Annemle oturduğumuz evdeyse komşularımızla hem yakındık hem uzak. Neticede annem tüm gün işteydi, biz de okulda. Öyle gelelim, gidelim, oturalım, kalkalım zordu, istesek de zaman yoktu. Ama karşı komşumuzun çocuklarıyla kutladığımız müşterek doğum günleri, çektirdiğimiz fotoğraflar çok güzel bir anıdır.
Evlenince taşındığım yeni evimdeyse, durum başlarda aynıydı. Karı koca tam mesai çalışıyorduk, zaten apartmanda yeniydik, en fazla karşı komşu, alt kat komşumuz, yönetici gibi "temel" komşularımızdan haberdardık işte o kadar.
Ne zaman ki Defne doğdu, ben önce doğum iznine ardından temelli "izne" ayrıldım işte o zaman "komşu"luk benim için farklı bir hal aldı. Hastaneden eve gelişimizde daha kapımızı açıp içeri girmeden, karşı komşumun zilini çaldığımı hatırlıyorum. "Defne doğdu" demiş ve komşumun yarı şaşkın yarı sevinçli gözlerine dalıp gitmiştim. Doğum iznindeyken, apartmanımızın büyük çoğunluğu bebek hayırlamaya geldi mesela. Mesai saatlerine uygun şekilde eve giriş-çıkışlar dışında yaşadıkça, komşularımı da tanıdım, tabii onlar da beni. Neticede, çok şükür ki gecenin bir yarısı olsa dahi kapılarımızı çalabileceğimiz komşularım var.
Öyle ki, Defne'nin son hastalığında onu zar zor uyutmuş evde atıştıracak birşeyler ararken kapımı çalıp, bana "sürpriz" bir kase helva getiren karşı komşum ve yine aynı dönem "evde tıkılıp kaldın sana Kürşat Başar'ın son kitabını aldım" diyerek gelen alt kat komşum, olayı telepatik boyuta taşıdığımızın sinyallerini de vermiş oldu....
Defne'nin bitmek bilmeyen bu son hastalığı yüzünden neredeyse 1,5 aydır, çok dar bir çevrede, sadece "yakın" komşularımla, ev + market + Defne'nin dr.u üçgeninde gidip gelirken "uzak" komşularımın düştüğü duruma da yabancı kaldığımı fark ettim geçtiğimiz cumartesi...... Ailecek arabayla biryerlere gitmemiz gerekiyordu, ilk kez kendi gettomdan çıktığım için şehrimin bu yeni yüzüyle de yeni tanışmış oldum.... Suriye'li göçmenler'den bahsediyorum....
Gerçi aylar önce karşılaşmışım aslında, buraya yazmıştım. bir kadın dört çocuk diye. Ama bu kadar kalabalık olduklarını yeni fark ettim. Ayıp değil mi?
Sokakta yürüyerek dilenenleri, alt geçidin gölgeliğine serdikleri yaygıda oturanları derken, yine nefes alamamaya başladım. Hele ki yaygıda, Defne'den birkaç yaş büyük olduğunu tahmin ettiğim, güleç yüzlü o kız çocuğunu gördükten sonra....... Nasıl bir dram, nasıl bir kader bu? "Kentler, köyler boşaldı" dedi eşim, "ne bekliyordun ki.... ?", bu insanları barındıracak büyüklükte yerleşkeler inşaa etmenin zorluğundan, belki imkansızlığından bahsetmek istedi, biliyorum. Ama "imkansız" nedir ki? Onca "komşu" bir olup birşeyler yapamaz mı, yapmamalı mı, neden yapılmıyor ya da neden yetersiz kalıyor.....? Üstelik bu komşular "din kardeşi" ya da "ümmet" ya da "% 99'u Müslüman ülke" değil de, neyse? Hayır kalbimde konu din değil, ırk değil, sadece ve sadece insanlık ama son yıllarda moda oldu ya devamlı dinden bahsetmek, ona uyuyorum ben de.
" Allah'a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez."
"Namaz kılan, oruç tutan, sadaka veren fakat dili ile komşularını inciten nice kimseler vardır ki gidecekleri yer cehennemdir."
"Komşusu açken tok yatan, gerçek mümin değildir"
....................... diyen bir dinin mensupları için bu yaşadıklarımız nasıl yorumlanabilir, üstelik yeri geldi söyleyeyim bu mübarek ayda?
Ülkemin rezil durumdaki dış politikasından, özellikle Suriye politikasından bir kez daha utanç duydum, bireysel anlamdaki çaresizliğimden nefes alamadım, "kış gelince ne olacak" diye düşünmek, "bir gün bizim de başımıza gelebilir" diye empati yapmaksa kahrediyor. Peki ya yaşanan dram? Körler sağırlar birbirini ağırlar durumu?
Yumuşacık yataklarınızda nasıl uyuyabiliyorsunuz, gelecek iyi günleri nasıl vaad edebiliyorsunuz, ekilen onca ayrılık tohumlarından sonra birlik ve beraberlikten nasıl bahsedebiliyorsunuz diye sormak istiyorum politikacılara, onları delicesine destekleyip en ufak eleştiriyi hakaret görenlere?
Yanıt alamayacağım sorular yerine, acı bir itirafta bulunuyorum, iyi ki kızım hasta olmuş da eve kapanmışım, bu felaketi yeni görüyorum..... Bunu da dedikten sonra, yazacağım her kelime, hafif kalacak değil mi???
Doğru şeyler yazmışsınız ama dediğiniz gibi Suriye müslüman bir ülke değil mi? Hele inanıyorlarsa ramazan ayında daha da büyük günah değil mi yatıkları? Bir de maden getirdiniz Türkiye'ye bu insanların insan gibi yaşamalarını da sağlayın. Desenize ilk önce kendi vatandaşlarımızı görsek. Neyse tansiyonum çıkıyor bu ülkede yaşamak zor.
YanıtlaSilİlhan bey, katılıyorum yazdıklarınıza, maalesef herşey göstermelik, dini de buna alet etmeleri hakikaten korkunç. Hani Oku'masak, anlamasak, bilmesek böyle sanacağız.... En iyisi fazla kaptırmamak, herşeyden öte bu coğrafyada "insan" olmak çok zor. Filistin-İsrail de aldı başını gidiyor yine... Ne olacak, bir zamanlar "medeniyetin beşiği" bu ortadoğunun, "ortaçağ" halleri???
YanıtlaSil