Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



31 Aralık 2009 Perşembe

HOŞ GELDİN YENİ YIL !



Geride bıraktığım koca bir yılı düşünüyorum. 2009’a girerken dilediğim, hayal ettiğim, gerçekleştirmek istediğim planlarımdan hangilerini yapabildim? Hangilerini yapmama çok az kalmışken elimden kayıp gitmelerine engel olamadım? Hangilerini gerçekten dilemediğimi fark ettim ve tabii hangilerini gerçekleştirdim……

Bunları eminim siz de kendinize soruyorsunuzdur.

Cevapları ararken çok da haksızlık etmemek, eski yıla kızıp durmamak, 2010’u yine olumlu düşünce ve dileklerle karşılamak lazım. Yani gülümsemeye devam !

Geride bıraktığım 2009’a;

kardeşim sağ salim askere gidip geldiği için, yıllardır hayalini kurduğum internet sitemi yapmaya başladığım için, yine uzun zamandır hayal ettiğim Antakya gezisine çıkabildiğim için, sağlıklı olduğumuz ve umudumuzu kaybedecek kadar olumsuz olaylarla karşılaşmadığımız için ve daha aklıma gelmeyen nice güzel an ve anılar için

teşekkür ediyorum….

Bu yazıyı okuyan herkese sağlıklı, mutlu, huzurlu, başarılı, hayallerinin gerçek olacağı ve sevdikleri ile geçirecekleri güzel bir yıl diliyorum !



Herşey gönlümüzce olsun !

29 Aralık 2009 Salı

Roma Güveç Kabında Alman Usulü Biralı Tavuk



Kendine özgü kekremsi tadıyla biralı tavuk, bence denemeye değer yabancı ülke lezzetlerinden biri.

Babam, gençliğinde uzun yıllar Almanya’da çalışmış ve orada ailelerin yanında konaklamış. Konakladığı ailelerden birinde öğrendiği ve döndükten sonra başarıyla pişirdiği “Biralı Tavuk”, küçüklüğümden beri severek yediğim yemeklerinden biri.

Bu yemek, kapaklı bir fırın kabında pişirilebileceği gibi, böyle bir kabınız yoksa üzeri alüminyum folyo kaplı bir fırın kabında da pişirilebilir.



Geçen pazar babamı ziyarete gittiğimizde biralı tavuk yapmıştı, bu vesileyle fotoğraflarını çekip tarifini yayınlamama izin verdiği için teşekkür ediyorum. Tekrar eline sağlık baba!



Babam, biralı tavuğun yanına mutlaka haspirli pilav yapar. Pilavın tarifini bir başka zaman yayınlayacağım.

Malzemeler:

- 1 adet tavuk
- Tavuğun büyüklüğüne göre 2-3 tatlı kaşığı tuz
- Karabiber, 2-3 yemek kaşığı köri sosu, çay kaşığının ucuyla tarçın+kekik+yenibahar
- 1 küçük kutu bira

Yapılışı:

1. Bir gece önceden tavuğu güzelce yıkayıp, 2-3 tatlı kaşığı tuzla iyice ovun. Buzdolabında bekletin.

2. Ertesi sabah, üzerindeki tuz gidene kadar tavuğu güzelce yıkayın. Köri sosunu tavuğun her tarafına sürün, karabiber, tarçın ve kekik ile iyice harmanlayarak fırın kabınıza alın.

3. Bir küçük kutu biranın tamamını tavuğun üzerine dökün. Arasıra tersyüz ederek, en az yarım gün tavuğun birada dinlemesini sağlayın.

4. Pişireceğiniz zaman, fırın kabınızın üzerini kapatarak, tavuğu fırında bir saat kadar pişirin.

5. Tavuk pişince, üzerini açıp her iki tarafını güzelce kızartın. Pilavla ya da patates kızartmasıyla servis yapın.

Afiyet olsun !

26 Aralık 2009 Cumartesi

Tevfik Fikret ve Aşiyan Müzesi

Bugün Tevfik Fikret'in doğum yıldönümü, dolayısıyla kendi adıma teşekkür edebilmek ve unutulmadığını göstermek için bu yazıyı bugüne denk getirmeyi uygun gördüm. Hem kendisi hem de müze haline getirilen Aşiyan'daki evi ile ilgili çok özet bilgi ve fotoğrafları burada bulabilirsiniz. Müzeyi ziyaret etmek isterseniz, Aşiyan Mezarlığının yanından çıkan dik yokuşu takip edin, oklar size yardımcı olacaktır.



Tevfik Fikret (1867-1915), kendi döneminin ve toplumunun bir aydını olarak, istibdat yani baskı rejimine baş kaldırmış, sosyal problemlerin çözümü için düşünceler üretmiş, akıl ve bilimi rehber olarak almıştır.



İlerici ve çağdaş düşünceleriyle, inkılap tarihimizin fikri anlamdaki mihenk taşlarından biridir. Her anlamda kurtarıcımız olan Atatürk’ün, Tevfik Fikret’in düşünce ve eserlerinden etkilendiği, bazı toplantılarda Tevfik Fikret’in şiirlerini ezbere okuduğu, bu şiirleri günlüğüne kaydettiği bilinmektedir.



Tevfik Fikret düşünce ve sıkıntılarını, şiirleri ve çeşitli yazıları ile dile getirmiştir. Örneğin "Han-ı Yağma" adlı şiirinde, kişisel çıkarlarını kamu çıkarlarının üstünde gören, bu nedenle de gerçek görevlerinden çok, kendi ceplerini doldurmak için çalıp çırpan zümrelere aşağıdaki şekilde hitap etmiştir:

"Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın gider ayak,
Yarın bakarsınız söner, bugün çatırdayan ocak,
Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı iştaha sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yiyin.
"

Abdülhamit döneminde, özellikle yaşadığı günün koşulları altında böyle bir şiir yazmak bence cesaret işidir.



Tevfik Fikret, kurtuluşu yeni nesillerde yani gençlikte görmüştür. Ferda isimli şiirinde de gençlere hitap etmiştir. Şiir, aşağıdaki dizelerle bitmektedir.

"Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır;
Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır !
"



1905’te yazdığı "Sabah Olursa" adlı şiirinde ise, sanki Atatürk’ü müjdelemiştir!?

"Bu memlekette de bir gün sabah olursa Haluk,
Eğer bu memleketin sislenen alın yazısı
Dirençli, dinç bir elin güçlü, canlılık verici
Dokunmasındaki titremeyle silkinip, şu donuk,
Şu paslanan yüzü halkın biraz gülerse……
Evet, sabah olacaktır,
Sabah olursa geceler geçer, kıyamete dek sürmez; en sonunda bu gök,
Bu mavi gök size bir gün acır; usanma sakın……..
"

Tevfik Fikret sadece düşünce ve yazı adamı değildir, aynı zamanda ressamdır.



Öğretmenlik de yapmıştır.Hatta Galatasaray Sultanisi’nin müdürüyken patlak veren 31 Mart olaylarına tepki olarak kendisini okulun kapısına zincirle bağlattığı ve akabinde görevinden istifa ettiği bilinmektedir.



1915 yılında, I. Dünya Savaşı henüz sona ermeden ve Kurtuluş Savaşı’mızın değil sonunu, filizlendiği zamanı bile göremeden maalesef vefat etmiştir. Mezarı, 1961 yılında Aşiyan’daki evinin bahçesine nakledilmiştir.

Huzur içinde uyusun !

23 Aralık 2009 Çarşamba

Burano ve Murano Adaları/İtalya

İtalya seyahatimizin Venedik'e ayrılan gününde Burano ve Murano Adalarını da gezmiştik.

Burano Adası; Venedik’e bağlı adalardan biridir. Venedik’ten bineceğiniz Vaporetto’larla kısa sürede ulaşabileceğiniz bu adayı, yürüyerek rahatlıkla keşfedebilirsiniz.Sokaklarında kaybolmak inanın çok keyifli !


Ada, renkli evleri ve dantelleri ile meşhur. Bize anlatılana göre, gece eve sarhoş dönen balıkçılar, evlerini rahatça bulsun diye, evleri ve sandalları aynı renge boyanırmış.


Ada'daki bazı evlerin sokak kapılarında süsler gördük. Bunlardan biri, muhtemelen bir erkek bebeğin kutlamasıydı...


Burano Adası için, huzur ve sükunetin adası diyebilirim. Trafiğe açık olmadığından ve anladığım kadarıyla daha çok "yazlık" olarak kullanıldığından, adada gürültü ve telaş yok. İtalyan olsaydım, emekliliğimde Burano Adası’na yerleşmenin hayalini kurardım.

Murano Adası ise;


Venedik’e bağlı, cam işçiliği ve cam atölyeleri ile ünlü bir adadır. Turistlere hitaben düzenlenen cam işleme seansları ilgi çekicidir. Camdan sivrisinek bile yapılabildiğini işte bu adada gördüm ve hayretler içinde kaldım. Cam eserlere meraklıysanız Murano Adası görülmeye değer. Ancak giderken, adada gezme imkanı bulunmadığını hatırlatmak isterim.

20 Aralık 2009 Pazar

Etli Pazı Sarma



Pazı, ıspanaktan sonra en sevdiğim kış sebzesi! Üstelik yıkaması ıspanaktan çok daha kolay. Ben, pazının yapraklarını sarmayı, saplarını ise sebze çorbasında kullanmayı uygun görüyorum. Ancak pazıyı, daha önce tarifini verdiğim Ispanak Borani şeklinde de pişirebilirsiniz.

Sarma dediysem hemen gözünüz korkmasın, genellikle evde geçirilen soğuk kış günlerinde arasıra yapılabilir. Üstelik aldığınız salamura asma yaprağının kötü/kart çıkması ve bir dolu emek harcadığınız sarmayı mahvetmesi gibi bir risk de yok, çünkü pazı her daim taze!

Malzemeler:
- 2 bağ pazı (sapları biraz derinden kesilmiş, yaprakları yıkanmış)
- 300 gram kıyma
- 2 ya da 3 kuru soğan (ince doğranmış)
- 2 çay bardağı pirinç (yıkanmış)
- 1 yemek kaşığı salça (yarı yarıya domates ve biber salçası olabilir)
- Bir miktar dereotu (isteyenler maydanoz, nane vs de ilave edebilir)
- Tuz
-Kırmızı pul biber
-Pişirmek için su ve ayrıca 1 yemek kaşığı salça

Yapılışı:
1. Pazı yapraklarını, içerisinde sıcak su bulunan derin bir tencerede 1-2 dakika kadar ıslatın. Delikli kepçe ile süzgece alın. Böylece yaprakların kolayca sarılmasını sağlamış olacaksınız.

2. Diğer yandan kıymayı, kuru soğanı, salçayı, pirinci, doğradığınız dereotunu (kullanıyorsanız diğer yeşillikleri), tuz ve kırmızı pul biberi bir kap içerisine alarak iyice karıştırın.

3. Her bir pazı yaprağına, büyüklüğüne göre dolu dolu bir tatlı kaşığı kadar içten koyarak sıkıca sarın. Eğer pazı yaprağı çok uzunsa ortadan ikiye kesebilirsiniz. Yaprağın ortasındaki damar çok kalınsa bu damarı çıkararak, iki parçayı birbirine bitiştirip kullanabilirsiniz.


4. Sarmalarınızı tencereye dizin. Üzerlerine bir miktar tuz serpin. Diğer yandan sarmalar ile yüzyüze gelecek miktarda ılık su içerisine salçayı ilave ederek karıştırın. Suyu, tencerenin içerisine ilave edin.

5. Kısık ateşte, sarmaların içerisindeki pirinçler yumuşayana kadar pişirin. Pişirme esnasında su azalırsa, sıcak su ilave etmeyi unutmayın.

Afiyet olsun !

16 Aralık 2009 Çarşamba

Turkuazoo-Dev Akvaryum



Turkuazoo, ülkemizin ilk ve tek dev akvaryumu. Bayrampaşa’da bulunan İstanbul Forum adlı alışveriş merkezinde.

İçerisinde, irili ufaklı toplam 23 akvaryum yer alıyor. Bunlar, “tuzlu su hattı” ve “tatlı su hattı” olmak üzere ikiye ayrılmış.



Üç katlı, toplam 8000 metrekare alana sahip bu akvaryumun giriş katında, gişe, sergi alanı ve hediyelik eşya satan bir dükkan yer alıyor.

Diğer iki katı ise, akvaryumlara ait.



Akvaryumlarda, dünyanın dört bir yanından gelmiş deniz canlıları bulunuyor. En çok itibar gören ise tabii ki köpekbalıkları!



Çok çeşitli balığın yanı sıra, deniz yıldızları, deniz atları, yengeçler ve ahtapotlar da var.



Bence en güzel bölümü, 80 metre uzunluğundaki akrilik sualtı tüneli. Üç tarafınız su ile çevriliyken, rengarenk balıkların üzerinizden yüzerek geçtiğini görebilir, fotoğraflarını çekebilirsiniz.



Burada dalış yapmak da mümkün. Nasıl mı? Turkazoo, Şişli Sualtı Sporları Kulübü ile işbirliği yapmış. Eğitmenlerden, hem akvaryum dalış hem köpekbalıkları ile dalış eğitimi alınabiliyor.

Daha detaylı bilgi ve ulaşım krokisi için "www.turkuazoo.gen.tr" adresini ziyaret edebilirsiniz.

İyi geziler !

14 Aralık 2009 Pazartesi

Sebzeli Tavuk


Kış sebzeleri ile aranız iyi değilse, sebzeli tavuk sizin için kışı kurtaran yemeklerden biri olacaktır.

Bu yemek, sebzeleri daha küçük doğranıp suyu da fazla konularak pişirildiği takdirde, bence çorba olarak da içilebilir.

Malzemeler :

- İki adet tavuk göğüs (kuşbaşı doğranmış)
- 3 adet patates (iri küpler halinde doğranmış)
- 2 adet havuç (küpler halinde doğranmış)
- 6 ya da 7 adet kültür mantarı*
- 1 kuru soğan (yemeklik doğranmış)
- 2 ya da 3 diş sarımsak
- 2 yemek kaşığı sıvıyağ
- 2 çay bardağı sıcak su
- Tuz, karabiber
- Yemeğinizin sarı bir renkte olmasını isterseniz, bir tutam safran(haspir)*

* Mantar ve safran kullanımı tercihe bağlıdır.

Yapılışı:

1. Yemeklik doğradığınız kuru soğanı yağda kavurun.

2. Tavuğu ilave edip, rengi dönene kadar arasıra karıştırarak pişirin.

3. Tavuğun rengi dönünce (yani beyazlaşınca) önce havucu, ardından patatesi ilave edip 5 dakika kadar arasıra karıştırarak pişirin.

4. Sıcak suyu, tuzu, sarımsağı ve eğer kullanacaksanız ortadan ikiye kestiğiniz mantar ile safranı ilave edip, havuçlar yumuşayıncaya kadar pişirin.

5. En son karabiberi ilave edin.

Afiyet olsun !

12 Aralık 2009 Cumartesi

Şehzadeler Şehri…. Amasya !

Amasya, insanoğluna yüzyıllarca ev sahipliği yaptığından, her döneme ilişkin eserler barındıran, görülmeye değer, kültür merkezi şehirlerimizden biri.



Buradaki yerleşim M.Ö. 5500 yıllarında başlayıp, Hitit, Frig, Kimmer, İskit, Lidya, Pers, Hellen, Pontus, Roma, Bizans, Danişmend, Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerinde de kesintisiz olarak devam etmiştir.

İlk Türk-İslam egemenliği bu şehirde kurulmuş olup, korunaklı bir coğrafyaya sahip olması nedeniyle, Osmanlı döneminde şehzadelerin eğitimlerini gördükleri bir şehir olarak bilinmektedir.

Amasya, 22 Haziran 1919’da yayınlanan ve Kurtuluş Savaşımızın mihenk taşlarından biri olan Amasya Genelgesi’nin imzalandığı yerdir.


Kral mezarları, şehre hakim tepelerden birindedir. Ön tarafta ise, 13. yüzyılda Selçuklu Devleti zamanında yaptırılmış Burmalı Minare Camii görülmektedir.


Amasya Müzesi, eski uygarlıklara ait izlere rastlayabilirsiniz.



Amasya Heykelciği/Hitit Fırtına Tanrısı

İlhanlılar döneminden kalma Mumyalar Müze’si, bu mumyaların özelliği iç organları ile birlikte mumyalaştırılmış olmaları !


Bayezid Paşa Camii


Büyükağa Medresesi


Sultan 2. Bayezid Camii


Şehrin tarihi bu kadar eski olunca,asırlık çınarlar....


Akıp giden Yeşilırmak ve nehrin kenarına inşa edilmiş eski evler.. Buraya "yalıboyu" da denmekte.


Dar-ül Şifa
1308-1309 yıllarında yapılmış bir hastane. Bu hastanede, ruhsal sıkıntılar su sesi ve müzikle tedavi ediliyormuş. (maalesef iyi bir fotoğrafım yok)

Saat Kulesi


2.Bayezid Külliyesi


Amasya, gece de güzel...


Amasya'nın bunca yıllık tarihini koruyan herkese teşekkür ediyorum. Hakikaten açıkhava müzesi gibi bir şehir !

10 Aralık 2009 Perşembe

Mercimekli Bulgur Pilavı



Hani bazen insanın tembelliği tutar da çeşit çeşit yemek yapmak istemez, ama yine de ev yemeği yemek ister. İşte tam öyle zamanlar için uygulanabilecek bir tarif. İçerisinde hem bulgur hem de yeşil mercimek olması, iki ayrı yemeğin yerini tutmasını sağlıyor. Yanına da mutlaka soğanlı salata…..

Malzemeler:
(iki kişilik)

- 1 su bardağı pilavlık bulgur
- ½ bu bardağı yeşil mercimek (yarı pişmiş hale gelene kadar haşlanıp suyu süzülmeli)
- 1 kuru soğan
-1 diş sarımsak
-1 yemek kaşığı domates salçası (yarı yarıya domates ve kırmızı biber salçası olabilir)
- 1 yemek kaşığı tereyağ
- 1 yemek kaşığı sıvıyağ
- 2,5 su bardağı kaynar su
- Tuz

Yapılışı:

1. Yemeklik doğradığınız kuru soğan ve sarımsağı, yağ da ilave ederek, pilavı pişireceğiniz tencerede kavurun.

2. Soğan sararınca salçayı ilave edip, salçanın kokusu gidene kadar kavurun.

3. Yıkadığınız bulguru ve mercimeği ilave edip, mercimek ve bulgur iç içe geçecek kadar karıştırın.

4. Tuzunu ve kaynar suyu ilave edip, kısık ateşte, bulgur suyu çekinceye kadar pişirin.

Afiyet olsun !

8 Aralık 2009 Salı

Türk Resim Sanatı’nın Bir Asırlık Öyküsü II- Rezan Has Müzesi

Kadir Has Üniversitesi’nin hemen yanında yer alan Rezan Has Müzesi’nde güzel bir resim sergisi var. Bu sergide Osman Hamdi Bey, Fausto Zonaro gibi ünlü ressamların eserleri görülebilir.

Sergide, Osman Hamdi Bey’in bir tablosu var ki, muhteşem, capcanlı, elinizi uzatsanız sanki içerisine dokunabileceğinizi hissettiriyor. Bu tabloyu beğenmemin nedeni, hayatına ve eserlerine hayran olduğum Osman Hamdi Bey’e ait olması mı yoksa gerçekten güzel olması mı bilemiyorum. İnternetten bulduğum ve tabii ki orjinali kadar güzel olmayan bir görüntüsünü aşağıda sizinle paylaşıyorum. Tablonun ismi, “Sultanın Gözdesi”.



Sergi girişinde, fotoğraf çekilmesinin yasak olduğuna dair herhangi bir uyarı bulunmadığından, görevliler fotoğraf çekilmesinin yasak olduğunu söyleyene kadar, eserlere ait bir iki fotoğraf çektim. Ancak, madem bir yasak getirilmiş ve kendi internet sitelerinde de eserlerin fotoğrafları yok, çektiklerimi yayınlamamam gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle sergiyle ilgili görsel bir paylaşımım maalesef olmayacak.

Merak ediyorsanız, 19 Kasım 2009-30 Nisan 2010 tarihleri arasında Rezan Has Müzesi’ni ziyaret ederek, bu sergiyi ücretsiz gezebilirsiniz.

6 Aralık 2009 Pazar

Zeytinyağlı Kereviz



Kerevizin, kendisine has kokusunu ve tadını çok seviyorum. Bizim evin tek kerevizseveri olduğum için, kerevizi çok özlediğim zamanlar, aşağıdaki şekilde zeytinyağlısını pişiriyorum.

Malzemeler:

- 1 adet orta boy kereviz(kabukları soyulmuş, orta irilikte doğranmış)*
- 1 havuç
- 1 kuru soğan (piyazlık doğranmış)
- ½ limon suyu
- Zeytinyağı
- Tuz
- Sıcak su

*Serviste süslemek ya da pişirme aşamasında doğrudan eklemek için bol yapraklı olanı tercih nedeni.

Yapılışı:

1. Soyduğunuz kerevizi orta irilikte doğrayarak kararmaması için limonlu suya alın.

2. Piyazlık doğradığınız kuru soğanı ve kazıyarak dilediğiniz şekilde doğradığınız havucu, zeytinyağında, soğan sararıncaya kadar kavurun.

3. Suyunu süzdüğünüz kerevizi, limon suyu ile birlikte ilave edin. Tuzunu ayarlayın.

4. Sebze ile yüzyüze gelecek kadar sıcak su ilavesi ile havuç yumuşayana kadar pişirin.

Not: Zeytinyağlı yemeklere mümkün olduğu kadar şeker ilave etmiyorum. Arzu ediyorsanız bu tarif için bir silme tatlı kaşığı toz şekeri, tuzla birlikte kullanabilirsiniz.

Afiyet olsun !

4 Aralık 2009 Cuma

Anamurium Antik Kenti


Anamurium antik kentinin kalıntıları, Anamur burnunun doğuya bakan yamaçlarında yer almaktadır. Kentin ne zaman kurulduğu hakkında herhangi bir bilgi olmasa da, kentin adı bir liman listesinde geçtiği için İ.Ö. 4. yüzyılda var olduğu söylenebilir. Ayrıca Kıbrıs'a yakın olması yüzünden, özellikle Romalılar zamanında önemli bir ticaret kenti olduğu bilinmektedir.

“Anamurium” kelimesi, antik kaynaklarda “rüzgarlı yer” olarak kullanılmaktadır.

Kentin surları dışında kalan nekropol alanı(yani mezarlık) Anadolu’nun en iyi korunmuş nekropol alanıdır.

Bunun dışında surların bir bölümü, hamam ve odeon halen ayaktadır.






2000 yılında sona erdirilen kazı çalışmalarında ortaya çıkan mozaiklerin bir kısmı Anamur Müzesi’nde sergilenmektedir. Ancak geziniz sırasında yarısı çakıl taşlarına ya da toprağa gömülü mozaiklerle karşılaşmanız mümkündür.



Mersin’in Anamur İlçesi’nden ulaşabileceğiniz ve bazı tur şirketlerinin “Kilikya Turu” programlarında yer alan Anamurium Antik Kenti, bu yazı yazıldığında, Turizm ve Kültür Bakanlığımızın internet sitesinde yayınladığı “antik kentler” listesinde maalesef yer almamaktadır.
 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac