Dün itibariyle yine açıldık,saçıldık. Şapkadan kuş mu çıkacak civciv mi derken, neticede beni hiç ama hiç şaşırtmayan hatta az bile bulduğum bir "demokratikleşme paketi" önümüze seriliverdi. Çok önemli maddeler vardı içinde, ülkemizi ve biz vatandaşları " ileri demokrasiye" götürecek, tam da ihtiyaçlarımıza cevap veren.
Mesela eğitim sistemi netleşti, iş bulma güçlükleri azaltıldı, asgari ücretten vergi kesilmesine son verildi, büyük şehirlerin trafiği çözüldü, temel gıdalar ucuzladı vs vs herbirimizin bekleyip de yıllardır hasretini çektiği güzeliklere kavuştuk, hayırlı uğurlu olsun.
Dün metro girişinde romen bir vatandaşımız, kucağında 5 aylık olduğunu tahmin ettiğim bebeğiyle dileniyordu. Bebek bir yandan koh koh öksürüyordu, belli üşütmüş yavrucağız, ciğerlere inmiş. Hemen yanlarına gittim, "müjdemi isterim" dedim. Başbakanımızın bir paketi var size, romen vatandaşlara enstitü kurulacakmış, bundan böyle güllük gülistanlık. Kadıncağız bir sevindi ki sormayın, meğer yıllardır hasretini çektiği demokratik ülke rüyası gerçeğe dönüşmüşmüş böylece...
Kendi adıma düşündüm sonra. İlkokuldan mezun olalı şaka maka 24 yıl oluyor. Tam 40 kişiydik sınıfta, hatta mezunşyete yakın sanırım 42 idi sınıf mevcudu. Neredeyse her birinin ismini ve o çocuk hallerini hatırlarım. Neyse, sabahları sıraya dizilir önce marşımızı ardından andımızı okurduk, sesimiz yeterince gür çıkmazsa rahmetli okul müdürümüz bize tekrarlatırdı. Avaz avaz haykırırdık. Kimi kez detone olurduk ama okurduk işte. Çok şükür iyi öğretmenlerimiz varmış, bizim ezberden okuduğumuz o her satırı birebir açıp anlatmışlardı özde ne denmek istendiğini. İçeriğini bilmezsen duygusunu anlamazsın, neden o kadar önemli olduğunu kavrayamazsın hesabı. İşte bu yüzden okullarda andımız okutulmayacak artık, artık hedef ileri gitmek değil, sorgulamamak, başkaldırmamak, padişah efendimize sonsuz itaat.
O 42 çocuk ne kadar da farklıydık birbirimizden. Kimimiz hep sınıf birincisiydi, kimimiz kırıklarla dolu karnesiyle evine giderdi, kimimiz sarışın kimimiz esmerdik, ben kıvırcıktım mesela, kısa boylular önde uzunlar arkada otururdu, yaramazlık eden tek ayak dururdu, daha neler neler. Ama bu kadar farkın arasında marşımızı ya da andımızı okurken tek ses olurduk, ben-sen- o biter, biz gelirdi ve seslerimiz birbirine karışır ortalığı inim inim inletirdi. Hiçbirimiz de gocunmazdık okuduklarımızdan, sözlerden, o sözlerin arkasında yatan derin anlamı özümsemiştik çünkü. Birbirimizin farkılıklarıyla değil, birlikteliğimizle meşguldük. Çünkü bölünerek azalır çoklar, parmaklar biraraya gelince yumruk olur ve işte o yumruk, bizi ayırmak isteyenelerin kabusudur.
Bu sabah ilkokul arkadaşlarımla uyandım, onların masum çocuk yüzleriyle, ve içimden andımızı okudum. Hani şu defnenin artık okulda okumayacağı andımızı. Evde ona ezberletmeye başlayacağım ve yaşı geldiğinde anlamlarını tek tek hafızasına kazıyacağım sözleri.....
Sen kimsin bilmiyorum ama ben,
Türküm, doğruyum, çalışkanım
İlkem, küçüklerimi korumak, büyükletimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.
Ey büyük atatürk, açtığın yolda, gösterdiğin hedefe hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım türk varlığına armağan olsun
Ne mutlu türküm diyene.......