Sabah 6,5 itibariyle bizim evden manzara işte şöyleydi; haftasonu geldiği için (evet artık buna inanıyorum Defne sadece haftasonlarını hasta geçiriyor) Defne'nin burun akıntısı yine başlamış, başlamakla kalmamış, maşallah gürül gürül. Eşim deseniz, iki gündür boğazı korkunç ağrıyor, ama bir şekilde direniyor. Bense en pejmürde halimdeyim, pijamalarım üstümden düştü düşecek, o denli salmışım kendimi.
Bir yandan kahvaltıyı hazırlamak, diğer yandan Defne'nin ağzına kadar inen sümükleri silmek, öte taraftan ağzını kocaman açıp elinde tuttuğu fenerle bademcik muayenesi yapmaya çalışan eşimi gözlemek derken fark ediyorum ki bugün 14 Şubat, Sevgililer Günü. Gerçi bir akşam evvelden konuşmuştuk eşimle, sağolsun her sene söylediği gibi, "biz sevgili miyiz, sevgililer kutlasın" dı bugünü. Bence de makuldü, biz artık sevginin çok başka boyutlarındaydık. Romantik bir akşam yemeği şöyle dursun, yakamızı bırakmayan yuva hastalıklarından, bir haftasonu ailecek ev gezmesi bile yapamaz haldeydik kaç zamandır.
Velhasıl Defne'ciğimin 38. ayına da denk gelen bugün, sabah herkes birbirine klasik iyi günler dileyerek evden ayrıldığında yaşamnotlarım ailesi için sıradan bir gündü.
Amma velakin arabanın direksiyonuna geçip de radyoyu açıp da, her yandan "sevgililer gününüz kutlu olsun" cingıllarına maruz kaldığımda durumumuz bana koydu. Özel gün ve yıl dönümlerinden fellik fellik kaçan, hatta pek de haz etmeyen ben, "kahpe kader" diye geçirdim içimden. Kızımın burnu deli gibi akıyor, eşim hasta oldu olacak, ben artık bıkmış durumdayım, nedir bu, basit ve anlamsız da olsa sevgililer günü kutlamak bize neden haram ayol?
Bu düşüncelerle Defne'ciği yuvaya bırakıp eve döndüğümde, kapının çalan ziliyle irkildim. Sabahın o saatinde kim gelirdi ki demeye kalmadı, ufak tefek bir adam elinde güzelim bir çiçekle karşıma dikiliverdi. İşte o an sevgili okur, benim bittiğim, yüreğimin eridiği, sıcacık hislerin benliğimi doldurduğu andı. Uzatılan kağıdı imzalayıp mis gibi kokan çiçeğime kavuştuğumda, adamcağız "kimin gönderdiğini sormayacak mısınız?" diyiverdi. "Hay senin be adam" demek üzereyken, "eşim göndermiştir, sağolsun çok incedir" diyen sesim beni bile şaşırttı....
Gayet sıradan hatta coşkusuz başlayan bugünün böylesine tatlı bir sürprizle ışıması, yüreğimin yumuşaması, mutlu hissetmem bana çok ama çok iyi geldi. Dilerim bu iyi hal ve gidişat evimizin genel sağlık sorunlarına da olumlu yansır.
Bu yazıyı okuyan her kimse, sevgililer günü demek illa ki kocanla, sevgilinle kutlayacaksın demek değil bence. En sevdiğin kimse bu dünyada, gidip ona sarılacaksın demek, nicedir aramadığın en can dostunu arayacaksın demek. Gerisi hakikaten boş.....
Neden Ambalajlı Süt?
4 yıl önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder