İşte öyle bir dönemin akşamında, anneciğim iş dönüşü bana A4 kağıda basılı aşağıdaki yazıyı getirmişti.
Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
ve bunun sebebini senden bildikleri zaman sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen; Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen; Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen, ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan, bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen; Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan, Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen, Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen; Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen, ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen; Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen; ve kaybedip yeniden başlayabilir ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen; Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile işine yaramaya zorlayabilirsen ve kendinde 'dayan' diyen bir iradeden başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen; Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen, ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen; Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse; Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen; Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı, altmış saniyede koşarak doldurabilirsen; Yeryüzü ve üstündekiler senindir Ve dahası sen bir İNSAN olursun oğlum... |
Rudyard Kipling
|
Henüz lise çağında olan beni derinden etkilemişti bu yazı. O kadar beğenmiştim ki, yine eski usul gardırobuma yapıştırmıştım, devamlı göreyim, aklımdan çıkmasın, okudukça içselleştireyim, yeni anlamlar vereyim diye.
Son günlerde kafamın içinde yine kırk tilki, düşündükçe düşün, okudukça oku, bazen rutin hayata sonsuz kaptır kendini..... Bir günü ötekine uymayan bir ülke, kan revana dönmüş sınır "komşu"ları, gelecek kaygısı, Defne'nin yaza rağmen bitmeyen boğaz enfeksiyonu, yuvaya ara verişimiz, aldığım/almaktan kaçındığım kararlar, korkularım ve nihayetinde Defne'nin elinde yürüyen uğur böceği..... Siyah beyaz bir karenin en çarpıcı kırmızısı, üstelik siyah beneklisinden :)
Bazen düşünüyorum da, Işid zulmünden kaçıp evsiz barksız, perperişan kalan insanlar yanında benim düşüncelerimin/kaygılarımın nasıl bir gerçekliği olabilir? Ya da yıllarca yargılanıp da bir anda haklarının ihlal edildiğine kanaat getirilen insanların çektiği çaresizliğin yanında benim çaresizliklerim hakikaten çaresizlik midir? Ya da okuyup, düşünüp düzeni eleştirmek isteyenlerin gördüğü zulüm, bana gösterilenden daha mı hafiftir? ........
Dedim ya, kafamın içinde kırk tilki, kırkının da kuyruğu birbirine değmeyen kırk tilki. İhtiyacım olan; kırık dökük herşeyi bir kenara kaldırıp yeniden başlayabilme gücü, azmi, kararlılığını bulabilmem. Sahip olduğum kudret damarlarımdaki asıl kanda, genlerimde ve ruhumda saklı bunu biliyorum.....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder