayılırdım. Annemle babam boşandığında üzerimde manevi baskı kurup onları barıştırmamı istemeyen ender insanlardandır, bu yüzden de kalbimde ayrı bir yeri vardır. Hele hele babaannemle mutfağa girip imece usulü en meşakkatli yemekleri yapışları, bir gün bile kavga ettiklerini görmemem, çocuk ruhuma en güzel işleyen anılardandır. Dedem de tıpkı büyükbabam gibi Atatürk hayranıydı. Eminim işgali bizzat yaşadığı, acılarını hissettiği içindir. Bir de harf inkılabını çok desteklerdi, Latin harflerini öğrenmenin ne kadar kolay olduğunu, kendisinin çok zorluk çektiğini anlatmıştı bir kez bana..
Dedemi, 2007'de düğünümden birkaç ay evvel kaybettik. İsterdim ki bugünkü aklımla, merakımla hayatını bir kez de onun ağzından dinleyim....Amma velakin ah dedem, ah büyükbabam ikisi de anlatmayı değil, dinlemeyi severlerdi....
Neden Ambalajlı Süt?
4 yıl önce
Okurken tüylerim diken diken oldu. Ne kadar azimli, inançlı ve aydın bir insanmış.En etkileyici tarafı da bence kız çocuğunu İstanbul'da okutması. Müthiş bir hikaye.
YanıtlaSilTeşekkür ederim İlhan Bey, hakikaten de öyleydi. Çekilmiş fotoğrafları var, renkli olsalar sanırsınız ki bugün çekilmişler, kıyafet, saç tıraşı o kadar modern. Halam da profesördür şimdi, o da çok ama çok çalışkan bir kadındır, tıpkı babası gibi :)
YanıtlaSil