Sabah en erken o kalkar, çoğu zaman çalar saatten bile önce..... Derler, toplar, hazırlar, pişirir, yedirir, yine derler, toplar, kimini işe kimini okula yolcular. Evde kalan küçük ya da hastalarla ilgilenirken bir yandan rutin işlere dalar. Evde kimse kalmadıysa, sokak işlerini halleder, ne bileyim markete gider, pazara uğrar, alır, taşır, yerleştirir, kaldırır.
Kuşluk, öğlen, ikindi ve en sonunda akşam telaşlarının arasına günlük rutinleri sığdırır. Toz almak, çamaşır, ütü, küçüğün derslerine yardımcı olmak, evdekilerin gönlünü hoş tutmak derken akşam olur. El ayak ortadan çekilince bir oh çeker. Yarının telaşlarını düşüne düşüne uykuya dalar en sonunda, dalar da çok sürmeyecektir "sefa"sı. Gece öksürenin- tuvaleti gelen küçüğün başına koşar, belki "üstünü açan" olur diye tilki uykusuna yatar yine. Sabah aynı maraton devam.
Sigorta migorta, maaş hak getire. Sofrada, "eline sağlık" lafını duymak bile lütuftur bazen. Azıcık oflamaya, poflamaya, yakınmaya, nazlanmaya görsün, cevap hazırdır. "Sen ev hanımısın zaten ne yapıyorsun ki?" Hakikaten de yaptığı hiçbir iş görülmez. En az 3 su yıkadığı ıspanakla pişirdiği yemek 15 dakikada biter, üstelik ıspanak yemeği "makbul" de sayılmaz ev ahalisince. Ya da gün içinde 4.500 kez topladığı ev tam da akşam kocanın döndüğü saatte yeniden hallaç pamuğu gibidir. Her zaman ütülenecek ya da yıkanacak çamaşır vardır. Gerçi makine hallediyordur işlerin çoğunu, artık "eskisi gibi" değildir ev hanımlığı....
Bence en büyük işçi ev hanımları, hayır kendime pay çıkarmıyorum lütfen yanlış anlaşılmasın. Zaten hala kabul edemedim "ev hanımı" olduğumu, soranlara "çalışmıyorum" demekle yetiniyorum. Üstelik taaa geçen sene itiraf etmiştim
burada, ev hanımı değilim, olamam diye :)
Bugün 1 Mayıs İşçi Bayramıydı. Kutlu olsun, eğer sözle kutlamak da "yasak" değilse.
Bence güne damgasını vuran video
buradakidir. Bir isyanın kara mizahıdır aslında.
Dünkü Aydınlık Gazetesi'nde okuduğum
bu yazıysa bana ışık tuttu diyebilirim. "PKK neden Taksim'de 1 Mayıs'ı kutlar?" başlıklı yazıyı okuyunuz. Nedenleri objektif bir dille anlatılmış.
Ve hala anlayamadığım bir şey. 1 Mayıs neden Taksim'de kutlanamıyor ya da sendika başkanının söylediği gibi kutlama değil de 1977'de ölenler için Taksim'de "anma"ya izin verilmiyor? Neden her sene ulaşım engelleniyor, yasaklanıyor? Onca insan mağdur ediliyor? Evet bir grup ille Taksim diye tutturuyor, bir grup buna izin vermiyor, ortada inatlaşan iki keçi var ve her sene bu iki keçi suya düşüp ıslanmaktan bıkmıyor. Ben, bu konuda izin vermeyen otoriteye karşıyım, çünkü bir orta yol bulma ve uzlaşmayla yükümlü olan idarecilerdir.
Ne bileyim katılımcı sayısı sınırlanabilir, belli saatler verilir , özel güvenlik tedbirleri alınabilir, dedektörle aramalar gibi? Yasadışı gruplara anında müdahale edilip alandan uzaklaştırılır. Ben, sendika, oda üyesi hiç kimsenin mağazalara vs saldırıp yağma yapacağına inanmıyorum. Ama bu yasağı haklı kılacak hiçbir makul gerekçe gösterilmiyor. Neden, anlamıyorum, soruyorum....
Bir de, yasadışı eylemlere müdahale edilirken, uygulanacak tek yöntem biber gazı sıkılması mıdır? Tabipler odası cayır cayır bağırıyor, biber gazı öldürür diye. Bugün Beşiktaş'ta evlerin içine ya da hastane bahçelerine kadar atılan biber gazı, orantısız güç kullanmak, müdahale sınırlarını aşmak değil midir?
Bence, 1 Mayıs uygulamalarından etkilenen her vatandaş dava açsın. En basiti; maddi- manevi tazminat ve hastane masraflarının talebi. "Ben" desin, "hastanede/evimde yatıyordum, polis biber gazı attı, çoluk çocuk mahfolduk, çocuklarımın kamu görevlilerine güveni sarsıldı, travma geçirdiler, ben şöyle böyle oldum.....vs" Ya da ne bileyim en basitinden "işime gidemedim, izin günümden/maaşımdan düştüler, paramdan oldum, üzüldüm kahroldum ...vs" Ve eğer haksız çıkarsa, iç hukuk yollarını tükettikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvursun.
İnsan, devletini/babasını şikayet eder mi? "Çocuklarımıza bağırmayı öğretmeliyiz" anlayışının biz yetişkinlere uygulanacak şekli budur. "Evet, eder. Babası kötü/haksız/orantısız muamelede bulunuyorsa, onu da şikayet eder, etmelidir." Utanacak, sıkılacak, gocunacak birşey yok. Bu konuda cumhurbaşkanımızın eşini örnek almalıyız, kendisi yıllar evvel türban yasağı kapsamında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne benzer bir şikayette bulunmuştu.
En fedakar, cefakar büyük işçilerimizin günü kutlu olsun!