Karpuz kabuğu denize düşünce, deniz mevsiminin açıldığını söyler eskiler.... Pazar günü öğleden sonra ailecek Bebek'e gittik. Daha doğrusu her zaman yaptığımız gibi arabamızı Arnavutköy'e park edip Defne (yalvar yakar pusette) biz yayan Bebek'e kadar yürüdük, orada biraz vakit geçirip geri döndük.
Hava rüzgarlıydı, ama sıcağa ancak bu şekilde dayanılabiliyordu. Arnavutköy- Bebek arası özellikle Akıntı Burnu ve Bebek kıyısında denize giren, güneşlenen, yüzen hayli vatandaş vardı. Kaldırım biraz bu yüzden birazsa balık tutanlarca işhal edilmişti ama sorun yoktu. Herkes herkese yol veriyor, anlayış gösteriyordu.
Denize girenlerin tamamına yakını erkekti. Olması gerektiği gibi mayoyla, şortla giriyorlardı. Birkaç kız çocuğu da gördüm denize giren, yaşları 13-14 civarında, maalesef o sıcakta elbiseyle giriyorlardı denize ve çıktıklarında vücutlarına yapışan sırılsıklam elbiseyle rüzgara maruz kalıyorlardı. Gayet sağlıksız yani. İçten içe hem üzüldüm hem sevindim. Zira genelde elbiseyle de olsa şehrin içinden denize giren kadın görmek pek mümkün değildir. Maalesef baskıcı toplum kadar erkeklerimizin bencillikleri ve kıskançlıkları da yatıyor bunun arkasında. Ve bu manzara beni yıllar önce gördüğüm yüreğimi kanatan bir başka sahneye götürdü.
Defne'den önceydi, eşimle Emirgan korusundan dönüyorduk. Yazdı, hava çok ama çok sıcaktı. Sahilde yine denize girenler vardı. Bunlardan biri, neredeyse göbeğine kadar sakallı bir adamdı, bildiğiniz deniz şortu giymişti ve denize giriyordu, yüzüyordu, ferahlıyordu. Sahildeyse sımsıkı türbanlı bir kadın vardı, elinde havlusu adamı bekliyor, adam sudan çıkınca kurulanmasına filan yardım ediyordu. Belki eşiydi belki kız kardeşi, artık her neyse önemli olmayan bir ayrıntı.... Ama kadıncağız o güneşin, sıcağın altında harap bitap vaziyetteydi, aksini söylese bile inandırıcı olması mümkün olmayan bir durumdaydı. Ve kendisine "kocam" ya da "kardeşim" ya da "babam" diye hitap ettiği erkek, serin sularda rahat rahat hayatın tadını çıkarıyordu. Kelimelerin yine bittiği bir andı benim için. Yaşanan bu çifte standart, kadını mahrum etme, kadını kendinle bir tutmama, beni yine isyan ettirdi.
Bir süre uzaktan izledik, dakikalarca sürdü bu anlattıklarım ve sonunda ayrıldığımızda değişen hiçbirşey yoktu..... Bir insanın bir başka insan üzerinde böylesine bir egemenlik kurması, kendisine hak görürken diğerini bundan mahrum etmesi, çifte standart uygulaması, işine geldiğini işine geldiği gibi uygulaması bence isyan edilesi bir durumdur. Ve malesef ülkemizin acı, değişmesi gereken gerçeklerinden biridir.....
Karpuz kabuğu denize düşünce, denize girmeler başlar. Sen, ben, o, aslında herbirimiz için, çünkü aslında hepimiz biriz, yerin üstünde de yerin altında da....
Neden Ambalajlı Süt?
4 yıl önce
Hani çok sık kullanılan bir argüman vardır aklıma onu getirdi bu yazın. Başörtüsü için siyasi malzemedir, siyaset için parti için vs vs takılıyordur diye. Bunu yapanlar belki iki elin sayısını geçmez, yoktur diyemiyorum ama başörtüsü takmak, daha doğrusu tesettürlü yaşamak gerçekten zordur ve Allah emri dışında başka bir odak için yapılabilecek bir şey değildir. Hele bunu hakkıyla yapanlar için, uzun pardesü vs giyenler için. Erkekler için hayat her anlamıyla daha kolay.
YanıtlaSilBir not daha: Önceki postlardaki Defnoş ne tatlı :) Kız çocuklarını ayrı bir severdim ama şimdi bende bir kız annesi olduğumdan mıdır nedir daha bir ayrı seviyorum kucaklayasım geliyor hepsini. Defneye öpücükler en kocamanından.
YanıtlaSilTeşekür ederim SEssizce, prensip olarak foto koymayacaktım bloguma ama sanırım bunu da rafa kaldırdım... Kendi resmimi de bir vesileyle yayınlarım yakında dünya alem çapulcu görsün :) ben allahın iki cinsi birbirinden bu denli ayırıp birinin hayatını kolaylaştırırken diğerininkini zorlaştırma amacında olduğunu düşünmüyorum... Okuduklarım ve araştırmalarım sonucu buna vardım bana verilen akılla.... Türban islamın şartı değil ha takan takar siyasallaştırmadığı ve takmayanaların haklarını zedelemediği sürece ... Ama bazı din alimleri de var ki türban diye birşey olmadığı yorumundalar.... Bence dinde reform şart bunu da alimler akıl günümüz şartları ve ilim ışığında objektif olarak yapmalı.... Kucak dolusu sevgiler sana ve meleğine :)
YanıtlaSilBende çekiniyorum foto koymaktan ama bakarsın bende atarım üstümden bu çekingenliği.. :)
YanıtlaSilİslam'da tesettürün ölçüsü belirtilmiş, ayetlerde ve hadislerle de sınırları çizilmiş. Herkes kendi ölçüsüne göre uygular ya da uygulamaz, inanç kişiseldir çünkü. İslam'ı diğer dinlerden ayıran bir olgu ise değiştirilemezliğidir. Din adamları ne kadar yorumlasalar da referans kaynağı Kur'an ve Hadislerdir her zaman -istisnalar hariç tabi-.
Sevgiler.
Belki, insan hiç yapmam dediği şeyleri yapar duruma gelebiliyor, devamlı değişiyoruz aslında...
YanıtlaSilİslam hukukunu, fakültenin 2. sınıfında zorunlu ders olarak okumuştum, kadınlara mirasta yarı pay verilmesi kadar baba öldüğünde çocuğun velayetinin anne yerine erkek tarafından erkek akrabalara verilmesi, bir erkeğin şahitliği yerine ancak 2 kadının şahit olabilmesi de bana uzak gelmişti. Bir de Bayraktar hocanın bazı yorum ve yazılarıyla rahmetli Gonca Kuriş hocanın yorumlarını takip etmiştim. O kadar insancıl yaklaşıyorlardı ki konulara. Öyle recm edelim, keselim tarzında değil, daha kabul edilebilir günümüze göre. Din kesinlikle siyasi malzeme olmamalı, dediğin gibi inanç meselesidir ve bazı ibretlik olaylar da vardır ki en "dinsiz" gözüken insanın kalben en "iyi" olduğu. Bize verilen aklı doğru ve bilinçli kullanmalıyız bence. Sevgiler,