Yıldız Sarayı, İstanbul’un gözbebeği saraylarından biri olmasına rağmen, bence tanıtım azlığı ve bitip tükenmek bilmeyen restorasyon çalışmaları yüzünden her köşesinin turizme açık olmaması nedeniyle gözardı edilen hazinelerimizden biri.
Yıldız Sarayı’na ne zaman gitsem, işte bu terk edilmişliğin hüznünü yaşar, kendimce elimi ayağımı oradan çekmemeye çalışırım. Geçen Cumartesi günü eşimle Yıldız Şehir Müzesi’ne ve ardından Yıldız Porselen’e gittik.
Yıldız Şehir Müzesi’nde, Yıldız Sarayına ve hanedana, özellikle II. Abdülhamit’e ait eşyalar, tablolar, mobilyalar sergilenmektedir. Müze kartınız varsa, bu müzeyi ücretsiz gezebilirsiniz. Müzenin hemen yanıbaşında Büyükşehir Belediyesi’nin de müzesi var, bu müze de ücretsiz gezilebilir.
Yıldız Sarayı hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse; Sultan III. Selim'in annesi Mihrişah Sultan için yaptırılmış, özellikle Osmanlı padişahı II. Abdülhamit (1876-1909) zamanında Osmanlı Devletinin ana sarayı olarak kullanılmıştır.
Dolmabahçe Sarayı gibi tek bir bina halinde değil, Marmara denizi sahilinden başlayarak tüm yamacı kaplayan bir bahçe ve koruluk içine yerleşmiş köşkler, yönetim, koruma ve servis yapıları ve parklar bütünüdür.
Padişah Vahdettin, 15 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’i, Samsun’a gitmeden evvel bu sarayda kabul etmiş ve kurtuluş mücadelesine destek vermeyeceğini açıklamıştır. Görüşmenin yapıldığı odada, daha sonraları Atatürk’ün çizdiği bir kroki de yer almaktadır. O odaya girince etkilenmemek, duvarların dili olsa neler anlatırdı diye düşünmemek mümkün değil...
Yıldız Sarayı’nın arka tarafında uzayıp giden koruluğun içinde, İmparatorluk Porselen Fabrikası’nı da barındırmaktadır. Günümüzde, “Yıldız Porselen” olarak anılan fabrika, 1895 yılında, üst sınıfın Avrupa stili seramik ihtiyacının karşılanması için üretim yapmıştır. Bu fabrikada, kaseler, vazolar ve tabaklar üretilmiştir. Yıldız Porselen halen üretim yapmakta ve bahçesindeki satış ofisi ile müşterilerine ulaşmaktadır.
Yıldız Sarayı’nın bir de büyük bahçesi (aslına bakarsanız tamamı göz önüne alınınca koru demek daha doğru) var ki, maalesef ziyaretçiye kapalı. Ancak biz, görevliden rica etmemiz üzerine gezebilen şanslılardan olduk.
Bahçede, kıvrıla kıvrıla yayılmış büyük bir süs havuzu, bu havuzun üzerinde iki küçük köprü, bir köşk, yürüyüş parkuru ve kıble taşı mevcut. Bahçede, anıt ağaçları ve bu ağaçları yuva edinmiş sincapları da görebilirsiniz.
İstanbul’un sessiz sakin bir köşesinde kalmış bu güzel ve ihtişamlı sarayın unutulmaması, restorasyonun bir an evvel biterek, tam randıman turizme kazandırılmasını diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder