Aşağıdaki mektubu facebook'ta gördüm, hislerime tercüman olduğunu düşündüğüm için de aynen paylaşıyorum....
"Sevgili Devlet,
Biz bu ülkenin apolitik çocuklarıyız.
Genelde sesimizi duymazsın.
Çünkü daha önce hiç birlikte konuşmamıştık.
Fazla "Hayır" demedik.
Aslında demek istedik;
Mesela internetimizi kısıtladığında,
Kürtaj yasağı getirmeye çalıştığında,
Taksim'e el koyduğunda,
Masalarımızı zorla altımızdan çekerek topladığında, "Tıksırana kadar için" dediğinde, "Ayyaş" diye hakaret ettiğinde, "İlle de üç çocuk" diye tutturduğunda, Annemizin, babamızın bile karışmadığı özel hayatımıza pervasızca daldığında, Ahlak anonsları yaptığında, Dindarlar in, ateistler out diye bizi ayırdığında, Roboski'de, Reyhanlı'da...
Hayır demeyi çok istedik ama...
Yöntemini bilmediğimiz için yapamadık.
Nasıl olsa, birbirimizi nasıl bulacağımızı 30 yıl önce unutturmuştun.
Sen ailelerimizi korkutmuştun.
Onlar da bizi....
O yüzden kendi kendimize mırıldanmaktan ileri gidemedik.
Sonra 31 Mayıs 2013'te...
Saat sabahın 5:00'inde...
Biz,
Zararsız, silahsız, taşsız, sopasız çocuklar, Görüp görebileceğin en masum şekilde, Yani kitap okuyarak, Şarkı söyleyerek, Heyecanlanarak, Birbirimizi gördüğümüz için çok mutlu olarak, Ve ağaçlara sarılarak...
Bir parkı koruduğumuz günün bitiminde,
Üzerimize panzerlerinle ve bizden çok sahiplendiğin gazınla saldırdın.
Bizi yaraladın.
1 Haziran 2013'te...
Onbinlerce kişi olduk.
Bazılarımız ilk defa alandaydık.
Bazılarımızın babası, "Bu sefer gitmen lazım" dedi.
Elleriyle gönderdi.
Bazılarımızın annesi ise telefonda "eve dön!" diye bağırıyordu.
"Bu sefer değil..." dedik.
Onları da dinlemeyi bıraktık, seni dinlemeyi bıraktığımız gibi...
İlk defa kendi sesimizi duyduk.
Ve ne anladık biliyor musun?
Korkmadığımızı...
Korkacak bir şey olmadığını...
Gözlerimiz yandı,
Nefesimiz kesildi,
Fişeklerin sağımızdan, solumuzdan geçti.
Kafamızda patladı.
"Eyvallah" dedik.
Deniz gözlüklerimizi taktık.
Talcid'imizi, Gaviscon'umuzu, limonlarımızı, maskelerimizi sırt çantamıza attık.
Nöbeti devraldık.
Biz "örgütsüz örgütlüler"dik.
Ve hiç olmadığımız kadar güçlüydük.
Bazen ayağımız takıldı.
Ama artık yanımızda, alanlara alışık olanlar da vardı.
Düşünce nasıl kalkacağımızı bilenlerden öğrendik.
Sen gaz attıkça, çoğaldık.
Apolitikler, örgütlüler, yaşlı teyzeler, bayraklılar, bayraksızlar, Kürtler, Ermeniler, anarşistler, taraftarlar...
Artık hepimiz "biz"dik.
Halktık.
Bunu bize sen öğrettin.
Polisini Taksim'den çektin.
Bu sefer eli balyozlu adamlara, otobüsleri yakanlara yine biz karşı durduk.
Gücümüz yettiğince...
Meydanı onlara bırakmadık.
Elimize çöp torbalarını aldık.
Fidanları sırtladık.
Gezi'ye fidan diktik.
Taksim'i temizledik.
Kısacası...
Ne oldu biliyor musun?
Bizi unutmuştun.
Sesimizi duymuyordun.
Taleplerimizi küçümsüyordun.
Şimdi biz kendimizi hatırlattık.
"Burası hepimizin ülkesi ve kimseyi yok sayamazsın" dedik.
Duman'ın bir gecede bestelediği şarkıyı söyledik:
Özgürüz dedik.
Hala haklıyız dedik...
Vazgeçer miyiz bundan sonra....
Jopuna, sopana, biberine, gazına, tekmelerin hasına....
İlk defa hep beraber "Eyvallah" dedik."
Bugün Miraç Kandili. Defne'nin deyimiyle "iyi kandiller simidi getirecek baba", baba ve benim deyimimle de bol bol dua edilecek, özellikle ülkemiz ve geleceğimiz için... Nice kandillere, birlik ve beraberlik içinde ulaşmayı diliyorum...
Neden Ambalajlı Süt?
4 yıl önce
Nefis bir yazı. Ama Mustafa Kemal'e ayyaş dediği an o densizin bittiği, Türk gencinin uyanıp silkelendiği andır. Sadece gençler değil anneleri, babaları, nineleri, dedeleri de tekrar uyandı. Bu Mustafa kemal'siz bir kurtuluş savaşı. Ne kadar başarırız bilemem.
YanıtlaSilYazanın ellerine sağlık, beğendiğinize sevindim. Atatürk'e hakaret etmek kimsenin haddi değil, ondan sonra gelmiş geçmiş hiçbir siyasetçi Atatürk'ün tırnağı olamaz bence. Ama bizlerin de Atatürk'ü sonsuz uykusunda huzurlu kılması gerekiyor, o olmasa bile bize işaret ettiği şekilde "akıl ve bilim" önderliğinde sorunlarımızı kardeşçe çözmeliyiz, "damarlarımızdaki asil kanda mevcut olan güç" bize yeterli gelecektir. Güzel günlerin bizleri beklemesini diliyorum...
YanıtlaSil