Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



22 Temmuz 2010 Perşembe

Ege özlemi

Her yıl kışın son aylarında, yaz tatilinin, denizin, sıcacık güneşin, tatil yöremizde gittiğimiz pazar yerlerinin, yediğimiz taze balıkların ve Ege’deki günbatımlarının özlemini duymaya başlarım. Bu özlem o kadar büyür ki, bazı geceler rüyamda yola çıkmak üzere olduğumu ya da denizde yüzdüğümü görürüm. Ertesi sabah buz gibi bir havaya uyanmak ve hazırlanıp işe gitmek zor gelir…. Hep yaz olsa hep oralarda olsam derim… sabah ilk iş denize girsem, dönüp uzun uzun kahvaltı etsem, sonra da verandada kitap okuyarak keyif yapsam…. Zihnimde canlanan hep bu görüntüdür, ne azı ne fazlası….


Geçenlerde, yine öyle bir sabaha uyandım. Rüyamda gördüğüm ben, henüz denizde kulaç atıyordu ki, dijital saat uyanma zamanının geldiğini müjdeledi! Kendimi o kadar kaptırmışım ki, önce nerede olduğumu anlayamadım, ardından servise yetişmek için hızla hazırlanmaya başladım. İşte bu sene de zamanı geldi, deniz tatilini özledim.

Hem kendimi avutmak hem de “yaşam notlarım”ın önemli bir yerini tutan Burhaniye, Ören ve Ayvalık’ı yazmak istiyorum. Oraları ne kadar sevdiğimi, ne kadar benimsediğimi ve koca bir yıl ne kadar özlediğimi…..

Küçüklüğümden beri her yaz, Ören’e yakın bir yerde bulunan yazlığımıza giderim. Soğuk denizi ve bazen deli deli esen rüzgarına rağmen havasını, yazlığımızı, komşularımızı, özellikle de Ege’yi çok severim.

Denizin, kumun, çam ve zeytin ağaçlarının kokusu sinen saçlarımı ve giysilerimi döndükten sonra uzun bir süre hasretle koklarım ve her dönüş zamanında, genç olmama rağmen, gelecek sene tekrar gidebilecek miyim endişesini taşırım.


Tüm sorumlulukları ve şehir hayatının koşuşturmasını geride bırakmış olmanın rahatlığıyla ve tabii ağustos böceklerinin sesleriyle, geceleri deliksiz uyur, sabah dinç uyanırım.

Ege denince balıksız olmaz, erken saatlerde gelen Balıkçı Şeref’i yakalamak için saatimin alarmını kurarım …. ama akşam yediğim tazecik balıklar, erken uyanmama değdiğini gösterir! Üstelik Balıkçı Şeref’in sohbeti de güzeldir. Neredeyse 20 senedir tanışırız. Kimsenin balıklarını ayıklamaz, benimkileri ayıklar, çünkü bilir ki ben bir türlü öğrenemedim bu işi, elim yatkın değil. Üstelik çok kısa bir zaman için gelmişim, kırmaz beni… geçen kıştan konuşuruz, onun torunlarından, benim işimden….

Pazartesi günleri Burhaniye’de, Perşembe günleri ise Ayvalık’ta pazar kurulur. İkisini de kaçırmayız. Pembe domatesler, kış için kuru incir ve Kaz dağı kekikleri, taze börülce, tanesi üç kuruşa kocaman karpuzlar ve tabii Ayvalık’ta eşsiz sakızlı kurabiye ve sakızlı dondurma satan Güler Pastanesi bizi bekler….. Ayvalık’a her gidişimizde mutlaka meşhur tosttan yeriz.

Evlilik yıldönümümüzü ise, Cunda’da akşam yemeğiyle kutlarız. Bu bir ödüldür bize, çalıştık yorulduk ama bak yine Cunda’dayız, Ege’ye karşı oturuyoruz, tenimiz güneşin izlerini taşıyor, saçlarımız Ege’nin tuzunu ve önümüzde Ege’nin lezzetleri… daha ne olsun….

İşte böyledir Ege, bağımlılık yaratır.. sonbaharı burun sızısıyla hatırlanan anılara, kışları özleme, ilkbaharları işkenceye, yazları vazgeçilmezliğe neden olur….

Sevgili Ege ! Bekle bizi, sana kavuşmamıza çok az kaldı, üstelik bu sefer küçük bir melekle geliyoruz !!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac